Kafkasya’da Barış Rüzgârı: ABD Destekli Anlaşma ve Zengezur’un Stratejik Önemi

 








Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından Güney Kafkasya’da eski SSCB üyesi üç cumhuriyet olan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu yeni devletlerin ortaya çıkışı, ABD’nin dış politikasında da yeni bir sayfa açmıştır. 1991’e kadar bölgeyi daha çok bir tehdit unsuru olarak gören Washington, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Güney Kafkasya’yı kendi nüfuz alanına dahil etme arayışına girmiştir. Bölgenin jeostratejik önemi, Büyük İpek Yolu’nun merkezinde bulunması, Uzak Doğu ve Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayan ulaşım hatlarının buradan geçmesi ve zengin enerji kaynaklarına sahip olması, ABD’nin ilgisinin temel nedenlerini oluşturmuştur. Özellikle Hazar Denizi petrollerinin dünya pazarına sunulması noktasında ABD, Almanya ve Rusya arasında ciddi bir rekabet yaşanmış Washington ise etkinliğini artırmak amacıyla, Moskova’dan farklı olarak bölgede süregelen tarihsel çatışmalara çözüm üretme yoluna gitmiştir. Güney Kafkasya, stratejik yeraltı zenginlikleri ve petrol yatakları sayesinde önemli bir ekonomik ham madde kaynağı ve pazar potansiyeli sunarken aynı zamanda Doğu Akdeniz, Basra Körfezi, Doğu Anadolu ve Orta Asya’ya hâkimiyet sağlayan bir coğrafi konumda bulunmaktadır. Bölge, Rusya’nın güney cephesinde savunma kolaylığı sağlamasının yanı sıra sıcak denizlere ulaşımı mümkün kılan en kısa güzergâhların çıkış noktası üzerinde yer almakta ve bu hatları kontrol edebilme kapasitesiyle öne çıkmaktadır. Dolayısıyla Güney Kafkasya, yalnızca savunma açısından değil, aynı zamanda güneye yönelik stratejik hamleler için de elverişli bir çıkış alanı niteliği taşımaktadır.


ABD’nin bölgedeki politikalarının anlaşılabilmesi açısından tarihsel bağlamda İran ile ilişkileri kritik bir önem taşımaktadır. Bu ilişkiler çoğu zaman çatışma, yaptırımlar ve ambargo gibi olumsuz unsurlar üzerinden gündeme gelmiştir. ABD’nin Güney Kafkasya gibi belirli bölgeler için nadiren bağımsız ve resmi stratejiler ortaya koyduğunu da belirtmek gerekir. Nitekim istisnai örnekler mevcuttur: Trump yönetiminin 2017’de Afganistan için açıkladığı resmi strateji belgesi veya 2019 tarihli Orta Asya Stratejisi gibi. Ancak bu örnekler az sayıdadır; çoğu zaman Güney Kafkasya, Hazar Havzası, Avrasya veya Büyük Orta Doğu gibi daha geniş stratejik çerçevelerin içinde ele alınmıştır. Bu bağlamda ABD’nin İran’a yönelik politikaları da Güney Kafkasya’daki angajmanlarını doğrudan etkilemiştir.

Açıkça tanımlanmış bir stratejinin bulunmadığı durumlarda bile, Washington’un İran’ı tecrit etme yönündeki çabaları çoğunlukla Ermenistan ve Azerbaycan gibi komşu devletlerle kurulan yakın işbirliklerine dayandırılmıştır. Benzer şekilde ABD, Gürcistan’ı ve kısmen Ermenistan’ı, bölgede Rusya’nın artan nüfuzuna karşı potansiyel bir denge unsuru olarak görmüştür. Bununla birlikte Washington, Ermeni-Türk ve Ermeni-Azerbaycan ilişkilerinin normalleşmesini, sınırların açılmasını ve bölgesel entegrasyonun artmasını stratejik açıdan önemli bir gelişme olarak değerlendirmiştir. Bu perspektiften bakıldığında, Ermenistan-İran sınırının kapatılması ya da bu sınır üzerinden yürütülen kapasitenin sınırlandırılması, ABD açısından uzun vadeli bir politika hedefi olarak düşünülebilir.


