DEVLETSİZLİĞE GİDEN YOL: LİBYA'DA KADDAFİ'NİN ÇÖKÜŞÜ
Libya, modern siyasi tarihinde sömürgecilik mirası, parçalı toplumsal yapı, aşiret ağları ve zayıf devlet kurumlarının iç içe geçtiği kırılgan bir siyasal zemine sahiptir. Osmanlı hâkimiyetinin sona ermesinden sonra İtalyan sömürgesi, ardından İngiliz ve Fransız yönetimi altında kalan ülke, 1951’de BM kararıyla bağımsızlığını kazanarak Afrika’da uluslararası kararla bağımsız olan ilk devlet olmuştur. Ancak gerek siyasal kurumsallaşmanın yetersizliği gerek toplumsal yapının aşiretlere dayanması, Libya’nın modern bir ulus-devlet olarak konsolide olmasını güçleştirmiştir. 1969’da Muammer Kaddafi’nin askeri darbeyle yönetime gelmesiyle yeni bir dönem başlamış, Kaddafi’nin ideolojik, dışlayıcı ve giderek otoriterleşen yönetim tarzı zamanla ülkenin yapısal kırılganlıklarını derinleştirmiştir. 2011’de Arap isyanları ile başlayan süreçte Kaddafi’nin devrilmesi ise, kurumsal zeminin zayıf olması nedeniyle ülkeyi uzun süreli bir iç savaş ve otorite boşluğuna sürüklemiştir.
Libya, 16.
yüzyıldan 1911’e kadar Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyeti altında kalmış,
Trablusgarp Savaşı sonrası İtalya tarafından işgal edilmiştir. II. Dünya Savaşı
sonrası bu topraklar İngiltere ve Fransa’nın idaresine geçmiştir. 1948’de BM
nezdinde başlayan tartışmalar sonucu Libya’nın paylaşılması planları
reddedilmiş ve ülke 1951’de Şeyh İdris es-Senusi liderliğinde bağımsız
olmuştur. Bingazi, Trablus ve Fizan arasında bölünmüş yönetim yapısı; üç ayrı
parlamento ve güçlü aşiret ağları Libya’nın toplumsal-siyasal zeminini
belirlemiştir. Bu dönemde ülke, hem yönetim kapasitesi hem de sosyal
gelişmişlik açısından oldukça geri durumdaydı. 1,5 milyon nüfusun büyük
çoğunluğu okuma yazma bilmezken ülkede üniversite bulunmuyor, lise sayısı da
sınırlı düzeyde kalıyordu. Stratejik konumu nedeniyle önemi artan Libya’da
1959’da petrolün keşfiyle yeni bir ekonomik dönem başlamış; petrol şirketleri
içinde Amerikan firmaları ağırlık kazanmış, ABD 1954’te ülkede bir hava üssü
kiralamıştır. Ancak petrol gelirleri topluma yayılmamış, yolsuzluk iddiaları ve
eşitsiz gelir dağılımı Kral İdris yönetimine karşı tepki yaratmıştır.
1969 Darbesi ve Kaddafi Dönemi
Mısır’da Cemal
Abdülnasır’ın yükselişi ve Arap milliyetçiliğinin etkisi altındaki genç subay
Muammer Kaddafi, Hür Subaylar Teşkilatı’nı kurarak Eylül 1969’da İdris’in
yurtdışında olduğu sırada darbe gerçekleştirmiştir. Kaddafi, sosyalizm, İslam
ve Arap milliyetçiliğini harmanlayan bir siyasi söylem geliştirmiş; ülkenin
adını Libya Arap Sosyalist Halk Cemahiriyesi olarak değiştirmiştir. Petrolün
millileştirilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz hâle getirilmesi,
elektrik ve suyun parasız dağıtılması gibi reformlar başlangıçta toplumsal
destek yaratmıştır. Ancak 1974 Zawara Beyanı ile dikta rejimini güçlendirmiş,
şeriat hukukuna geçildiğini ilan etmiş ve muhalefeti tamamen dışlamıştır.
