BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ HANGİ AŞAMADA?

 










Büyük Ortadoğu Projesi, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından dönemin başkanı George W. Bush önderliğinde oluşturulmaya başlanmış geniş kapsamlı bir stratejik dönüşüm plandır. Planın temel amacı Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya'yı kapsayan bölgede ekonomik, siyasi ve sosyal reformları teşvik ederek bu bölgeleri istikrara kavuşturarak ve demokratik yapılar oluşturarak ABD’nin bölgedeki etkisini arttırmaktır. Proje, ilk olarak 2003 yılında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice tarafından "Ortadoğu’nun Dönüşümü" başlıklı makale ile duyurulmuş ve 2004 yılındaki G8 Zirvesi'nde resmiyet kazanmıştır. Projenin mali açıdan çok masraflı olacağını ve aynı zamanda projenin uygulanabilirliği açısından askeri güce ihtiyaç duyulacağını düşünen ABD, söz konusu sıkıntıları aşmak amacı ile kendisine ortak oluşumlar aramaya girişmiştir. Bu noktada NATO ve G8 ön plana çıkmıştır. 2004 yılında düzenlenen G8 Zirvesi ile de ABD, arzu ettiği Batılı devletleri ve NATO’yu Büyük Ortadoğu Projesi’ne ortak etmeyi başarmıştır. 21 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı gerçekleştirilen ‘İkiz Kule’ saldırısından sonra Amerika’nın büyük Ortadoğu projesi bölgeye yönelik Amerikan Dış Politikasının temellerini oluşturmuştur. Büyük Orta Doğu Projesi Amerika’nın Ortadoğu Dış Politikasının saç ayağını oluşturmaktadır. Bölgede köklü değişimler yapmayı hedefleyen ABD Afganistan ve Irak işgalleri gibi askeri müdahaleler yapmaktan da çekinmemiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin temelinde birçok önemli amaç bulunmaktadır.

    Tarih öncesi çağlardan itibaren insanlığın var olduğu ve önemli medeniyetlerin kurulduğu Ortadoğu konumu itibariyle Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları arasında yer alan, doğu ile batı, kuzey ile güney arasında ulaşımı ve iletişimi sağlayan bir coğrafya üzerindedir. Bölgenin bu özelliği büyük güçler arasında rekabete sebep olmuştur. Büyük Ortadoğu Projesi’nin en temel amaçlarından biri enerji güvenliği ve bölgedeki kaynakların kontrol altına alınmasıdır. Ortadoğu dünyadaki en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip bölgedir. Bu durum enerji güvenliğini önceleyen ABD ve Batı ülkeleri için stratejik bir önem taşımaktadır. ABD Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölgedeki nüfusunu arttırarak enerji kaynaklarının kontrolünü ve güvenli bir şekilde uluslararası pazarlara taşınmasını amaçlamıştır. Petrol ve doğalgaz akışının sürekliliği Batı ülkelerinin ekonomik istikrarı için büyük öneme sahiptir. Bu nedenle ABD enerji güvenliğini sağlamayı ve bu enerji rotalarını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeyi hedeflemiştir. Bu bağlamda proje birçok eleştiriye maruz kalmıştır. İyi eleştirilerin yanında bazı eleştirmenler bu projeyi bölge halklarının kendi kaderlerini tayin hakkına müdahale olarak değerlendirmiştir. İsrail'in güvenliği ve bölgesel dengenin sağlanması ABD’nin proje kapsamındaki bir diğer amacıdır. ABD’nin orta Doğu’daki müttefiki olan İsrail’in güvenliği konusu ABD’nin dış politikasında önemli bir yer tutmaktadır. Bölgedeki güç dengelerinin İsrail’in çıkarlarına uygun şekilde şekillendirilmesi ABD’nin bölge politikalarının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Büyük Ortadoğu projesi bu kapsamda İsrail’in çevresindeki potansiyel tehditleri zayıflatmayı, onları daha demokratik ve dolayısıyla batıya yakın rejimlere dönüştürmeyi hedeflemiştir. Büyük Ortadoğu projesinin bir diğer amacı bölgedeki toplumları demokratikleştirme ve rejim değişikliğidir. 

