Anadolu’da yaklaşık bin yıllık bir birliktelik yaşayan Türk ve Ermeni toplumları arasındaki dostane ilişkiler 19.yy'ın başlarından itibaren bozulmaya başlamış, Fransız İhtilali’nin getirdiği milliyetçilik anlayışının Ermeni toplumu üzerinde yarattığı etkiyle bir Ermeni sorunu ortaya çıkmıştı. Özellikle Balkanlarda cereyan eden olaylar, Ermeni patrikhanesinin, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın tahrikleri sonucu bu sorun 1878-79 Osmanlı Rus savaşı sonunda imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmasıyla uluslararası bir nitelik kazanmıştı. Berlin Antlaşmasında beklentileri karşılanmayan Ermeni toplumunun, silahlı örgütler kurarak başlattıkları ve Sevk ve İskân yasasıyla yüzyılın en önemli yer değiştirme uygulamasına muhatap olacağı gelişmeler, hem ulusal hem de uluslararası boyutta çok önemli sonuçlar doğurmuş, Osmanlı devletinin sona ermesinden sonra devralınan bu tarihi olay yeni Türk devletinin dış politikasının da en önemli sorunlarından birisini oluşturmuştur.
Ermeni İsyanları ve Tehcir Uygulamasının Tarihsel Arka Planı
Osmanlı Devleti’nin son döneminde ortaya çıkan Ermeni sorunu, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası bir nitelik kazanmıştır. 1860’lardan sonra sosyal amaçlarla kurulan bazı dernekler, dış güçlerin etkisiyle siyasal nitelikli komitelere dönüşmüş; bu yapılar Ermeni milliyetçiliğinin örgütsel temellerini oluşturmuştur. 1885’te Van’da kurulan Armenekan, 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak ve 1890’da Tiflis’te kurulan Taşnaksutyun komiteleri, kısa sürede devlete karşı silahlı eylemler organize eden yapı hâline gelmiştir. 1882–1909 yılları arasında 38 ayrı isyan gerçekleşmiş; bunlar arasında Kumkapı, Sasun, Zeytun, Erzurum, Van, Adana ve Erzincan olayları en geniş çaplı olanlardır. 1909’daki Adana olayları, II. Meşrutiyet sonrasında bile Ermeni komitelerinin ihtilalci karakterini sürdürdüğünü göstermiştir. 31 Mart Vakası’nın hemen ardından patlak veren bu olaylarda on binlerce kişi yaşamını yitirmiştir.
I. Dünya Savaşı ve Ermeni Ayaklanmaları
1915 yılına gelindiğinde, Osmanlı Devleti’nin savaşta Rusya’ya karşı cephe aldığı Doğu Anadolu bölgesinde Ermeni komiteleri faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Ermeni milis grupları Rus ordusuna katılmış, askere gitmeyi reddetmiş, silah ve cephane kaçırarak Osmanlı birliklerine saldırmıştır. Özellikle Van İsyanı (Nisan–Mayıs 1915) Rus ordusunun ilerlemesiyle eşzamanlı gerçekleşmiş; şehir işgal edilmeden önce ve sonrasında çok sayıda sivilin hayatını kaybettiği bildirilmektedir. Osmanlı yönetimi, bu gelişmeleri cephe güvenliğine tehdit olarak değerlendirerek 24 Nisan 1915 tarihli kararla Ermeni komitelerinin kapatılmasını, liderlerin tutuklanmasını ve zararlı görülen kişilerin sevk edilmesini kararlaştırmıştır. Bu karar çerçevesinde yaklaşık 2345 kişi tutuklanmıştır. 24 Nisan günü, sonraki yıllarda “soykırım” iddialarının başlangıç tarihi olarak anılacaktır.