Yahudiler, komünistler ve bazı siyasal gruplar üzerinde baskılar artmış; siyasi
parti faaliyetleri tamamen yasaklanmıştır. Dış politikada ise Kaddafi, Batı
karşıtı bir çizgi izlemiş; Türkiye’ye Kıbrıs Harekâtı sırasında destek
sağlamış, Çad’daki Fransız karşıtı güçlere, El-Fetih ve diğer Filistin
gruplarına, hatta IRA’ya yardım etmiştir. Bu politikalar Libya’nın uluslararası
alanda izolasyonuna yol açmış; ABD 1981’de ilişkileri kesmiş, 1982’de petrol
ambargosu uygulamıştır. 1992’de BM de Libya’ya yaptırımlar getirmiştir. Bu
süreçle birlikte Libya, uluslararası sistemde “teröre destek veren devlet”
kategorisine dâhil edilmiş; diplomatik ilişkileri daralmış ve ekonomik
izolasyon derinleşmiştir. Ambargolar özellikle petrol gelirlerini sınırlayarak
ülke ekonomisinde ciddi bir daralmaya neden olmuş, Kaddafi rejimi hem bölgesel
hem de küresel düzeyde giderek daha marjinal bir aktör hâline gelmiştir. Ayrıca
dış yardım ve yatırım kanallarının kapanması, Libya’nın iç politikada da
kırılganlaşmasına yol açmıştır.
Bu dönemde
artan ekonomik sıkıntılar, petrol gelirlerinin azalması ve ambargolar nedeniyle
iç muhalefet güç kazanmış; özellikle Bingazi ve Sirenayka bölgeleri Kaddafi
rejiminin dışlayıcı politikalarından daha fazla etkilenmiştir. 1990’ların sonu
ve 2000’lerin başında Kaddafi yaptırımların kaldırılması amacıyla Batı ile
ilişkileri yumuşatmış, reform niteliğinde küçük ekonomik adımlar atmış ve
2009’da BM Genel Kurulu’nda uzun bir konuşma yaparak dikkat çekmiştir. Aynı
dönemde Türkiye ile ilişkiler gelişmiş, vize muafiyeti uygulanmış ve STFA,
ENKA, Doğuş, Güriş, Nurol, Yüksel ve Metiş gibi Türk müteahhitlik şirketleri
Libya’da altyapı ve üstyapı projelerinde önemli yatırımlar gerçekleştirmiştir.
Arap Baharı ve Kaddafi Rejiminin Çöküşü
Arap isyanlarının başlangıç noktası olan 17 Aralık 2010’da Tunuslu Muhammed Buazizi’nin kendini yakması, bölgesel bir dalga yaratmış ve Libya’da da etkisini göstermiştir. Ancak Libya’daki ayaklanmalar Tunus ve Mısır’dan farklı olarak yalnızca hükümete değil, rejimin kendisine yönelik bir başkaldırı niteliği taşımıştır. Çünkü Kaddafi, devletin tüm mekanizmalarını kendi kişisel otoritesi etrafında kurmuştu.15 Şubat 2011’de Bingazi’de insan hakları savunucusu Fethi Terbil’in tutuklanması üzerine başlayan protestolar, 17 Şubat’ta “Öfke Günü” ile tüm ülkeye yayılmıştır. Aşiretler arası dengeler hızla çatışma ortamına evrilmiş ve iç savaş başlamıştır. NATO’nun müdahalesi, Washington Antlaşması’nın 5. maddesindeki kolektif savunma ilkesinden ziyade BM yetkisi altında yürütülen bir kriz yönetimi operasyonudur. NATO, diplomatik yolların tükendiği durumlarda barış ve güvenliği sağlamak için askeri güç kullanma kapasitesine sahip bir örgüt olarak bu süreçte aktif rol üstlenmiştir. BMGK, Libya’nın 1970 (2011) sayılı kararın gereklerini yerine getirmemesi, sivillere yönelik şiddetin artması, insan haklarının sistematik ihlali ve 1738 (2006) sayılı kararda yer alan insancıl hukuk kurallarının ihlal edilmesi nedeniyle uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edildiğini belirlemiş ve 1973 (2011) sayılı karar ile sivillerin korunması için uluslararası topluma kuvvet kullanma yetkisi vermiştir. Bu karar doğrultusunda Mart–Ekim 2011 arasında NATO üyesi ülkeler operasyonel yükümlülüğü üstlenmiş ve ABD, Fransa ve İngiltere öncülüğünde 18 Mart 2011’de 'Birleşik Koruyucu Operasyon' başlatılmıştır. NATO, BM Kurucu Antlaşması’nın 51. maddesinde belirtilen müşterek meşru müdafaa hakkına dayalı bir örgüttür. Ancak Libya örneğinde meşru müdafaa durumu bulunmadığından müdahale, uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edildiğinin BMGK tarafından tespit edilmesi üzerine BM yetkisi ile gerçekleşmiştir. BM, gerekli gördüğü durumlarda insani müdahale kapsamında uluslararası örgütlerle iş birliği yapabilmektedir. Libya krizi esnasında operasyonun hedefi ve hangi örgüt tarafından yürütüleceği belirsiz kalmış, Fransız uçaklarının Mart 2011’de hava saldırısı başlatması bu tartışmaları artırmıştır.