Amaç hukukun üstünlüğünün sağlanması ve insan haklarına saygının artırılmasıdır. Bu çerçevede ABD tarafından bölgede "demokratikleşme" süreçleri teşvik edilmiştir. Böylece bölgedeki otoriter yönetim yerine demokratik yönetim kurulacak ve iç istikrar sağlanacak bu da küresel barışa katkı sunacaktır.Ancak bu " demokratikleşme" söylemi istenildiği gibi bir sonuca ulaşmamıştır. Büyük Ortadoğu projesinin en belirgin sonuçlarından biri, bölgede ciddi bir istikrarsızlık dalgasının ortaya çıkmasıdır. Irak’ın 2003’te ABD tarafından işgali edilmesi ve Saddam Hüseyin’in otoriter rejiminin son bulmasıyla ülkenin toplumsal ve siyasi dokusu alt üst olmuştur. Saddam'ın devrilmesiyle birlikte bölgedeki Şii ve Sünni gruplar arasındaki gerilim artmıştır. Bu da bölgede bir iç savaşa neden olmuştur. Benzer şekilde Afganistan’da Taliban’ın devrilmesi ülkeyi siyasi istikrarsızlığa sürüklemiş ve uzun yıllar süren savaşlara neden olmuştur. Bu savaşların sonunda Taliban yine güç kazanmıştır. Aynı şekilde 2010-2011 yılları arasında başlayan Arap Baharı başlangıçta demokratikleşme umudu taşırken Suriye, Mısır, Libya ve Yemen gibi birçok ülkede halkın isyanları kaos, iç savaş ve yeni otoriter rejimlerin doğması gibi durumlarla sonuçlanmıştır. Bu süreç dünyaya Büyük Ortadoğu projesinin demokratikleşme hedeflerinin gerçek hayatta uygulanabilirliğini sorgulanmıştır. Bu kaos ve savaşın sonunda halk göç etmeye mecbur kalmıştır. Bu da dünya çapında bir mülteci krizine yol açmıştır. Savaştan kaçan halk Türkiye, Ürdün, Lübnan gibi komşu ülkelere ve Avrupa ülkelerine sığınmıştır. Bu durum ABD’nin Ortadoğu’daki imajına büyük oranda zarar vermiş ve bölgedeki gücünün zayıflamasına neden olmuştur. Bölgedeki Otorite boşluğunu Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi yerel aktörler doldurmuştur. Aynı zamanda bölgedeki otorite boşluğundan yararlanmak isteyen terörist gruplar güç kazanmıştır. Özellikle Irak işgali sonrası El Kaide bölgede güç kazanmış ve ardından DAEŞ(IŞİD) doğmuştur. Bu da bölgedeki güvenlik sorunlarını derinleştirmiştir. 2004 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin büyük Ortadoğu projesinde ‘eşbaşkan’ olduğunu açıklamıştır. Eş başkanlık ifadesi Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bölgedeki bazı dönüşümlerde aktif rol alacağını düşündürmüştür. Ancak Türkiye’nin bu rolünün ne olduğu tam olarak net değildir. Kimi çevreler, bu ifadenin yalnızca Türkiye’nin bölgedeki reform süreçlerinde ABD’ye destek verdiği anlamına geldiğini savunurken, kimi çevreler ise bu durumun ABD'nin Ortadoğu’daki planlarına doğrudan hizmet ettiğini ileri sürmüştür. Türkiye coğrafi açıdan Ortadoğu ile Avrupa arasında bir köprü konumundadır. Türkiye NATO’nun güçlü bir üyesi olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki askeri operasyonlarında kritik bir rol oynamıştır. Amerika Birleşik Devletleri Irak ve Afganistan operasyonları sürecinde Türkiye’nin lojistik desteğine ihtiyaç duymuştur. Türkiye özellikle 2000’li yılların başında Batı dünyasında İslam ile demokrasiyi birleştiren bir model ülke olarak gösterilmektedir. Büyük Ortadoğu projesinin hedeflerinden biri de Ortadoğu’da ‘ılımlı İslam’ adı altında Batı’ya yakın demokratik rejimlerin yayılmasını sağlamaktır ve Türkiye bu modele uygun bir örnek olarak lanse edilmiştir. 2011 Yılında Arap Baharı süreciyle Türkiye’nin bölgedeki politikası farklı bir boyuta ulaşmıştır. Öncelikle Türkiye Mısır’da Müslüman kardeşlerin iktidara gelmesini desteklemiş ancak 2013 yılında darbe ile iktidardan uzaklaştırılmaları Türkiye’nin bölgedeki etkisini zayıflatmıştır. Daha sonra Türkiye NATO’nun Libya’daki operasyonlarını destek vererek Kaddafi’nin devrilmesi sürecine dahil olmuştur. Son olarak Türkiye Suriye’de Esad rejimine karşı muhalifleri desteklemiştir ancak süreç içinde Suriye’de iç savaşın derinleşmesi Türkiye’nin mülteci krizi ve güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Türkiye özellikle 2015 sonrası büyük Ortadoğu projesiyle arasına mesafe koymaya başlamıştır. FETÖ’nün 2016 darbe girişimi sonrası Türkiye ABD ile ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşamaya başlamıştır. 