Anlaşmanın Analizi;


ABD’nin Zengezur koridorunu 99 yıllığına kiralaması, Güney Kafkasya’nın jeopolitik çehresini kökten değiştiren bir gelişme olarak öne çıkmaktadır. Bu adım, Washington’a bölgede kalıcı bir varlık sağlamakla kalmamış, aynı zamanda İran’ın kuzey hattındaki hareketliliği yakından gözlemleme ve sınırlama imkânı tanımıştır. Zengezur’un coğrafi konumu, yalnızca bölgesel değil küresel ticaret ağları açısından da stratejik öneme sahiptir. Çin ve Rusya’nın Batı’ya doğrudan ulaşabileceği tek kara hattı olan bu güzergâhın denetimi artık Batı’nın eline geçmiş durumdadır. Böylelikle hem stratejik ürünlerin hem de ticari malların geçişi ABD ve AB kontrolüne girmiştir.

Bu süreçte Türkiye’nin rolü de dikkat çekicidir. ABD’nin savunma hattını Türkiye’den sonra Zengezur’a kaydırması, Ankara ile Washington arasındaki iş birliğini daha da zorunlu kılmaktadır. Özellikle Ağrı ve Kars gibi sınır bölgelerinde yeni yatırımlar gündeme gelebilir. Bununla birlikte, Türkiye bu gelişmelerde doğrudan taraf olmamayı tercih etmiş, kararları Ermenistan ve Azerbaycan’a bırakmıştır. Bu stratejik tarafsızlık, Ankara’ya hem Batı ile hem de Rusya ile ilişkilerinde esneklik sağlamaktadır.

Anlaşma, taraflara da belirli kazanımlar sunmuştur. Azerbaycan’ın vergi muafiyetleri elde etmesi ve bazı askeri teknolojilerde ABD’den destek alması, ülkenin bölgesel pozisyonunu güçlendirmektedir. Ermenistan ise Rusya’ya karşı güvenlik garantileri elde ederek Batı’ya daha yakın bir çizgiye taşınmıştır. Dolayısıyla bu anlaşma, yalnızca ticaretin düzenlenmesi değil, aynı zamanda tarafların siyasal geleceklerini güvence altına alma yönünde bir adım olarak değerlendirilmelidir. İleri evrelerde yaşanabilecek olumsuzluklara rağmen her iki taraf açısından gayet kazan kazan durumu içren bir antlaşma olduğunu söylemek yanlış bir analiz olmaz gibi durmakta.

Son otuz yıldır çatışmalarla kilitlenen Azerbaycan ve Ermenistan, Ermeniler tarafından Syunik Koridoru olarak bilinen ve uzun süredir tartışmalı olan Zangezur Koridoru meselesini çözme yolunda önemli bir adım atarak yeni bir anlaşma imzalamıştır. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın aracılığıyla gerçekleşen bu anlaşma, Amerika Birleşik Devletleri’ne demiryolu, enerji taşımacılığı altyapısı ve fiber optik hatları geliştirmeyi hedefleyen Trump Uluslararası Barış ve Refah Rotası (TRIPP) projesi için 99 yıllığına özel geliştirme hakları tanımaktadır.

TRIPP, orijinal Zangezur Koridoru konseptinin yerini almakta ve Azerbaycan’ın anakara bölgesini, Ermenistan tarafından ayrılmış Nahçıvan eksklavına bağlamaktadır. Bu bağlantı, Azerbaycan’dan Türkiye’ye Ermenistan toprakları üzerinden kesintisiz bir koridor oluşturacak; Güney Kafkasya’daki bölgesel bağlantıları güçlendirerek Avrupa ve Batı’ya erişimi kolaylaştıracaktır. Ayrıca rota, İran ve Rusya’yı devre dışı bırakarak Washington ve müttefikleri için stratejik bir avantaj yaratmaktadır. Bu durum, İran’ın Ermenistan ile sahip olduğu tek kara sınırının, ABD kontrolündeki bir transit yolunun parçası haline gelmesi anlamına gelmektedir. Böylece Tahran’ın uzun süredir karşı çıktığı bir ihtimal, yani Güney Kafkasya’ya tek dostane erişim noktasının kısıtlanması fiilen gerçekleşmiş olacaktır.

