BİLİNMEYEN DİN: EZİDİKLİK Mİ ? YEZİDİLİK Mİ ?




 










Ezidiler Türkiye’de yoğun olarak Mardin, Şanlıurfa ve Batman'da yaşamlarını idame ettirmektedirler. Makale için bölgede birincil kişi olarak araştırma yapılmıştır. Araştırma kapsamında 14.03.2025 ve 24.03.2025 tarihleri arasında Mardin-Midyat ve Şanlıurfa-Viranşehir bölgelerine gidilmiştir. Bölgedeki insanlarla mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Bu makaledeki bilgiler hem yazılı kaynaklar hem de birinci elden yapılan röportajlarla sağlanarak verilmiştir. 

Giriş  

Mezopotamya coğrafyasında yüz binlerce yıllık bir kültür saklamaktadır. Gün geçtikçe bu kültürün zenginliklerinin farkına varmaktayız. Zengin toprakları ve kültürü bize birçok şey öğretmektedir.  

Geleceğe ışık tutan bu kültürün bir parçası olan Ezidiler kimdir? Başka toplumlar tarafından ön yargıya, katliamlara maruz kalan bir halk olan Ezidiler Mezopotamya'da yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Dünya onları Şengal Soykırımından sonra tanımıştır.  

Bugün Türkiye dahil olmak üzere Ermenistan, Gürcistan, Almanya ve Fransa gibi ülkelere göç etmek zorunda kalan bu halk için 73 tane ferman çıkarılmıştır. 73. Ferman onların ismini gerçek manada duymamızı sağlamıştır. 3 Ağustos 2014’te IŞİD’e bağlı cihadist çeteler, Şengal’de aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da olduğu 5 binden fazla Êzidî Kürdü katletmiştir. Binlercesini rehin alıp 200 bine yakın insanı yerinden etmiştir. Kadınlar kaçırılıp pazarlarda satılarak köleleştirilmeye çalışılmıştır. IŞİD’in Şengal ve çevresini işgalinden önce 550 bin civarında Ezidi’nin yaşadığı bölgede, IŞİD kadın, erkek ve çocukların da aralarında olduğu binlerce kişiyi kaçırıp çok sayıda kişiyi öldürmüştür. Kaçırdığı Ezidileri, özellikle kız çocukları ve kadınları pazarlarda “savaş ganimeti” olarak satmıştır. Saldırı nedeniyle yüz binlerce insan Suriye, Türkiye ve Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kalmıştır. IŞİD’in Êzidîlere yönelik gerçekleştirdiği katliam, Avrupa Parlamentosu tarafından “Êzidî Soykırımı” olarak tanınmıştır. 

Geçmişten günümüze kadar uzanan bir yaşam mücadelesi veren bir toplum, bu gün bile kafamızda birçok soru işareti oluşturan “Ezidilik” diye tanımladığımız şey nedir?  

Ezidilik kelimesinin birçok telaffuzu vardır; “izîdî”, “ezdayî” ya da “êzdî” terimleri Kürtçe’de “beni yaratan”, yani yaradan ve tanrı anlamına gelmektedir. Ezidilik hem toplumun kendi ifadeleri hem de araştırmalar sonucu monoteist bir din olarak nitelendirilmiştir. Aynı Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi. Günümüzde Ezidiler hakkında çok az bilgiye sahibiz çünkü Ezidilik tarihi sözlü tarihtir ve inançları ile ilgili çok az yazılı belge bulunmaktadır. 

Peki, bu dine kimler inanır ve kutsal sayar? Diye sorguladığımızda araştırmalara göre Ezidilik dini Kürt halkı tarafından benimsenip Kürt halkı tarafından günümüze kadar aktarılmıştır. Ezidilerin coğrafi kökeni Irak olarak bilinmektedir. Bugün Türkiye’de azınlık olmalarına rağmen kültürlerini korumayı başarmışlardır. 