Amerika Birleşik Devletleri’nin PYD/YPG gibi terörist gruplara verdiği destek Türkiye’nin ABD’ye karşı tavrını sertleştirmiştir. Bu olayların ardından Türkiye Rusya ve Çin ile daha yakın ilişkiler kurarak batı ekseninden uzaklaşan bir politika izlemeye başlamıştır. Bu politikalar doğrultusunda Türkiye Suriye'de sırasıyla 2016-2017’de Fırat Kalkanı Harekâtı, 2017-2020’de Bahar Kalkanı Harekâtı, 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı ve 2019’da Barış Pınarı Harekatı’nı ve Irak’ta Pençe Serisi Operasyonlarını gerçekleştirmiştir. Türkiye2019 yılından itibaren Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de daha bağımsız hareket eden bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu durumların sonucunda Büyük Ortadoğu Projesi taraftarı olan Türkiye dış politikadaki stratejisini değiştirerek kendi güvenlik çıkarlarını korumaya yönelik adımlar atmıştır. Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulanması beklenen ölçüde başarılı olmamıştır. Afganistan ve Irak işgalleri bölgede uzun süreli istikrarsızlıklara yol açmış, Arap Baharı ise birçok ülkede iç savaşlara neden olmuştur. Avrupa Birliği, Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerin projeye mesafeli yaklaşması da ABD’nin istediği sonuçları almasını zorlaştırmıştır. Günümüzde proje, başlangıçtaki iddialı hedeflerinden uzaklaşmış olup, ABD'nin bölgesel politikaları daha çok ikili ilişkiler ve askeri-stratejik önceliklere dayanmaktadır. ABD’nin, Çin’in yükselişi ve Rusya ile yaşadığı jeopolitik rekabet nedeniyle, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki ülkelerle ilişkilerinde doğrudan müdahaleden ziyade diplomasi ve ekonomik iş birliklerine ağırlık verdiği gözlenmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi, başlangıçtaki hedeflerine ulaşmada büyük ölçüde başarısız olmuş, ancak ABD'nin bölge üzerindeki stratejik ve ekonomik etkisini sürdürme çabaları farklı yollarla devam etmektedir.  Sonuç olarak ABD’nin Büyük Ortadoğu projesi istenilen demokratikleşme ve istikrar hedeflerine ulaşamamıştır. Büyük Ortadoğu projesi bölgede kalıcı barış ve istikrar getirme amacından çok bölgede yeni sorunlar ve güç mücadeleleri yaşanmasına neden olmuştur.    Tarih öncesi çağlardan itibaren insanlığın var olduğu ve önemli medeniyetlerin kurulduğu Ortadoğu konumu itibariyle Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları arasında yer alan, doğu ile batı, kuzey ile güney arasında ulaşımı ve iletişimi sağlayan bir coğrafya üzerindedir. Bölgenin bu özelliği büyük güçler arasında rekabete sebep olmuştur. Büyük Ortadoğu Projesi’nin en temel amaçlarından biri enerji güvenliği ve bölgedeki kaynakların kontrol altına alınmasıdır. Ortadoğu dünyadaki en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip bölgedir. Bu durum enerji güvenliğini önceleyen ABD ve Batı ülkeleri için stratejik bir önem taşımaktadır. ABD Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölgedeki nüfusunu arttırarak enerji kaynaklarının kontrolünü ve güvenli bir şekilde uluslararası pazarlara taşınmasını amaçlamıştır. Petrol ve doğalgaz akışının sürekliliği Batı ülkelerinin ekonomik istikrarı için büyük öneme sahiptir. Bu nedenle ABD enerji güvenliğini sağlamayı ve bu enerji rotalarını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeyi hedeflemiştir. Bu bağlamda proje birçok eleştiriye maruz kalmıştır. İyi eleştirilerin yanında bazı eleştirmenler bu projeyi bölge halklarının kendi kaderlerini tayin hakkına müdahale olarak değerlendirmiştir. İsrail'in güvenliği ve bölgesel dengenin sağlanması ABD’nin proje kapsamındaki bir diğer amacıdır. ABD’nin orta Doğu’daki müttefiki olan İsrail’in güvenliği konusu ABD’nin dış politikasında önemli bir yer tutmaktadır. Bölgedeki güç dengelerinin İsrail’in çıkarlarına uygun şekilde şekillendirilmesi ABD’nin bölge politikalarının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Büyük Ortadoğu projesi bu kapsamda İsrail’in çevresindeki potansiyel tehditleri zayıflatmayı, onları daha demokratik ve dolayısıyla batıya yakın rejimlere dönüştürmeyi hedeflemiştir. Büyük Ortadoğu projesinin bir diğer amacı bölgedeki toplumları demokratikleştirme ve rejim değişikliğidir. Amaç hukukun üstünlüğünün sağlanması ve insan haklarına saygının artırılmasıdır. Bu çerçevede ABD tarafından bölgede "demokratikleşme" süreçleri teşvik edilmiştir. Böylece bölgedeki otoriter yönetim yerine demokratik yönetim kurulacak ve iç istikrar sağlanacak bu da küresel barışa katkı sunacaktır.