ABD her ne
kadar sahada öncü pozisyonda görünmese de, ilk aşamada kritik hava
operasyonlarını gerçekleştirmiş; daha sonra operasyonun ağırlığını NATO’ya
devrederek “liderliği arkadan takip eden” bir strateji benimsemiştir. NATO
müdahalesi, muhalif grupların Trablus’a ilerlemesini kolaylaştırmış ve rejimin
çözülme sürecini hızlandırmıştır.Kaddafi’nin şiddetli müdahaleleri uluslararası
toplumun tepkisini çekmiş; BM Güvenlik Konseyi uçuşa yasak bölge ve silah
ambargosu kararı almıştır. NATO operasyonu sonucu Kaddafi 2011’de devrilmiş ve
rejim çökmüştür.
Kaddafi’nin
devrilmesinden sonra ülkeyi geçici olarak Ulusal Geçiş Konseyi yönetmiş ve
2012’de ilk seçimler yapılmıştır. Ancak devlet otoritesi hızla çökmüş; milis
grupları silahsızlandırılamamış; silahlı tugaylar kritik bölgelere egemen
olmuştur. 2013’te Başbakan Ali Zeydan’ın kaçırılması devlet otoritesinin
zayıflığının en sembolik göstergelerinden biri olmuştur. Mayıs 2014’te eski
general Halife Hafter darbe girişiminde bulunmuş; ülkeyi iki farklı kamp
arasında bölmüştür. Doğu’da Tobruk merkezli parlamento ve Hafter güçleri
oluşurken, batıda Trablus’ta Ulusal Kurtuluş Hükümeti kurulmuştur. Misrata
Tugayları ile Zintan merkezli milislerin mücadelesi, ülkenin batısını fiilen
bölmüştür. 2015’te BM öncülüğünde Suheyrat Anlaşması imzalanmış ve Fayiz
es-Serrac liderliğinde Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) kurulmuştur. Ancak
Tobruk Meclisi bu hükümeti veto etmiş, Hafter anlaşmayı sabote ederek askeri
ilerleyişini sürdürmüştür. 2017’de Bingazi’yi, 2018’de Derne’yi, 2019’da
Fizan’ın büyük kısmını ele geçiren Hafter, 4 Nisan 2019’da Trablus’u almak için
büyük bir saldırı başlatmış ancak başarısız olmuştur. Libya’daki iç savaş
giderek uluslararasılaşmış; 2020 Berlin Konferansı’nda ateşkes çağrılarına
rağmen çatışmalar sürmüştür. Böylece Libya, Kaddafi sonrası dönemde merkezi otoritenin
tamamen çöktüğü, milislerin ve dış aktörlerin belirleyici olduğu çok katmanlı
bir iç savaşa sürüklenmiştir.
Büyük Güçlerin Libya’ya Yönelik Politikalarının Gelişimi
Kaddafi sonrası
dönemde Libya, yalnızca iç aktörlerin değil küresel güçlerin de nüfuz
mücadelesi yürüttüğü bir rekabet alanına dönüşmüştür. ABD, NATO müdahalesindeki
merkezi rolüne rağmen 2011 sonrası sahadan çekilmiş; Bengazi’deki 2012
saldırısı sonrası Libya politikasını terörle mücadele ve diplomatik risklerin
azaltılması eksenine oturtmuştur. Washington, Hafter’i açıkça desteklememekle
birlikte onu belirli dönemlerde “dengeleyici bir güvenlik aktörü” olarak
değerlendirmiş; 2020’den sonra ise Türkiye ve Rusya’nın artan etkisini
sınırlamak amacıyla siyasi sürece daha fazla odaklanmıştır.