Her din gibi Ezidi dininin de kendi kuralları, hiyerarşisi, kabul ettikleri, etmedikleri ve yasakladıkları vardır ama Ezidilik dinini diğer dinlerden ayıran çok büyük bir fark bulunmaktadır. Diğer dinlere nazaran temel amaçları hiçbir zaman kendi dinlerini yaymak olmamıştır. Aksine kendi içine kapanık ve tutucu bir yapıya sahip olmayı tercih etmiştir. Bu tutuculuğun en büyük sebebi tarih boyunca başka halklar ve yönetimler tarafından hep dışlanma ve soykırıma maruz kalmış olmalarıdır.  

Ezidiler ile ilgili yanlış bilinenler: 

Her şeyden önce bu dinin ismi Yezidi değil Ezididir. Yezidi sıfatı onlar için bir hakaret olarak kabul edilmiştir. Çünkü Kerbela’da Hasan Hüseyin’i öldüren kişinin ismi Yezid bin Muaviye idi ve Ezidiler böyle bir günaha karışmış olan birinin ismiyle anılmayı hakaret olarak kabul etmiştir. 10. yüzyılda Arap tarihçi Al-Samani (1166) kitabında Ezidilerin, Emevi Halifesi Yezid bin Muaviye’ye bağlı olduklarını belirtmiştir. Bu yanlış iddia günümüzde bile hala bazı Kürt topluluklarda benimsenmektedir ve bu, Ezidilerin baskılara maruz bırakılmalarına bir neden olarak gösterilmektedir.  

En büyük bilinen yanlışlardan bir diğeri de Ezidilerin herhangi bir Tanrıya inanmadığı ve “şeytana tapan bir halk” olarak görülmüş olmasıdır. Bu bilgi yapılan mülakatlar sonucunda görülmektedir ki kulaktan dolma yanlış bir bilgi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü kendini Ezidi olarak tanımlayan bireylerin taptıkları iki temel şeyden birincisi Xwedê olarak tanımladıkları tanrıları ve meleklerin piri olarak bildikleri Tawûsî Melek’tir. Şeytana tapma durumu söz konusu bile olmamıştır. Aksine dinlerinde şeytan diye bir varlık olmamıştır. Bu bilgi yanlışlığının temel sebebi diğer dinlerdeki iyi ve kötü dengesi için şeytan figürünün varlığıdır. Müslümanlıkta Allah’ın emirlerine karşı çıkan meleğin sonradan kötü bir varlığa dönüşmesi ya da Hristiyanlıktaki kötü meleklerin varlığı Ezidilik dini için geçerli olmamıştır. 

Ezidilerin kutsal kitabının varlığı tam olarak kanıtlanmamıştır ama yapılan mülakatlarda hem şeyhlerin hem de müritlerin ifadesinde günümüzde kaçırılarak Rusya’da bulunduğu ifade edilmiştir. Bu kutsal kitabın adı Mişhefa Reş yani Kara Kitap olarak adlandırılmıştır.  

Ezidilik dininde ahiret inancı: 

Ezidilerin ölüm sonrası ahiret inancının olup olmadığını mezarlarından anlamaktayız. Çünkü ölenleri birincil olarak tam teşekkürlü bir yıkama (bu yıkamayı pir yapmak zorundadır) sonrası elbiseleri giydirilerek varsa değerli eşyası (altın yüzük, kolye ya da herhangi bir değerli eşya) takılarak tabutun içerisine yerleştirilmektedir. Gömülmeden önce herkes ölüyü ziyaret eder ve öyle gömülür. Bu adımlar da bizi Ezidilerin ölüm sonrası ahirete inandığının bir kanıtı olmuştur.  

Ezidilerin mezarlarına baktığımızda mezarların üzerinde vefat eden kişinin fotoğrafı vardır ve mezarın üzeri kapalıdır. Mezarın üzerinin kapalı olmasının sebebi mezar yağmacılığı yapan kişilerden kabrin korunması amacıyla kapatılmıştır.  