Tehcir (Sevk ve İskân) Kanunu
Artan isyan ve sabotaj eylemleri üzerine Osmanlı hükümeti, 27 Mayıs 1915’te “Geçici Sevk ve İskân Kanunu yürürlüğe koymuştur. Kanun, askeri güvenlik gerekçesiyle, düşmanla işbirliği yaptığı tespit edilen veya cephe hattı yakınındaki sivil nüfusun daha güvenli bölgelere nakledilmesini öngörüyordu. Buna göre;
• Erzurum, Van, Bitlis çevresindeki Ermeniler Musul’un güneyi, Zor ve Urfa sancağına;
• Adana, Halep ve Maraş bölgesindekiler ise Suriye’nin doğu ve güneydoğusuna gönderilmiştir.
1915–1916 arasında yaklaşık 391.000 kişi sevk edilmiş, Osmanlı istatistiklerine göre İstanbul, Bursa, Aydın gibi bölgelerde toplam 167.000 civarında Ermeni tehcir kapsamı dışında tutulmuştur. Resmî kayıtlara göre, göç sürecinde saldırılar, iklim koşulları ve salgın hastalıklar nedeniyle ciddi kayıplar yaşanmıştır. Yusuf Halaçoğlu’nun (2001) verilerine göre, tehcire tabi tutulan 438.000 kişinin yaklaşık 56.000’i bu süreçte hayatını kaybetmiştir. Osmanlı yönetimi, sevk edilenlerin iaşe ve güvenliğinin sağlanması için emirler yayınlamış, ihmali görülen görevlileri cezalandırmıştır. Ancak savaş koşulları ve otorite boşluğu nedeniyle uygulama birçok bölgede kontrolsüz şekilde yürütülmüştür.
Tehcir Sonrası Dönem ve Ermeni Sorununun Uluslararasılaşması
Ermeni komiteleri ve diaspora, 1915’teki sevk kararını “soykırım” olarak nitelendirmiş; bu iddia, Osmanlı yönetiminin “savaş güvenliği” gerekçesiyle savunduğu tehcir politikasının temel tartışma noktası olmuştur. Lozan Antlaşması’ndan sonra Sovyet Ermenistan’ı ve diaspora örgütleri, dört ana hedef üzerinde birleşmiştir:
• Ermeni kimliğini, dilini ve kültürünü korumak,
• Dünya kamuoyunda “soykırım” iddialarını canlı tutmak,
• Uluslararası kurumlarda tazminat ve toprak taleplerini gündemde tutmak,
• Ermeni göçmenlere yönelik yardım faaliyetlerini sürdürmek.
1970’lerden itibaren çeşitli ülkelerin parlamentolarında “Ermeni Soykırımı’nı tanıma” yönünde tasarılar gündeme gelmiş; 2000’li yıllarla birlikte birçok ülke bu tasarıları kabul etmiştir. Türkiye, bu girişimlerin tarihsel gerçekleri çarpıttığını ve gelecekte tazminat ile toprak taleplerine zemin hazırladığını belirtmektedir.
Ermeni isyanları ve tehcir süreci, Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme döneminde iç güvenlik, etnik milliyetçilik ve dış müdahalelerin kesiştiği karmaşık bir olgudur. 27 Mayıs 1915 tarihli Sevk ve İskân Kanunu, dönemin savaş koşullarında askerî bir önlem olarak tasarlanmış olsa da, sonraki yüzyılda uluslararası hukuk ve siyaset düzeyinde “soykırım tartışmasının” temel dayanağı hâline gelmiştir. Bu konunun tarihsel analizinde, yalnızca siyasî ve askerî boyutlar değil; aynı zamanda Kafkasya’nın jeostratejik konumu, Ermeni kimliğinin diasporik dönüşümü ve Batı kamuoyundaki vicdani-simgesel dinamikler de dikkate alınmalıdır. Tarihsel veriler, meseleyi tek taraflı “suç” veya “mağduriyet” kalıplarına indirgemek yerine, çok boyutlu bir empati ve tarihsel bağlam çerçevesinde değerlendirme gereğini ortaya koymaktadır.
