CHARLİE KİRK SUİKASTI SONRASI YAŞANANLAR VE YAŞANABİLECEKLER ÜZERİNE BİR İNCELEME, Bölüm 1: Sol’un Nasibi ve Irkçı Ateş

 









Charles James Kirk, sağcı aktivist, siyasi yorumcu. Kirk, Trump Yönetimi’nin vadettiği MAGA (Make Amerika Great Again) politikasını yaymak amacıyla kurucusu olduğu Turning Point USA adlı ekibiyle ülkenin dört bir yanını dolaşıp üniversitelerde münazara programları düzenliyordu. 10 Eylül’de yine bu amaçla bulunduğu Utah’ta bir keskin nişancı tarafından vurularak suikasta kurban gitti. Ardından tabii ki bir sürü tartışma türedikçe türedi. Bu yazıda bu tartışmalara dair bir inceleme söz konusu olacak. 

    Charlie Kirk, Amerika'da ve Amerika dışında aşırı radikal görüşleri sebebiyle son dönemin en çok konuşulan politik figürü haline gelmişti. Bu yıl, savunduğu silah özgürlüğünün bir kurbanı olmasına sebep olan suikastı ile ülkede hali hazırda oldukça keskin olan zıt kutuplar, bir mıknatıs etkisine uğramışcasına taraflara çekildi. Suikastçının etnik köken ve ırkından tutun “Özgürkükler Ülkesi”ndeki sosyal medya hukukuna dair neredeyse her şey tartışma konusu oldu.  

    Soykırım yanlısı, kürtaj karşıtı, -özellikle siyahilere yönelik- ırkçı söylemleri ve silah serbestliğinin gerekli olduğu yönündeki muhafazakar ve neo-liberal fikirleri sebebiyle ülke ve ülke dışında Krik'ün ölümünün pek de üzüntüyle karşılandığı söylenemez. “Yine de ne olursa olsun bir insanın bu şekilde öldürülemeyeceğini” savunanlar ve özellikle de politik duruşu Charlie Kirk tarafından temsil edilenler bu olaya ve bu olayı acıyla karşılamayanlara karşı sesini yükseltti. En yüksek sesler ise Kirk’ün hali hazırda bir statü sahibi olan ve Kirk ile politik ve sosyal anlamda yan yana duran meslektaşlarından çıktı. 

    Suikasttan sonra ABD Başkanı Donald Trump, Kirk’ü “ifade özgürlüğü için verilmiş bir şehit”, olarak andı, ölümünden sonra onu Presidental Medal of Freedom ile “onur”landırdı ve ölümünden “aşırı radikal solcular”ı sorumlu tuttu. Beyaz Saray, Charlie Kirk’ün doğum günü olan 14 Ekim’i “Ulusal Charlie Kirk’ü Anma Günü” ilan etti. Akabinde gerçekleştirilen anma programı için Kirk’in iş arkadaşları ve ailesi Saray’da bir araya geldi. Trump orada Kirk’in eşi ile konuşup ona Charlie’nin özgürlük için öldüğünü söylediği biliniyor. ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ise ölmeden önce Charlie Kirk tarafından sunulan günlük podcast programı “Charlie Kirk Show”a, suikast sonrasında bir bölüm ev sahipliği yaptı. Sunduğu bölümde sol-kanat Amerikalıların “politik şiddeti savunmaya ve kutlamaya daha meyilli” olduğunu iddia etti. Bu söylemler, geçmişe dönüp bakıldığında hiç de yabancı gelmiyor aslında. 2024 yılında yine söz konusu bir suikast ile anılan ama bu sefer konuşulan öznenin kurban değil, fail olduğu, Luigi Mangione üzerinden tartışılmıştı: 

   Mangione, özelleştirilmiş olduğundan ulaşımı oldukça güç olan Amerika sağlık sistemine tepki olarak The United Health Care’ CEO’su Brian Thompson’ı vurmuştu. Mangione adını koymasa da kapitalizme tepki olarak gerçekleştirilen bu eylem, halk arasında oldukça büyük bir çoğunluk tarafından onun kahraman ilan edilmesine yol açmıştı. Onu Marxist ideolojinin devam sembolü niteliğinde gören ve onu destekleyen büyük bir kesim vardı. Mangione, ifadelerinde ve arkasında bıraktığı sosyal medya yazılarında bir politik görüşe bağlı olmadığını ifade etse de cumhuriyetçiler “demokrat kaçık”, “şiddet faili devrimci”, “Marxist zulmü işliyor” gibi ithamlardan geri durmadılar. Vance’in solcuların “politik şiddeti savunmaya ve kutlamaya meyilli” olduğunu söylerken bunu hatırlamış olma ihtimali büyük. 

    Her ne kadar sağ- sol çatışması bir kez daha alevlenmiş ve ateş almış başını gidiyor olsa da geçtiğimiz haftaların en çok konuşulan konusu, bazı anti-Kirk post sahiplerinin ABD Dışişleri bakanlığınca vizeleri alınarak cezalandırılmasıydı. ABD Dışişleri Bakanlığı, X’te altı kişinin gönderisini çerçeve içine alan ekran görüntüleri paylaştı. Bakanlık tarafından Charlie Kirk’ün suikastı hakkında “kutlayıcı ve destekleyici” görülmüş bu paylaşımların sahipleri olan en az altı kişinin vizelerinin iptal edildiği duyurulmuştu. Bakanlık, bu konuyla alakalı, “Birleşik  Devletler’in Amerikanlara ölüm dileyen yabancılara karşı bir yükümlülüğü yoktur.”, açıklamasını yaptı. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, yaptığı bir açıklamada, “Yıkıcı ve olumsuz davranışlar sergileyen insanları ülkemize davet etmek gibi bir işimiz yok. Ülkeye her ne amaçla gelirlerse gelsinler yabancılar konusunda standartlar yüksek olmalı. Birleşik Devletler’e gelip de bir politik figürün cinayetini, infazını, suikastını kutlamak gibi şeyler yapanlara vize vermemeliyiz. Ve eğer zaten buradalarsa da vizelerini iptal etmeliyiz.”, ifadelerini kullandı. Halkın içinden destekler gelirken vize iptalinin yeterli olmadığını, daha sert cezaların uygulanması gerektiğini söyleyen kişiler de mevcut.  

    Vizesi iptal edilen altı yabancının her ne kadar kimlikleri verilmemiş olsa da nereli oldukları açıklandı. Bu altı kişi Arjantin, Paraguay, Meksika, Brezilya, Güney Afrika ve Almanya’dan. Tabloya ilk bakıldığında bu altı kişiden dördünün Latin kökenli, yani Amerika’daki en büyük azınlık gruptan, olduğu göze çarpan ilk şey. Bakanlık'ın daha fazla kişinin vizesini iptal etmesine rağmen bu altı kişiyi sunmayı seçmesi, hali hazırda yabancıların zararlı eylemlerine karşı bir tepki oluşturulmuşken ırkçılık kışkırtması olup olmadığı sorusunu akıllara getiriyor.  

    Ben bu makaleyi yazarken, yani önceki paragraftaki ifadelerin üzerinden henüz iki hafta geçmişken Trump Yönetimi, Amerika'daki tarihi yerlerin ve doğal alanların isimlerini değiştirmeye karar verdiğini açıkladı. Amerika kıtası sömürge ile karşılaşmadan önce orada yaşayan insanlardı Amerika'nın ta kendisi. İsim değişikliği demenin sansür demek olduğunu ifade edenler tarihten belli grupların silinmeye çalışıldığını iddia ediyor. Ve tüm bunların üstüne gerçek bir sansür haberi düştü. Trump, Amerika hakkında anlatılan hikayelerin ırkçı, cinsiyetçi ve ulusal utanç kaynağı olduğunu söyleyerek kelime sansürü getirdi. Devlet medyasına getirilen bu sansürde kelimeler arasında “ırk ve etnisite” de var. Amerika'nın kölelik tarihinden tutun sömürge öncesi döneme kadar çok fazla tarihi öğenin ısırılıp kopartılması “Amerika'yı beyazlaştırma” girişimi olarak görülüyor.  

    Daha değişik haberlere giriş dönemi başladığına göre suikast şoku atlatıldı demek ki. Ancak bu şokun atlatılması kolay olmadığı gibi bazı tartışmalar hala sürüyor: Suikastçı kimdi? Öldürme nedeni tam olarak neydi? Neyin nesiydi? Çünkü çoğu kişiye göre katili tetikleyen şey Radikal Muhafazakar’ın ırkçı söylemleri olmalıydı. 