Ezidilik dininde kutsal sayılanlar: 

Ezidilik birçok medeniyetin beşiği olan Mezopotamya’da ilk dinler arasında ortaya çıkmıştır. Bazı araştırmacılara göre Ezidilik dini Zerdüştlük dininden ayrılarak meydana gelmiştir. Bu bilginin tam olarak doğrulanmaması ile birlikte aralarında birçok benzerlik vardır. Örneğin güneş ve ateşin kutsal olması gibi. Ezidilik dininde kutsal olarak sayılan güneş ve ateş dışında toprak, tavus kuşu ve saç da vardır. Güneş kutsal olarak görmelerinin en büyük sebebi, güneşi bir enerji kaynağı olarak görmeleridir. Çünkü güneş olmazsa bitkiler büyüyemez, tarım gerçekleşmez, sıcaklık meydana gelemez ve korunaksız kalırlar. Bir diğer sebebi ise bilginin, gücün ve zenginliğin doğudan geldiğini düşünmeleridir.  

Tavus kuşu ise meleklerin piri olarak affettikleri Tawûsî Melek’in bir tasviridir. Bu yüzden kutsaldır. 

Saçın kutsal olarak görülmesinin sebebi ise Ezidi kadınlarının saçını doğal süs olarak görmüş olmalarıdır. Eğer Ezidiler için ya da kendi çekirdek ailesinde çok yakın birinin vefatı gerçekleşmişse, çok eski zamanlarda bu kültür aslında kadının kendini gönüllü olarak feda etmesi ile de sonuçlanabilirmiş. Çağın değişmesi sonucu kendileri için kutsal ve özel olan saçlarını feda etmeye başlamışlardır. Ezidi kadınları o çok kutsal olarak saydıkları saçlarını örgülü bir şekilde kesip vefat eden kişinin mezarının başına bırakırlar. 

Saç ile ilgili bir diğer önemli husus ise erkek çocukları için düzenlenen saç kesimi seremonisidir. Erkek çocuğu yedi, dokuz veya en geç on birinci aylıkken saçının ilk kez kesilmesine izin verilir. (Kız çocuklarının saçları kesilmez.) Çocuğun şeyhi tarafından saçları iki tarafından üç bukle (bısk) kesilir; iki bukle anne-babasına verilir ve bir bukleyi şeyh alır. Saç kesimi ile çocuk resmi olarak bu inancın bir üyesi olur. Ezidi inancına göre bir erkek çocuğunun saçının sadece şeyh tarafından kesilmesi Ezidi kimliği ile dini bir özdeşleşmedir. 

Deq 

Kutsal saydıkları ve sahip oldukları kültürlerinde bir diğer şey ise Deq’dir. Deq bir dövme çeşidi olarak görülmektedir. Diğer bildiğimiz dövmelerden çok daha farklı meydana gelmiştir. Aslına bakılırsa kültürel aktarımın bir diğer adımıdır. Deq sayesinde toplumsal hafıza canlı kalmıştır. Bir toplumun yaşadığı açlık, kıtlık, aşk ya da savaş gibi unutulmayan ve önemli olan olayların bedene işlenen deq sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır. Bir süs aracı olarak da görülmektedir. Her bir izin, şeklin farklı anlamı vardır. 

Bedene nakşedilen bu dövmenin malzemeleri kız çocuğu doğurmuş anne sütü ve kandil isidir. Bu iki ana malzemenin kullanılma sebebi, kız çocuğu doğurmuş anneye sütünü tanrıça Anahita’nın verdiğine inanılmasıdır ve özellikle kız çocuğu olma sebebi tanrıça Anahita tarafından esirgendiğine ve korunduğuna dair inançlarıdır. Kandil isinden yapılmasının sebebi ise kandilin özgün olarak Ezidilik inancında sönmeyen ateşi temsil ediyor oluşudur. 

