Ukrayna Savaşı: Donmuş Cephelerin Ardındaki Jeoekonomik Gerilim ve Batı’nın İki Yüzlülüğü
Doç. Dr. Serdar YILMAZ
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ukrayna’daki savaş, yüzeyde “durgun” görünse de, aslında hem sahada hem de küresel düzlemde yeni bir kırılma dönemine giriyor. Rusya’nın bu yıl yaklaşık beş bin kilometrekarelik alanı kontrol altına aldığını iddia etmesi, askeri bakımdan sınırlı bir kazanım olsa da, psikolojik açıdan oldukça önemli. Moskova bu yolla inisiyatifi yeniden elinde tuttuğunu göstermek istiyor. Ancak savaş alanındaki tablo bu kadar sade değil. Ukrayna ordusu doğuda, özellikle Donetsk ve Zaporizhzhia hatlarında direnmeye devam ediyor; Rusya’nın ilerleyişi ise hem maliyetli hem de kalıcılıktan uzak.
Son haftalarda çatışmalar yeniden enerji altyapısına yönelmiş durumda. Rusya, Ukrayna’nın elektrik santrallerine, doğal gaz tesislerine ve iletim hatlarına yönelik saldırıları artırıyor. Kışın yaklaşması, bu saldırıları yalnızca stratejik değil, insani bir kriz meselesine dönüştürüyor. Kiev yönetimi karanlık ve soğuk bir kışa hazırlanırken, Ukrayna’nın Rusya’nın iç bölgelerine düzenlediği drone saldırıları da dikkat çekici biçimde artıyor. Bu durum, Ukrayna’nın artık yalnızca savunma refleksiyle hareket eden bir aktör olmadığını, vurucu kapasitesini de geliştirdiğini ortaya koyuyor.
Fakat savaşın seyrini belirleyen unsur artık sadece cephe hattı değil. Batı’dan gelen askeri ve ekonomik desteğin yavaşlaması, Kiev’in stratejik dayanıklılığını zayıflatıyor. ABD’deki seçim süreci sonrası oluşan yeni yönetim, Avrupa’daki ekonomik durgunluk ve artan savaş yorgunluğu, bu desteğin sürdürülebilirliğini tartışmalı hale getiriyor. Buna karşın Rusya, kendi savaş ekonomisini yeniden yapılandırmış durumda. Savunma sanayisinde üretim kapasitesini artırdı; Çin, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerden doğrudan ya da dolaylı teknik destek almaya devam ediyor.
Savaşın bu noktadaki en çarpıcı yönü, cephe gerisindeki “hibrit ekonomi”dir. Batılı ülkeler bir yandan Ukrayna’ya milyarlarca dolarlık yardım paketleri açıklarken, diğer yandan kendi şirketlerinin Rusya’ya dolaylı yollardan askeri-teknolojik bileşenler tedarik etmesine göz yumuyor. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin son açıklamasında belirttiği üzere, Rus ordusunun kullandığı birçok sistemin içerisinde İngiltere, Almanya, Fransa, İsviçre, Güney Kore ve ABD menşeli parçalar bulunuyor. Mikroçipler, optik sistemler, navigasyon bileşenleri ve drone motorları, üçüncü ülkeler aracılığıyla Rusya’ya ulaşıyor.
Bu ticaret ağının merkezinde “nötr” veya “bağlantısız” konumda görünen ülkeler yer alıyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Kazakistan, Kırgızistan, Ermenistan ve Çin üzerinden gerçekleşen transit ticaret, Batı yaptırımlarının etrafından dolanmanın etkin bir yolu haline gelmiş durumda. Avrupa’daki bazı firmalar ise mallarını doğrudan Rusya’ya satmak yerine, üçüncü ülkelere ihraç edip oradan Moskova’ya yönlendirilmesine sessiz kalıyor. Bu tablo, Batı’nın kendi ahlaki söylemlerini ekonomik çıkarlarla dengelemeye çalıştığını; hatta çoğu zaman bu çıkarların baskın geldiğini gösteriyor.
Batı’nın Ukrayna’yı “demokrasi” ve “özgürlük” söylemleriyle desteklerken, aynı anda Rusya’nın savaş endüstrisine dolaylı yakıt sağlaması, modern uluslararası sistemin en büyük çelişkilerinden biridir. Bu ikili yapı, sadece savaşın süresini uzatmakla kalmıyor; aynı zamanda uluslararası düzenin ahlaki zeminini de aşındırıyor. Eğer yaptırımlar gerçekten etkili olsaydı, Rusya’nın askeri üretiminde bu denli bir istikrar gözlemlenmeyebilirdi. Uzun vadede bu durum Batı’nın kendi kurumsal güvenilirliğini sarsma riski taşıyor. “Değer temelli dış politika” söylemi, ekonomik çıkarlarla her çeliştiğinde, sadece Rusya değil; Çin, İran ve Küresel Güney de bu durumu dikkatle izliyor. Bu da çok kutuplu yeni bir dünya düzeninin hızla şekillenmesine zemin hazırlıyor.
Sonuç olarak, Ukrayna’daki savaş bir toprak mücadelesinden ibaret değildir. Bu savaş, Batı’nın kendi ahlaki tutarlılığının, Rusya’nın stratejik sabrının ve küresel sistemin meşruiyet iddiasının aynı anda sınandığı bir laboratuvardır. Bugün cephelerde kim ilerliyor sorusu, tarih açısından ikincil bir önemdedir. Asıl mesele, kim kendi değerlerine sadık kalabiliyor, kim ise çıkar uğruna o değerleri esnetiyor sorusudur. Batı’nın Ukrayna’da verdiği destek, söylemde “özgürlüğün savunusu” olarak sunulsa da, pratikte bir tür jeoekonomik ikiyüzlülük üretmektedir. Eğer bu ikiyüzlülük sürerse, Ukrayna’daki savaş donmuş bir çatışmaya değil, donmuş bir ahlaka dönüşür. Ama eğer gerçekten ilkeli bir irade ortaya konur, yaptırımların arkasındaki gri alanlar temizlenirse, o zaman hibrit savaşın damarları kurutulabilir. Nihayetinde bu savaş, yalnızca Ukrayna’nın değil, Batı’nın da vicdanında kazanılacaktır. Ve tarih, çıkarla değer arasındaki bu sınavı unutmadan yazacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder