AVRUPA'DA SAVUNMA HARCAMALARININ YÜKSELİŞİ: ALMANYA VE POLONYA CEPHE Mİ?
2022 yılında Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla birlikte Avrupa'nın güvenlik mimarisinde büyük bir sarsılma yaşandı. Bu durum, başta Almanya ve Polonya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde savunma politikalarının yeniden şekillenmesine neden oldu. Özellikle Almanya'nın tarihsel olarak pasif duruşundan uzaklaşıp yeniden askeri kapasite inșa etmeye başlaması ve Polonya'nın rekor seviyelere ulaşan savunma yatırımları dikkat çekmektedir. Her iki ülkenin savunma harcamalarını artırma nedenleri, tarihsel bağlamları, toplumsal yansımaları ve Avrupa güvenliği üzerindeki etkileri dikkat çekmektedir.
Almanya, ikinci Dünya Savaşı sonrası dönemde militarizmden uzak durmuş ve barışçıl bir dış politika benimsemişti. Ancak 2022 sonrası dönemde Şansölye Scholz'un ilan ettiği "Zeitenwende" politikası çerçevesinde savunma bütçesi 100 milyar euro gibi tarihi bir seviyeye çıkarıldı. Bu değişim, Almanya'nın sadece Rusya tehdidine karşı değil, aynı zamanda Avrupa'da daha etkin bir güvenlik aktörü olma arzusunu da yansıtmaktadır. Toplumun bir kısmı bu değişimi desteklerken, özellikle pasifist gruplar tarafından eleștiriler de yükselmektedir.
Polonya ise Rusya'ya coğrafi yakınlığı nedeniyle tehditi doğrudan hisseden bir ülke olarak, savunma harcamalarını GSYiH'sinin %4,26'sına kadar çıkardı. Bu oran Avrupa'da rekor seviyededir. Polonya hükümeti hem yerli savunma sanayisini güçlendirmekte hem de ABD ile stratejik askeri anlaşmalar yapmaktadır. ÜIkede milliyetçi kesimler bu politikayı desteklerken, muhalefet sosyal harcamaların ikinci plana itildiğini öne sürmektedir.
Almanya ve Polonya'nın savunma alanındaki bu artışlar, sadece dıș tehditlere değil, aynı zamanda birbirlerine karşı tarihsel güvensizliklere de dayanmaktadır. İki ülke arasındaki geçmiş, özelikle savașlar ve işgallerle șekillenmiş olup, bu durum bugünkü karşılıklı politikaları etkilemektedir. Bazı Polonyalı çevrelerde Almanya'nın artan askeri kapasitesi, liderlik hırsı olarak algılanmakta ve kuşkuyla karşılanmaktadır. Öte yandan Avrupa Birligi içinde bu iki ülkenin savunma adımları, hem iş birliği hem de güç rekabetini beraberinde getirmektedir.
Öte yandan, Almanya ve Polonya'nın artan savunma harcamaları, Avrupa'da stratejik özerklik tartışmalarını da yeniden alevlendirmiștir. Özellkle Almanya, Avrupa Birliği içerisinde daha bağımsız bir güvenlik yapısının kurulmasına öncülük etmeyi hedeflerken; Polonya ise güvenliğini büyük ölçüde NATO ve özellikle ABD ile kurduğu güçlü ittifaklara dayandırmaktadır. Bu iki farklı yaklaşım, Avrupa'nın ortak savunma vizyonunun inşasında hem tamamlayıcı hem de çatışan yönler barındırmaktadır. Dolayısıyla, savunma yatırımları sadece askeri caydırıcılık değil, aynı zamanda Avrupa 'nın uzun vadeli güvenlik mimarisinin nasıl șekilleneceğine dair önemli ipuçları sunmaktadır.
Almanya ve Polonya, yalnızca NATO çatısı altında değil, aynı zamanda Avrupa merkezli çeşitli savunma birlikleri aracılığıyla da güvenlik politikalarına yön vermektedir. Avrupa Birliği'nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (CSDP) ile bu çerçevede geliştirilen PESCO, kıtanın stratejik özerklik hedefi doğrultusunda önemli araçlar olarak öne çıkmaktadır. Bu iki ülkenin Fransa ile birlikte yer aldığı Weimar Üçgeni, bölgesel güvenlik ve dış politika alanında koordinasyonu güçlendiren etkili bir platform işlevi görmektedir. Öte yandan, Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) gibi daha geniş kapsamlı yapılar ise NATO dışında kalan aktörlerle diyalog zeminini geliştirerek Avrupa güvenliğine çok katmanlı bir yaklaşım kazandırmaktadır.
2024 yılı itibarıyla Almanya toplam bütçe olarak 72 milyar euro ile Avrupa'da savunma harcamalarında ilk sırada yer alırken, Polonya oransal olarak lider konumdadır. Bu durum, Doğu Avrupa'nın savunma konusunda yükselen aktör haline geldiğini göstermektedir. NATO'nun %2'lik harcama hedefinin aşılması ise bu ülkelerin caydırıcılığı öncelediğini ortaya koymaktadır.
Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa'nın enerji güvenliği anlayışını temelden değiştirmiştir. Özellikle Almanya gibi ülkeler, Rus gazına olan bağımlılıklarını azaltmak için LNG altyapısına yatırım yapmış, Norveç, ABD ve Katar gibi alternatif tedarikçilere yönelmiştir. Avrupa Komisyonu'nun REPowerEU planı ile yenilenebilir enerj kaynaklarına geçiş hızlanmış, enerj bağımsızlığı stratejik bir öncelik haline gelmiștir. Bu dönüşüm, hem çevresel hedeflerle uyumlu hem de jeopolitik riskleri azaltmaya yöneliktir.
Toplumlar düzeyinde ise farklı tepkiler söz konusudur. Almanya'da tarihsel olarak güçlü olan barışçıl kamuoyu ikiye bölünmüş, bazıları güvenlik için harcamaları desteklerken, bazları bu durumun Avrupa'nın barış vizyonuna zarar verdiğini savunmuștur. Polonya'da ise milliyetçi hükümetin tutumu destek bulsa da, özellikle sol kesimler silahlanma ile sosyal devlet arasında bir tercih yapıldığı görüşündedir.
Sonuç, Almanya ve Polonya'nın savunma yatırımları Avrupa'da yeni bir güvenlik anlayışının inşa edildiğini göstermektedir. Bu süreç, sadece zorunlu bir güvenlik refleksi değil, aynı zamanda bölgesel güç rekabetinin de bir parçası haline gelmiştir.
Kaynakça
•SIPRI Yıllık Raporları
•NATO Savunma Harcama Verileri
•Alman ve Polonya Savunma Bakanlıkları Açıklamaları
•Avrupa Komisyonu Güvenlik Politikaları
•The Economist, BBC, Politico, DW
• SETA, “Türkiye’nin Savunma Sanayi Vizyonu ve Uluslararası Etkileri”
• Anadolu Ajansı, “Türkiye’nin Savunma Harcamaları ve NATO Uyumu”
MUHAMMET AKİF ÖZYOLCU
BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
Yorumlar
Yorum Gönder