İbadet etme biçimleri: 

İbadetlerini gün içerisinde 3 defa gerçekleştirmektedirler. Gün içindeki ilk ibadetleri sabah erkenden güneş doğmadan önce doğuya (Rojhlat) dönüp Xwedê’ya dua etmektir. İkinci olarak akşam güneş batmadan önce batıya (Rojava) dönüp aynı şekilde Xwedê’ye dua etmek. Son olarak ise uyumadan hemen önce gerekli duaları okuyup öyle uyumak üzere günde 3 defa ibadetlerini gerçekleştirirler. Yani yaptıkları ibadetlerin hepsi Xwedê’ya dua şeklinde gerçekleştirilmektedir. 

Oruç  

Aralık ayının 13. gününden sonra gelen ilk haftasında gerçekleşen ve tüm Ezidilerin tutmakla yükümlü olduğu oruç, 3 hafta içerisinde başlangıcı salı günü olmak üzere salı, çarşamba ve perşembe olarak 3’er günlük periyotlarla toplam 9 gün oruç tutulmaktadır. Tutulan bir haftadaki 3 günlük oruç sonrası cuma günleri bayram olarak görülmektedir.  

Oruç sürecinin ilk haftası “Xwedan”, ikinci haftası “Şêşims”, üçüncü ve son haftası ise “Êzi” olarak adlandırılmaktadır. Oruç sürecinin bitimiyle birlikte Ezidiler, Cuma günü Büyük Oruç Bayramı’nı kutlamaktadır. 

Çarşema Sor  

Ezidi Kürtlerinin en çok bilinen bayramları Çarşema Sor (Kızıl Çarşamba) her yıl nisan ayının 13'ünü izleyen ilk Çarşamba günü kutlanmaktadır. Çarşema Sor'da Irak’ta bulunan Laliş vadisine gidip vadiyi ziyaret ederek kutlanır. Laliş yani kutsal mekanları onlar için çok önemli bir yer olarak bilinir. Her Ezidi ömründe en az bir defa Laliş’i ziyaret etmek zorundadır. Laliş’e bu gün Ezidi olmasanız bile turist olarak ziyaret için gidebilirsiniz. Laliş’i diğer kutsal mekanlardan ayıran çok fazla detay vardır. Birincisi kapalı bir alan değildir ve giriş yapabilmeniz için ayakkabınızı çıkararak yalın ayak ziyareti gerçekleştirebilirsiniz. Birçok pir ve şeyhin kabri bulunmakla birlikte dilek ağaçları ile dolu bir kutsal mekandır. Özel olarak kapı eşiklerine basmak kesinlikle yasaktır. Çünkü meleklerin kapı eşiklerinde durduklarına dair bir inanç mevcuttur. 

Ezidi dini içerisindeki hiyerarşi sistemi: 

Birçok dinde olduğu gibi Ezidilik dininde de hiyerarşik bir sistem oluşmuştur. Bu sistemde pirler, şeyhler ve müritler bulunmaktadır.  

Şeyh 

Kelime olarak Arapçadır ve öğretici, lider veya önder anlamına gelir. Şeyhler toplumun ruhani liderleridir. Her şeyh ailesinin kendilerinden sorumlu olduğu belli sayıdaki müridleri vardır. Şeyh ailesi, dini sorunlar konusunda müridlere yardımcı olmak ve dini seremonileri yürütmekle görevlidirler. Buna karşılık müridler yılda belli bir miktar para (fıto) öderler. Bu miktar şeyh tarafından belirlenmez, mürid ne kadar ödeyebileceği veya ödemek istediğine kendisi karar verir. 

Pir 

Var olan en eski din adamlarıdırlar ve toplum içerisinde inancın devam ettirilmesi ile yükümlüdürler. Ezidi toplumunda önemli bir sınıftır. İnanca göre pirler dini açıdan şeyhler ile aynı statüye sahiptirler, ancak şeyhler kısmen daha üst bir statüde görülmektedirler. Her Ezidinin bir şeyhi ve bir piri olmalıdır. Pirler dört ana gruba ayrılmışlardır: Hesen Meman, Pir Afat, Pir Jerwan ve Pir Haci Ali.  