    Charles James Kirk’ün katili Tyler James Robinson, Utahlı 22 yaşında bir genç. Her ne kadar FBI onun bilgilerini sunmayı reddetse de medya, hararetli bir tartışma için gerekli bilgilere sahip gibi gözüküyor. Charlie Kirk’ün azınlık hedefli söylemleri sebebiyle suikastçının da azınlıklardan olduğu tahmin ediliyordu, hatta isteniyordu. Ancak bunun böyle olmadığı beraberinde gelen bir kafa karışıklığı ile anlaşılmış oldu. Kafa karışıklığının sebebi ise Tyler Robinson’un sadece bir beyaz Amerikalı olmakla kalmayıp aynı zamanda Mormon ve MAGA’cı bir aileye mensup olmasıydı. Hatta teslim olmasını babası bizzat istemişti. Tyler’ın bir lise arkadaşının verdiği bilgiye göre Tyler da zamanında oldukça koyu bir Trump destekçisiydi. 2020 seçimlerinde Tyler’ın Trump’a oy vermiş olduğu bilinenler arasında.  Nitekim insan, medyanın Robinson hakkındaki tartışmasının ideolji odaklılığının ve bu kadar yalın ve katıksız tartışabilmesinin onun beyaz olmasından kaynaklı olup olmadığını merak ediyor. Eğer bu suç, özellikle o ırkçı söylemler üzerine işlenmiş olsaydı yine de medyada basite indirgenir miydi?  

    Mevcut durum olayın ırkçı boyutuna fazla el sürmese de, hatta sağ-sol çatışması gibi yalın olma lüksü taşıyan bir tartışmaya yönelmeye daha meyilli olsa da, kendilerine “active clubs” diyen bir neo-Nazi topluluğu Charlie Kirk’ün öldürülmesini bir ırk savaşı haline getirmekte kararlı. Amerika’nın birçok yerinde ve Amerika dışında şubeleri olduğu bilinen topluluk, ideolojilerini maskülenlik ve “saflık” üzerinden yansıttığı gibi bununla bağlantılı olarak genellikle spor salonlarında ve parklarda buluştuklarından ve buluşmalarında dövüş sanatları temelli bir toplantı izlediklerinden “Dövüş Kulübü” olarak da anılıyor. Bu çeteler şu anda Charlie Kirk’ün öldürülmesine aslında MAGA’cılardan farklı bir gözle bakmasalar da küresel otoriteler onları son dönemin en örgütlü ve zararlı oluşumlarından biri olarak gördüğü için dediklerine bakmakta fayda var. Onlara göre bu suikast “beyazlara bir tehdit” ve sol-kanat tarafından gerçekleştirilmiş bir kampanyaydı. Her beyaz cis-hetero erkeği bu tehdite karşılık olarak toplanmaya davet ederek bu olayı üye çekmek amaçlı kullanıyorlar. İnsanlar bu suikastın ırkçılık sebebini görmekte karar vermiş gibi görünse de kimilerine göre bu suikastın temeli ırkçılık değil, sadece trans bir bireyle romantik bir ilişki içinde olduğu nitelendirilen birinin sebebi eylemi.  

    Tyler Robinson’ın Lance Twiggs adlı kişiyle  romantik ilişki içinde olduğu söyleniyor. Suikastı gerçekleştirmek için çatıda bekleyen Robinson'ın o esnada Twiggs'e mesaj atması bu eylemi onun için gerçekleştirdiğine dair kanıt sayılıyor. Mesajlaşma ekran görüntülerinin güvenilir olmadığına dair iddialar mevcut olduğu için içeriği buraya yazmayacağım. Ancak Robinson’ın hem ev arkadaşı hem de partneri olduğu söylenen Twiggs’in trans bir birey olması, “Ne oldu da Tyler Robinson, Trump destekçisi olmaktan vazgeçti?”, sorusunu yanıtlıyor olabilir. Nitekim sağcıların suikastın azınlıklardan biri tarafından gerçekleştirilmiş olma dileği tuttu.  

    Tüm bunların aslında Amerika'nın asıl gündemini değiştirmek için uzatılan meseleler olduğu çok açık. Epstein olayı, Irak tehdidi ama en önemlisi Filistin soykırımını göz ardı edebilmek için elinden geleni ardına koymuyorlar gerçekten. Yine de Charlie Kirk suikastının çok daha başka şeylere gebe olduğunu gerçekten düşünüyorum. Belki de Charlie Kirk'ün suikasta kurban gitmesi, tam da Trump Yönetimi'nin istediği türden bir sansasyondu.


Kaynakça: BBC, GuardianCAP, CNN, Times of India, Times, The ConversationEuro News, ABC News 


Nehir Defne Zehra Gedik 

Bölgesel Analiz Topluluğu 

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler 

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi 


Yorumlar

Popüler Yayınlar