Ermenistan, geçmişte orijinal Zangezur Koridoru önerisini egemenlik ve karşılıklılık ilkeleri gerekçesiyle reddetmişti. Erivan, kendi topraklarından geçen güzergâh üzerinde tam kontrol sağlamayı ve karşılığında Nahçıvan üzerinden kuzey bölgelerine erişim için benzer haklara sahip olmayı talep etmekteydi. Ancak Azerbaycan, eksklavına engelsiz erişim konusunda ısrarcı olmuş ve Ermenistan’ın Sovyet döneminden kalma ulaştırma bağlantılarının açılması yönündeki önerilerini geri çevirmişti. Bakü ayrıca, Ermenistan’ın anayasasındaki 1990 Bağımsızlık Bildirgesi’ne yapılan atıfların ve Dağlık Karabağ’a yönelik toprak iddialarına gönderme yapan dilin kaldırılmasını talep etmişti. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, diplomasi başarısız olduğu takdirde Zangezur/Syunik bölgesini askeri yolla ele geçirebileceğini dahi ima etmişti.

TRIPP, Zangezur Koridoru ile birçok açıdan benzerlik taşısa da, ABD’nin doğrudan yönetiminde olması ve dünyanın en kritik enerji merkezlerinden birinde Washington’un nüfuzunu artırması bakımından farklılaşmaktadır. ABD yetkililerinin açıklamalarına göre rota, Ermeni yasalarına tabi olacak ve bu sayede Ermenistan’ın egemenlik kaygılarına cevap vermeyi hedefleyecektir. Ancak anlaşma, Ermenistan’ın anayasasında değişiklik yapmasını zorunlu kılmamaktadır. Nitekim imza töreninden kısa süre sonra Aliyev, bunun nihai bir barış anlaşması olmadığını vurgulamış ve Ermenistan’ın gerekli anayasal değişiklikleri gerçekleştirmesi yönündeki talebini yinelemiştir.

Buna rağmen TRIPP’in, Türk ve Azerbaycan çıkarlarına Ermenistan’ınkinden daha fazla hizmet ettiği açıktır. Özellikle Ermenistan’ın Rusya’dan uzaklaştığı, fakat güçlü bir bölgesel müttefike sahip olmadığı bir dönemde anlaşma imzalanmıştır. Azerbaycan açısından proje, uzun süredir hedeflenen Nahçıvan üzerinden Türkiye’ye doğrudan kara bağlantısı kurulmasını sağlamaktadır. Türkiye için ise bu rota, Hazar havzasındaki Türk dünyasıyla fiziksel bağ kurarak ülkenin bölgesel transit merkezi rolünü pekiştirmekte ve Güney Kafkasya’daki jeopolitik etkisini derinleştirmektedir.


Bölgesel Etkileri;


Antlaşmanın Zengezur üzerinden yaratacağı etkiler, yalnızca Azerbaycan ve Ermenistan ile sınırlı kalmamaktadır. Bölgeye ABD’nin yerleşmesi, Güney Kafkasya’daki güç dengelerini doğrudan dönüştürmektedir. İlk olarak, İran’ın kuzey hattındaki nüfuzu ciddi biçimde daralmıştır. ABD’nin bölgedeki kalıcı varlığı, Tahran’ın manevra alanını kısıtlamakta ve İran’ı yeni stratejiler geliştirmeye zorlamaktadır.

Rusya ve Çin açısından ise durum daha karmaşıktır. Kara güzergâhlarının kontrolünü kaybetmeleri, onları Karadeniz limanlarına ve dolayısıyla Türkiye’ye daha bağımlı hale getirecektir. Rusya için bu gelişme kısa vadede dezavantaj gibi görünse de, Ukrayna’da sağlanabilecek olası bir barış sonrasında Zengezur’u avantaja dönüştürme ihtimali mevcuttur. Böyle bir senaryoda Kafkasya, Moskova için ekonomik bir yük olmaktan çıkıp yeni ticari fırsatların merkezi haline gelebilir.