1991 Sonrası Türk-Ermeni İlişkileri
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla birlikte Güney Kafkasya’da üç yeni devlet ortaya çıkmıştır: Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan. Bu gelişme, Türkiye için hem yeni fırsatlar hem de yeni sorunlar doğurmuştur. Türkiye, bağımsızlığını kazanan bu ülkeleri hemen tanımış; bölgesel istikrar, ticaret ve kültürel bağlar açısından olumlu adımlar atmak istemiştir. Ancak Ermenistan ile ilişkiler, tarihsel sorunlar ve Karabağ çatışması nedeniyle kısa sürede gerginleşmiştir.
Tarihsel Arka Plan
Türk-Ermeni ilişkilerinin temelinde 1915 olayları ve bu olayların farklı yorumları yatmaktadır. Ermeni diasporası ve Ermenistan, bu olayları “soykırım” olarak tanımlarken, Türkiye bu iddiayı kesin olarak reddetmekte ve olayların savaş koşulları içinde yaşanan bir trajedi olduğunu savunmaktadır. Bu tarihsel anlaşmazlık, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin önünde en büyük engellerden biri olmuştur.
1991–1993 Dönemi: İlk Temaslar ve Kırılma Noktası
Ermenistan bağımsızlığını kazandığında Türkiye, 16 Aralık 1991’de Ermenistan’ı tanıyan ilk ülkelerden biri olmuştur. Başlangıçta ilişkilerin gelişmesi umut edilmiştir. Ancak kısa süre sonra Dağlık Karabağ Savaşı patlak vermiştir. Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali, Türkiye’nin Azerbaycan’a destek vermesine ve Ermenistan’a yönelik sınır kapılarını kapatmasına neden olmuştur. 1993 yılında Türkiye-Ermenistan kara sınırı tamamen kapanmış ve bu durum bugüne kadar tam anlamıyla değişmemiştir.
2000’li Yıllarda Normalleşme Çabaları
2000’li yıllarda iki ülke arasında ilişkileri normalleştirmek için çeşitli girişimler yapılmıştır. En dikkat çekici olanı, 2009 yılında İsviçre’nin arabuluculuğunda imzalanan “Zürih Protokolleri”dir. Bu protokollerle iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve sınırın açılması hedeflenmiştir. Ancak hem Türkiye’de hem de Ermenistan’da iç politik baskılar nedeniyle protokoller yürürlüğe girmemiştir.
2020 Karabağ Savaşı ve Yeni Dönem
2020 yılında Azerbaycan’ın askeri başarıları sonucunda Dağlık Karabağ’daki denge değişmiş, Ermenistan ciddi bir yenilgi almıştır. Bu gelişme sonrasında Ermenistan’da Türkiye ile ilişkileri yeniden kurma yönünde daha ılımlı sesler yükselmiştir. 2022’den itibaren “normalleşme görüşmeleri” yeniden başlamış; özel temsilciler atanmış, uçak seferleri yeniden açılmıştır. Ancak sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması konusunda hâlâ somut bir ilerleme sağlanmamıştır.
Günümüzde Durum ve Değerlendirme
Bugün Türkiye-Ermenistan ilişkileri, geçmişteki sorunlara rağmen temkinli bir diyalog süreci içindedir. İki ülkenin halkları arasında doğrudan temas sınırlı olsa da sivil toplum düzeyinde işbirliği girişimleri artmaktadır. Türkiye’nin Güney Kafkasya’da istikrarı destekleyen politikası, Ermenistan’ın ise bölgesel izolasyondan çıkma isteği, gelecekte ilişkilerin daha dengeli bir yöne evrilebileceğini göstermektedir.
