TAYVAN SORUNU: ASYA-PASİFİK'TE BÜYÜYEN FIRTINA

 







Son yıllarda dünya siyasetinin ağırlık merkezi giderek Asya-Pasifik bölgesine kayarken, bu bölgedeki en önemli kriz noktalarından biri Çin ile Tayvan arasında yaşanan gerilim olmuştur. Tayvan meselesi yalnızca iki taraf arasında bir egemenlik sorunu değil, aynı zamanda ABD başta olmak üzere birçok küresel gücün dâhil olduğu stratejik bir mücadele alanına dönüşmüştür. Bu durum, uluslararası sistemin kırılgan doğasını da açık bir biçimde gözler önüne sermektedir.


Tayvan, yalnızca politik değil, aynı zamanda ekonomik ve jeopolitik önemi bakımından da Asya-Pasifik bölgesinde kritik bir konumdadır. Coğrafi olarak Güney Çin Denizi ile Doğu Çin Denizi’nin tam ortasında yer alan Tayvan, küresel deniz ticaret yollarına, enerji kaynaklarına ve balıkçılık alanlarına komşudur. Güney Çin Denizi, dünya deniz ticaretinin yıllık 5.3 trilyon dolarlık kısmını taşırken, aynı zamanda 72 milyar varil petrol ve Çin’e yaklaşık 80 yıl yetecek doğalgaz rezervi barındırmaktadır. Doğu Çin Denizi’nde ise 200 milyon varil petrol ve 200 milyar metreküp doğalgaz olduğu tahmin edilmektedir. Dolayısıyla Tayvan’ın bu iki önemli denize olan yakınlığı, onu hem Çin hem de ABD açısından stratejik bir kale haline getirmiştir.


Ekonomik anlamda Tayvan, çip (yarı iletken) üretiminde dünya lideridir. Global çip üretiminin yaklaşık %70’i Tayvan’da gerçekleştirilmektedir; bu durum Tayvan’ı sadece bir jeopolitik değil, aynı zamanda ekonomik merkez hâline getirmiştir. Elektronik, iletişim araçları ve dijital teknolojilerdeki bu yüksek üretim kapasitesi, Tayvan’ı küresel ekonominin kalbinde konumlandırmaktadır.


Tayvan sorununun kökeni 1949 yılına, Çin İç Savaşı sonrasına dayanmaktadır. Savaşın ardından komünistler Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurarken, milliyetçi Kuomintang yönetimi Tayvan’a çekilmiş ve burada kendine yönetimini sürdürmüştür. Çin, Tayvan’ı kendi toprağı olarak görmekte ve “Tek Çin” ilkesini uluslararası alanda tanıtma konusunda ısrarcıdır. Tayvan ise fiilen bağımsız bir devlet yapısına sahip olup, anayasal düzeni ve demokratik seçimleriyle işleyen bir yönetimdir. Ancak uluslararası alanda sınırlı sayıda ülke tarafından tanınmaktadır.


ABD’nin Tayvan’a verdiği destek yalnızca askerî değil; ekonomik, teknolojik ve ideolojik boyutları da içermektedir. Tayvan’ın yarı iletken üretimindeki liderliği, Amerikan teknoloji şirketleri açısından büyük bir bağımlılık yaratmakta; bu da ABD’nin Tayvan’a olan ilgisini artırmaktadır. Aynı zamanda Tayvan’ın demokratik yapısı, ABD’nin liberal değerler temelindeki dış politika söylemiyle örtüşmektedir. Çin ise Tayvan üzerindeki egemenliğini sağlayarak yalnızca “ulusal birliği” hedeflemekte değil, aynı zamanda Pasifik’teki küresel liderlik pozisyonunu da pekiştirmek istemektedir. Tayvan halkının büyük bölümü kendini Çinli olarak tanımlamamakta, kendi siyasal kimliğini demokratik ve özgürlükçü değerler etrafında şekillendirmektedir. Bu durum, Çin’in “barışçıl birleşme” politikasını zora sokarken, bölgede derinleşen güvenlik ikilemi tüm aktörleri daha agresif ve savunmacı politikalara yönelmeye zorlamaktadır.


ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde yaklaşık 120.000 askeri bulunmaktadır. Japonya, Güney Kore, Filipinler, Avustralya, Guam ve Hawaii gibi ülkelerde askerî üsleri olan ABD, aynı zamanda politik ve ekonomik ilişkiler içindedir. Çin ise bu kuşatmayı “çevreleme” politikası olarak görmekte ve buna karşı sert adımlar atmaktadır. Özellikle 2022 sonrası Çin’in Tayvan çevresinde gerçekleştirdiği askerî tatbikatlar, hava sahası ihlalleri ve Güney Çin Denizi’ndeki yapay adalara kurduğu üsler bu kapsamda değerlendirilebilir.


Bu gelişmeler, klasik bir güvenlik ikilemini doğurmuştur. Taraflar kendilerini güvende hissetmek için daha fazla silahlanmakta, bu da karşılıklı tehdit algılarını beslemektedir. Çin’in bölgedeki askerî kapasitesi artarken, ABD Japonya, Avustralya, Hindistan ve Güney Kore ile QUAD ve AUKUS gibi ittifaklar kurarak Çin’i dengelemeye çalışmaktadır.


Tayvan meselesi, uluslararası ilişkiler teorileri bağlamında da realizm çerçevesinde değerlendirilebilir. Çin, Tayvan üzerindeki egemenliğini sağlayarak hem bölgesel liderliği güçlendirmek hem de küresel bir süper güç olarak konumunu pekiştirmek istemektedir. ABD ise Çin’in bu yükselişini sınırlamak amacıyla Tayvan’a destek vermekte ve adayı Çin’e karşı bir denge unsuru olarak kullanmaktadır.


Sonuç olarak Tayvan, yalnızca coğrafi ve ekonomik değil, aynı zamanda ideolojik anlamda da bir cephe hattıdır. Demokratik, liberal bir yapıya sahip olan Tayvan halkının büyük kısmı kendini Çinli olarak tanımlamamakta; Çin’in baskıcı rejimine karşı mesafeli durmaktadır. Çin’in “barışçıl birleşme” politikası bu nedenle başarısız olmaktadır. Her iki tarafın stratejik çıkarları nedeniyle doğrudan bir savaş ihtimali zayıf görünse de, Tayvan üzerinden yürütülen bu büyük güç rekabeti, bölgesel ve küresel barış açısından ciddi bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir.






Kaynakça  


• Doç. Dr. Serdar Yılmaz, Akademik Araştırma Enstitüsü, Tayvan'da muhtemel bir Çin-ABD savaşı çıkar mı?  


• Graham Allison, Savaşın Eşiğinde: Amerika ile Çin Thukydides’in Tuzağından Kaçabilecek mi? 


• Selçuk Çolakoğlu, “Tayvan Sorunu: ABD-Çin Rekabetinin Yeni Boyutu”, Uluslararası İlişkiler Dergisi  


• Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı, Kongre’ye Yıllık Rapor: Çin Halk Cumhuriyeti’nin Askeri ve Güvenlik Gelişmeleri  


• TSMC (Tayvan Yarı İletken Üretim Şirketi), Resmi Veriler  


• BBC Türkçe, “Tayvan Krizi: Çin ve ABD Arasındaki Gerilim Nereye Gidiyor?” YouTube  


• Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Ders Notları, 2024 Bahar Dönemi






MUHAMMET AKİF ÖZYOLCU

BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU

SİYASET BİLİMİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ




Yorumlar

Popüler Yayınlar