ABD’nin bölgede bulunması, aynı zamanda Erivan ve Bakü yönetimlerinin iç siyasal dengelerini de pekiştirecektir. Washington’un desteği, hem Paşinyan hükümetini hem de Aliyev iktidarını olası darbe veya dış müdahalelere karşı koruyacaktır. Bu da bölgesel istikrarı artırırken, Batı etkisinin Ermenistan ve Azerbaycan üzerinde hızla artmasına yol açacaktır.

Son olarak, bu gelişmeler Türk Devletleri Teşkilatı ve Orta Asya ülkeleri açısından da önemlidir. ABD’nin bölgedeki varlığı, Washington’u Orta Asya’ya yönelik politikalarında daha aktif kılabilir. Çin’in Orta Asya’daki nüfuzunun sınırlandırılması hedefi, bu yeni denklemin merkezinde yer alacaktır. Böylece Zengezur, yalnızca Güney Kafkasya’yı değil, Avrasya genelindeki güç dengelerini de yeniden şekillendiren bir anahtar rol üstlenmiştir.


Zengezur Koridoru;


Zengezur Koridoru, diğer adıyla Nahçıvan Koridoru, 2020 Dağlık Karabağ Savaşı’nın Azerbaycan tarafından kazanılmasının ardından Azerbaycan ile Ermenistan arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının 9. maddesi kapsamında gündeme gelmiştir. Bu koridor, Azerbaycan’ın eksklav parçası olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile ülkenin ana karası arasında doğrudan bağlantı kurmayı amaçlamaktadır. Söz konusu gelişme yalnızca Azerbaycan açısından stratejik bir kazanım değil, aynı zamanda bölge ülkeleri için yeni fırsatlar doğuran jeopolitik bir açılım niteliği taşımaktadır.

Koridorun açılması, Ermenistan’a da kendi oluşturduğu jeopolitik kuşatmadan çıkış imkânı sunmaktadır. Ankara ve Bakü ile ilişkilerin normalleşmesi, Ermenistan’ın Kafkasya’da şekillenen yeni süreçten yararlanmasına olanak sağlayabilecektir. Bu çerçevede koridor, yalnızca Azerbaycan ile Nahçıvan arasında bir bağlantı değil, aynı zamanda Türk dünyasıyla siyasi ve ekonomik iş birliğini güçlendiren bir unsur olarak değerlendirilmektedir.

Bunun yanı sıra Zengezur, Orta Asya’ya kesintisiz ulaşımın önünü açarak bölgesel ticaretin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlanması yönünde de stratejik bir rol oynayan bu hat, bölgesel barışın ve iş birliği ortamının pekişmesine zemin hazırlayacaktır. Dolayısıyla Zengezur Koridoru, yalnızca taraf ülkeler açısından değil, tüm Avrasya coğrafyasında ekonomik, siyasi ve kültürel etkileşimi artırabilecek bir jeopolitik merkez olarak öne çıkmaktadır.

Zengezur Koridoru, yalnızca Azerbaycan için değil; Çin, Orta Asya, Ermenistan ve Avrupa’yı birbirine bağlama potansiyeli açısından da önemli bir proje olarak değerlendirilmektedir. Koridorun hayata geçirilmesiyle birlikte bölgedeki askeri ve siyasi gerginliklerin azalması, ülkeler arası ticaretin artmasına zemin hazırlayacaktır. Aynı zamanda Rusya, Azerbaycan, Türkiye, Ermenistan ve İran’ı içine alan demiryolu ağının genişlemesi, Kafkasya’daki ticaret hacmini artıracak yeni yolların açılmasını hızlandıracaktır.

Azerbaycan’ın Avrasya’nın ulaşım merkezine dönüşmesi, bölgedeki karayolu ve demiryolu altyapısını güçlendirecek; transit güvenliğini artırarak yeni rekabet alanları ve fırsatlar yaratacaktır. Bu bağlamda, uluslararası Doğu-Batı ve Kuzey-Güney ulaşım koridorlarının genişlemesi ile Hazar Denizi’nden Avrupa’ya uzanan petrol ve doğal gaz boru hattı projeleri de yeni gelişmeleri beraberinde getirecektir. Böylelikle Azerbaycan’ın Doğu-Batı ve Kuzey-Güney güzergâhları üzerindeki stratejik önemi daha da artacaktır.