Ancak bu " demokratikleşme" söylemi istenildiği gibi bir sonuca ulaşmamıştır. Büyük Ortadoğu projesinin en belirgin sonuçlarından biri, bölgede ciddi bir istikrarsızlık dalgasının ortaya çıkmasıdır. Irak’ın 2003’te ABD tarafından işgali edilmesi ve Saddam Hüseyin’in otoriter rejiminin son bulmasıyla ülkenin toplumsal ve siyasi dokusu alt üst olmuştur. Saddam'ın devrilmesiyle birlikte bölgedeki Şii ve Sünni gruplar arasındaki gerilim artmıştır. Bu da bölgede bir iç savaşa neden olmuştur. Benzer şekilde Afganistan’da Taliban’ın devrilmesi ülkeyi siyasi istikrarsızlığa sürüklemiş ve uzun yıllar süren savaşlara neden olmuştur. Bu savaşların sonunda Taliban yine güç kazanmıştır. Aynı şekilde 2010-2011 yılları arasında başlayan Arap Baharı başlangıçta demokratikleşme umudu taşırken Suriye, Mısır, Libya ve Yemen gibi birçok ülkede halkın isyanları kaos, iç savaş ve yeni otoriter rejimlerin doğması gibi durumlarla sonuçlanmıştır. Bu süreç dünyaya Büyük Ortadoğu projesinin demokratikleşme hedeflerinin gerçek hayatta uygulanabilirliğini sorgulanmıştır. Bu kaos ve savaşın sonunda halk göç etmeye mecbur kalmıştır. Bu da dünya çapında bir mülteci krizine yol açmıştır. Savaştan kaçan halk Türkiye, Ürdün, Lübnan gibi komşu ülkelere ve Avrupa ülkelerine sığınmıştır. Bu durum ABD’nin Ortadoğu’daki imajına büyük oranda zarar vermiş ve bölgedeki gücünün zayıflamasına neden olmuştur. Bölgedeki Otorite boşluğunu Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi yerel aktörler doldurmuştur. Aynı zamanda bölgedeki otorite boşluğundan yararlanmak isteyen terörist gruplar güç kazanmıştır. Özellikle Irak işgali sonrası El Kaide bölgede güç kazanmış ve ardından DAEŞ(IŞİD) doğmuştur. Bu da bölgedeki güvenlik sorunlarını derinleştirmiştir. 2004 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin büyük Ortadoğu projesinde ‘eşbaşkan’ olduğunu açıklamıştır. Eş başkanlık ifadesi Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bölgedeki bazı dönüşümlerde aktif rol alacağını düşündürmüştür. Ancak Türkiye’nin bu rolünün ne olduğu tam olarak net değildir. Kimi çevreler, bu ifadenin yalnızca Türkiye’nin bölgedeki reform süreçlerinde ABD’ye destek verdiği anlamına geldiğini savunurken, kimi çevreler ise bu durumun ABD'nin Ortadoğu’daki planlarına doğrudan hizmet ettiğini ileri sürmüştür. Türkiye coğrafi açıdan Ortadoğu ile Avrupa arasında bir köprü konumundadır. Türkiye NATO’nun güçlü bir üyesi olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki askeri operasyonlarında kritik bir rol oynamıştır. Amerika Birleşik Devletleri Irak ve Afganistan operasyonları sürecinde Türkiye’nin lojistik desteğine ihtiyaç duymuştur. Türkiye özellikle 2000’li yılların başında Batı dünyasında İslam ile demokrasiyi birleştiren bir model ülke olarak gösterilmektedir. 