Pir aileleri birbirleri ile evlilik yapabilirler. Pir Hesen Meman’ın ailesinin üyelerinin evlilikleri ise sınırlandırılmıştır, çünkü bu aile Şeyh Adi döneminde pirlerin başı olarak kabul edilirdi. Pir Hesen Meman’ın ailesinin üyeleri sadece kendileri ile aynı statüde olan Pir Jerwan ailesinin üyeleri ile evlenebilirler. 

Mürid 

Mürid taraftar anlamına gelir. Bu terim sofiler tarafından kullanılırdı. Sofiler bu terimi, şeyhe (öğretmen) itaat eden “öğrenciler” için kullanırlardı. Ezidilerde ise topluluk için kullanılır. Müridler sadece birbirleri ile evlenebilirler. Her mürid ailesinin bir şeyhi ve piri vardır. Ancak aile bunları kendisi seçemez. Bu seçim Şeyh Adi tarafından yapılmıştır ve değiştirilemez. 

Toplumsal hiyerarşide her Ezidinin çeşitli ritualler sonunda ulaşabileceği üç pozisyon vardır. Müridler buna göre koçek, faqir ve micewir olabilirler. Bu üç pozisyon sosyal açıdan oldukça düşük bir statüdedir ve Ezidilerin dini hiyerarşik yapısını etkileyemezler. 

Pirler ile şeyhlerin birbirleri ile evlenmeleri yasaktır. Bir şeyh sınıfından sadece bir grubun ardılları birbirleri ile evlenebilirler. Pir sınıfında ise pirler, Pir Hesen Meman’ın ardılları ile evlenemezler. Bunun dışında pirlerin birbirleri ile evlenmeleri serbesttir. Müridlerin, pirler veya şeyhler ile evlenmeleri ise kesinlikle yasaktır. 

Bir grubun üyesi olabilmek ancak doğum ile mümkündür. Grup değiştirmek mümkün değildir. Bu net ayırım ve grup değiştirebilmenin imkansızlığı sınıflar arasında olası güç kavgalarını engellemektedir. Herkes kendi sosyal statüsünün bilincindedir ve bunu değiştirebilme olanağı yoktur. Diğer dini inançlardan olanlar ile evlenebilmek de mümkün değildir. Bu kurallar doğrultusunda ilerlenilmez ise din dışı evlilik sonucunda birey toplumu tarafından sonsuza kadar dışlanır ve doğduğu eve, ailesine geri dönmesi mümkün değildir. 

Türkiye’deki yerleşim alanları: Mardin, Şanlıurfa ve Batman 

Mardin-Midyat'ta bulunan Mağara köyünde (Gûnde Kıwex) günümüzde kimse yerleşik olarak bulunmuyor ama özel günler ve bayramlarda mülk sahipleri köylerine geri dönmektedirler. Şanlıurfa-Viranşehir'de bulunan Ezidi köylerinden biri olan Burç köyünde güncel olarak toplam nüfus 349 kişidir. Kadın nüfusu 180 ve erkek nüfusu 169 kişidir. [7]

Yapılan görüşmelerin çoğu Burç köyünde gerçekleşmiştir. Bu köyde bulunan şeyh ve müritlerden oluşan gruplar, sadece Burç köyünün olmadığını, daha birçok köyün olduğunu ama neredeyse hepsinin 90’lardaki siyasi iklim ve toplumun baskıları nedeniyle Avrupa’ya ya da başka ülkelere zorunlu olarak göç ettiklerini ve geçmişte yaşanmış olan sayısız acıya rağmen mücadele ve dayanışma ile kültürlerini ayakta tutmak ile meşgul olduklarını belirtmişlerdir. Bu yaşananlar onları daha fazla kapalı ve tutucu bir toplum olma yoluna itmiştir. Bunu bir öz savunma olarak da düşünebiliriz ama bu durum en çok da gelecek olan nesiller için zorluk yaşatmaktadır. Örneğin toplum içindeki bireyi kısıtlayan bir bakış açısı gelişmektedir. Çünkü kendi hayat arkadaşını bile kendisi değil, inandığı din belirlemektedir. Bu da iç çatışmalara sebebiyet vermektedir. Yapılan neredeyse bütün röportajlarda gençler bu tutucu tavırdan rahatsız olduklarını belirtmektedir. Bireyin özgürlük alanını din yoluyla kısıtlayan bu kuralların değişmesi gerektiği yönde bir talep görülmektedir. [8]