Tarihi İpek Yolu üzerinde konumlanan Azerbaycan, günümüzde Avrupa ile Asya arasında bir lojistik merkez işlevi üstlenmektedir. Özellikle Doğu-Batı Koridoru, Çin’in Orta Asya ve Azerbaycan üzerinden Avrupa’ya kesintisiz erişimini sağlamaktadır. Bu süreç, ülkeler arasındaki ticaret hacmini kayda değer biçimde yükseltmektedir. Nitekim 2019 yılında Çin ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ticaret 720,8 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir (Diplomat.com, 2021). Çin ile Azerbaycan arasındaki ticaret hacmi de 2018’de 898,2 milyon ABD doları iken, 2019’da 1,4 milyar doları aşmıştır. Benzer şekilde Türkiye ile Çin arasındaki ticaret hacmi 2019’da 21,8 milyar ABD doları iken, 2020’de pandemi koşullarına rağmen 24 milyar dolara yükselmiştir. 2021’in ilk üç ayında ise bu rakam bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla %44 artışla 8 milyar dolara ulaşmıştır.

Bakü-Tiflis-Kars hattı ve Orta Koridor üzerindeki taşımacılık kapasitesindeki artış da bu eğilimi desteklemektedir. Örneğin, 2021 yılının ilk çeyreğinde Orta Koridor üzerinden taşınan yük miktarı 396.778 tona ulaşarak 2019’un aynı dönemine göre %104 artış göstermiştir. Bu durum, Orta Koridor’a olan talebin ve kapasitenin her yıl düzenli olarak arttığını kanıtlamaktadır.

Savaşın sona ermesinin ardından Güney Kafkasya’da bölgesel iş birliğinin güçlendirilmesi amacıyla “3+3” formatı (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan + Türkiye, İran, Rusya) gündeme gelmiştir. Bu iş birliği modeli, bölgedeki ekonomik projelerin uygulanmasını hızlandırabilecek bir çerçeve sunmaktadır. Zira İpek Yolu güzergâhındaki Doğu-Batı Koridoru, Demir İpek Yolu ve TRACECA gibi girişimler, Güney Kafkasya’nın uluslararası ticaretteki rolünü artırmaktadır.

Sonuç olarak Zengezur Koridoru, Çin-Avrupa Orta Koridoru’nun önemli bir halkası olarak Güney Kafkasya ve Orta Asya ekonomilerine ciddi katkılar sağlayacaktır (Anadolu Ajansı, 2021).


KAYNAKLAR;

Mammadov, R. (t.y.). ABD’nin Güney Kafkasya Politikası. Çerkes Center. Erişim tarihi: 28 Eylül 2025, https://www.circassiancenter.com/tr/abdnin-guney-kafkasya-politikasi/


BBC Türkçe. (2025, Eylül 28). Zengezur Koridoru'nun stratejik önemi ve bölgesel etkileri. BBC Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/articles/c5yp2kw3142o


Aliyev, İ., Pashinyan, N., & Trump, D. J. (2025, Ağustos 8). Azerbaycan Cumhurbaşkanı ve Ermenistan Başbakanı arasında Washington’da yapılan görüşmenin ortak deklarasyonu. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı. https://president.az/en/articles/view/69572


Anadolu Ajansı. (2021, Eylül 26). Zengezur Koridoru, Pekin-Londra hattı ve Türkiye’nin önemini artıracak. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/zengezur-koridoru-pekin-londra-hatti-ve-turkiye-nin-artan-onemi/2254505


The Diplomat. (2021, Ocak 4). The strategic implications of the China-EU investment deal. The Diplomat. https://thediplomat.com/2021/01/the-strategic-implications-of-the-china-eu-investment-deal/



Emirhan Yılmaz

Bölgesel Analiz Topluluğu

Siyaset Bilimi Uluslararası İlişkiler

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi













Yorumlar

Popüler Yayınlar