Rusya ise daha
aktif bir strateji izleyerek Hafter’e askeri ve lojistik destek sağlamış,
Wagner Grubu sahada önemli bir rol üstlenmiştir. Moskova’nın hedefleri arasında
enerji sahaları üzerinde nüfuz kurmak, Doğu Akdeniz’de kalıcı askeri varlık
elde etmek ve Batı etkisini çevrelemek bulunmaktadır. Bu nedenle Rusya, barış
görüşmelerinde vazgeçilmez aktör konumuna yükselmeyi hedeflemiştir.
Türkiye, Libya
iç savaşının seyrini değiştirerek en etkili aktörlerden biri hâline gelmiştir.
2019’dan itibaren UMH ile askeri ve siyasi işbirliği derinleştirilmiş;
gönderilen askeri danışmanlar, İHA sistemleri ve eğitim desteği ile Trablus’un
düşmesi engellenmiştir. Aynı yıl imzalanan deniz yetki alanları anlaşması,
Libya’yı Türkiye için Doğu Akdeniz stratejisinin merkezine yerleştirmiştir.
Türkiye’nin müdahalesi 2020 ateşkesinin oluşmasında belirleyici olmuş, UMH’nin
uluslararası meşruiyetini güçlendirmiştir. Bu üç aktörün rekabeti, Libya iç
savaşının sadece yerel değil aynı zamanda bölgesel ve küresel güç dengelerinin
kesiştiği bir mücadele alanı olduğunu göstermektedir.
Libya’nın bugün içinde bulunduğu iç savaş, siyasal parçalanmışlık ve kurumsal çöküş, yalnızca 2011 sonrası gelişmelerle açıklanamaz. Bu durum, sömürgecilik döneminde şekillenen yapısal kırılganlıkların; aşiret temelli toplumsal örgütlenmenin; merkezi devlet inşasının tamamlanamamasının; bölgesel eşitsizliklerin ve Kaddafi yönetiminin otoriter mirasının birikmiş sonucudur. Kaddafi’nin devrilmesi ise güçlü devlet kurumları bulunmadığından bir özgürleşme süreci yaratmak yerine, ülkeyi daha derin bir otorite boşluğuna sürüklemiştir. 2011 sonrasında siyasi meşruiyetin parçalanması, milis gruplarının güvenlik sahasını tamamen doldurması, kabile rekabetinin yeniden siyasal bir araç hâline gelmesi ve dış aktörlerin çatışmayı vekâlet savaşına dönüştürmesi Libya’daki krizi daha da karmaşıklaştırmıştır. Bu nedenle Libya, devlet otoritesinin yeniden tesis edilmesi gibi temel bir sorunla uğraşırken aynı zamanda bölgesel ve küresel güç mücadelelerinin merkezine yerleşmiştir. Sonuç olarak Libya , otoriter rejimlerin ani çöküşünde kurumsal kapasite, toplumsal uzlaşı ve kapsayıcı devlet yapısının ne kadar hayati olduğunu göstermektedir. Güçlü ve meşru kurumlar inşa edilmeden rejim değişiminin kalıcı istikrar üretmesi mümkün görünmemektedir. Bu açıdan Libya, dış müdahalelerin sınırlarını ve iç dinamiklerin belirleyiciliğini anlamak adına önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Zehra Aksu -
Ayça Eminoğlu, 23 Eylül 2019
https://dergipark.org.tr/tr/pub/assam/issue/48907/578818
Özlem Madak -
Ebru Gençalp, 29 Şubat 2020
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1036151
Burak
Güneş, 13 Kasım 2018
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/572773
Muhammed Ebrar
Uzunöner, 25 Nisan 2023
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2775046
ALEYNA TANCAN
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

Yorumlar
Yorum Gönder