Sonuç  

Bugün birbirinden ayrılmış ve farklı sınırlarda kültürlerde yaşayan Ezidi toplumu kültürel benzeşmeyi ve etkileşimi çok net yaşamaktadır. Müslüman, Hristiyan, Yahudi ve daha birçok dine mensup olan toplumlar tarafından hem etkileniyor hem de etkiliyor. Bu etkileşim iç yapılanmasını ve kültürünü belli bir oranda değiştiriyor.  

Diğer toplumların bildiği yanlışlar sonucu Ezidi halkı bu güne kadar birçok acı ile yüzleştirilmiştir. Ezidi toplumuna baktığımızda öz savunma olarak tutucu bir tavır sergilediğini görmekteyiz. Çağın değişmesi sonucu, geçmiş hafızada bulunan bu anılar, gelenek haline gelmiş durumda ve bu gelenek yeni nesilleri zor bir duruma soktuğu görülmektedir. Dışarıda Ezidilik dini dışında evlilik yapmak toplum içerisinden dışlanma hatta ölüm ile sonuçlanmaktadır. Bu tavır Ezidi olmak isteyen bireyleri de kabul etmemektedir. Yeni nesil dinlerini çok sevmelerine rağmen bu tutucu tavrın değişmesini talep etmektedir. Çünkü dediğimiz gibi çağ ve koşullar eskisi gibi değildir. Bugün özgür diye tanımladığımız herhangi bir bireyin kendi kararlarını baskı altında alma gibi bir durumu kabul etmemektedir.  

Bunun dışında başka toplumların tavrı da çok önemlidir. Çünkü bir etki ve tepki durumu söz konusudur. Bu tutucu tavrın gelenekselleşmesinin en büyük sebebi, başka toplumlar tarafından hep bir dışlanmaya ve cezaya maruz kalmış olmalarıdır. Çağın değişmesi ile birlikte ilerleyen zamanlarda kolektif bir bakış açısı ile reforme edilmesi mümkün görünen bu anlayış, yüzleştirilme sonucu daha bütüncül bir yöne kayabilir. Yaşadıkları coğrafyanın vermiş olduğu hafıza belki tam olarak acılardan sıyrılamaz ama gerçek bir yüzleşme ve kabulleniş ile dünya toplumları arasında kendi haklı yerini alabilir.


Kaynak: 

 [1] İnsan Hakları Derneği Bildirisi

 [2]Prof. Dr. Îlhan Kizilhan  Ezidiler İnançları ve Tarihleri

[3]  Sami Said Ahmed: The Yazidis – Their Life and Beliefs, ed. Henry Field, Miami, 1975. S.126.

[4]  Guest, John: The Yazidis, S. 29.

[5]Mohaq, A.: ›The Origin of the Yazidi Tribes and Their Present Home in Iraq‹, Iran Leaque Quarterly, Vol.3, 1933, S.223.

[6]  Ramazan Çeper Kürt Mitolojisi sözlüğü

[7]  Türkiye İl İlçe Nüfus Müdürlüğü

[8]  Şerefnaz ÜSTA, 14.03.2025 ve 24.03.2025 tarihleri arasında yapılan mülakatlar



ŞEREFNAZ ÜSTA

BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU

SİYASET BİLİMİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ







Yorumlar

Popüler Yayınlar