Büyük Ortadoğu projesinin hedeflerinden biri de Ortadoğu’da ‘ılımlı İslam’ adı altında Batı’ya yakın demokratik rejimlerin yayılmasını sağlamaktır ve Türkiye bu modele uygun bir örnek olarak lanse edilmiştir. 2011 Yılında Arap Baharı süreciyle Türkiye’nin bölgedeki politikası farklı bir boyuta ulaşmıştır. Öncelikle Türkiye Mısır’da Müslüman kardeşlerin iktidara gelmesini desteklemiş ancak 2013 yılında darbe ile iktidardan uzaklaştırılmaları Türkiye’nin bölgedeki etkisini zayıflatmıştır. Daha sonra Türkiye NATO’nun Libya’daki operasyonlarını destek vererek Kaddafi’nin devrilmesi sürecine dahil olmuştur. Son olarak Türkiye Suriye’de Esad rejimine karşı muhalifleri desteklemiştir ancak süreç içinde Suriye’de iç savaşın derinleşmesi Türkiye’nin mülteci krizi ve güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Türkiye özellikle 2015 sonrası büyük Ortadoğu projesiyle arasına mesafe koymaya başlamıştır. FETÖ’nün 2016 darbe girişimi sonrası Türkiye ABD ile ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşamaya başlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nin PYD/YPG gibi terörist gruplara verdiği destek Türkiye’nin ABD’ye karşı tavrını sertleştirmiştir. Bu olayların ardından Türkiye Rusya ve Çin ile daha yakın ilişkiler kurarak batı ekseninden uzaklaşan bir politika izlemeye başlamıştır. Bu politikalar doğrultusunda Türkiye Suriye'de sırasıyla 2016-2017’de Fırat Kalkanı Harekâtı, 2017-2020’de Bahar Kalkanı Harekâtı, 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı ve 2019’da Barış Pınarı Harekatı’nı ve Irak’ta Pençe Serisi Operasyonlarını gerçekleştirmiştir. Türkiye2019 yılından itibaren Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de daha bağımsız hareket eden bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu durumların sonucunda Büyük Ortadoğu Projesi taraftarı olan Türkiye dış politikadaki stratejisini değiştirerek kendi güvenlik çıkarlarını korumaya yönelik adımlar atmıştır. Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulanması beklenen ölçüde başarılı olmamıştır. Afganistan ve Irak işgalleri bölgede uzun süreli istikrarsızlıklara yol açmış, Arap Baharı ise birçok ülkede iç savaşlara neden olmuştur. Avrupa Birliği, Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerin projeye mesafeli yaklaşması da ABD’nin istediği sonuçları almasını zorlaştırmıştır. Günümüzde proje, başlangıçtaki iddialı hedeflerinden uzaklaşmış olup, ABD'nin bölgesel politikaları daha çok ikili ilişkiler ve askeri-stratejik önceliklere dayanmaktadır. ABD’nin, Çin’in yükselişi ve Rusya ile yaşadığı jeopolitik rekabet nedeniyle, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki ülkelerle ilişkilerinde doğrudan müdahaleden ziyade diplomasi ve ekonomik iş birliklerine ağırlık verdiği gözlenmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi, başlangıçtaki hedeflerine ulaşmada büyük ölçüde başarısız olmuş, ancak ABD'nin bölge üzerindeki stratejik ve ekonomik etkisini sürdürme çabaları farklı yollarla devam etmektedir.  Sonuç olarak ABD’nin Büyük Ortadoğu projesi istenilen demokratikleşme ve istikrar hedeflerine ulaşamamıştır. Büyük Ortadoğu projesi bölgede kalıcı barış ve istikrar getirme amacından çok bölgede yeni sorunlar ve güç mücadeleleri yaşanmasına neden olmuştur.


KAYNAKÇALAR:

  • https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/186689
  • https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=sY7m19PfcL6F1NUw-cr80OOsZQOKEre-flfKQwExmVuw9acn308-iO7OWipPtAup
  • https://www.iletisim.gov.tr/turkce/stratejik_iletisim_calismalari/detaylar/sinir-otesi-askeri-operasyonlar
  • https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/556861
  • https://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2008/11/081124_fuller.shtml
  • https://www.mfa.gov.tr/ekonomi-gozluguyle-genis-orta-dogu-projesi-ve-turkiye.tr.mfa
  • https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/556861
  • https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/230532



 KARDELEN PAŞALI

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU 

Yorumlar

Popüler Yayınlar