1991 sonrası Türk-Ermeni ilişkileri, tarihsel sorunlar, Karabağ çatışması ve diasporanın etkisi altında şekillenmiştir. Zaman zaman umut verici gelişmeler yaşansa da kalıcı bir normalleşme sağlanamamıştır. Ancak 2020 sonrası dönemde başlayan yeni süreç, iki ülke arasında karşılıklı çıkar temelinde bir yakınlaşmanın mümkün olabileceğini göstermektedir. Bu ilişkilerin geleceği, hem bölgesel barışın sağlanmasına hem de iki toplumun geçmişi aşma iradesine bağlıdır.
Sözde Ermeni soykırımı tartışması, Türk-Ermeni ilişkilerinin yüzyıllık kırılma hattını oluşturmuştur. Bununla birlikte, 21. yüzyılda hem bölgesel dinamikler hem de toplumsal dönüşüm, tarafları “tarihsel yüzleşme”den ziyade “pragmatik normalleşme”ye yöneltmiştir. Ermenistan için Türkiye, ekonomik bir fırsat kapısı; Türkiye içinse Güney Kafkasya’ya açılan stratejik bir köprü olarak görülmektedir. Gelecekte kalıcı bir barışın inşası, tarafların geçmişin yükünü hafifletip karşılıklı güveni ekonomik, kültürel ve insani alanlarda pekiştirmesine bağlıdır.
Bu bağlamda, Zürih Protokolleri’nin başarısızlığından çıkarılan dersler, 2020 sonrası dönemde daha gerçekçi bir diplomatik zemin yaratmıştır.
KAYNAKÇA;
• Center for Security Studies (CSS). (2009). Armenia–Turkey Normalization Accord. ETH Zürich.
• Chatham House. (2023). Fate of vulnerable minority looms over Armenia-Azerbaijan peace.
• de Waal, T. (2022). Third Time Lucky for Armenia and Turkey? Carnegie Europe.
• European Parliament. (2009). Protocol on the development of bilateral relations (TR-AM).
• Göksel, D. N., & Gündoğan, N. (2008). Turkey-Armenia Relations: A Vicious Circle. TESEV.
• Grigoryan, A. (2019). Armenia-Turkey border opening: What determines the attitude of Armenians? Caucasus Survey, 7(1), 25–46.
• International Crisis Group. (2009). Turkey and Armenia: Opening Minds, Opening Borders. ICG Europe Report No. 199.
• KAS. (2025). The Armenian-Turkish Normalization Process (Discussion Paper). Konrad Adenauer Stiftung.
• Papazian, H. (2024). Turkey and “Turks” in Postwar Armenia. Nationalities Papers.
• TESEV. (2012). Turkey and Armenia Post-Protocols: Back to Square One? TESEV Publications.
• TESEV & Caucasus Institute. (2011). Turkey-Armenia Dialogue Series: Breaking the Vicious Circle. TESEV.
• Akçam, T. (2012). The Young Turks’ Crime against Humanity: The Armenian Genocide and Ethnic Cleansing in the Ottoman Empire. Princeton University Press.
• Bloxham, D. (2005). The Great Game of Genocide: Imperialism, Nationalism, and the Destruction of the Ottoman Armenians. Oxford University Press.
• Erickson, E. J. (2013). Ottomans and Armenians: A Study in Counterinsurgency. New York: Palgrave Macmillan.
• Gürün, K. (1985). Ermeni Dosyası. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
• Hovannisian, R. G. (Ed.). (1992). The Armenian People from Ancient to Modern Times (Vol. II). New York: St. Martin’s Press.
• Lewy, G. (2005). The Armenian Massacres in Ottoman Turkey: A Disputed Genocide. University of Utah Press.
• McCarthy, J. (1995). Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821–1922.Princeton: Darwin Press.
• Ortaylı, İ. (2014). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İstanbul: Kronik Kitap.
• Shaw, S. J., & Shaw, E. K. (1977). History of the Ottoman Empire and Modern Turkey (Vol. II).Cambridge University Press.
• Sonyel, S. R. (1987). The Displacement (Tehcir) of Armenians: Its Historical Background. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Edanur AYDIN
Bölgesel Analiz Topluluğu
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Yorumlar
Yorum Gönder