SOVYET TİPİ KOMÜNİZM



KOMÜNİZM NEDİR?

“Komünizm, proletaryanın kurtuluş koşullarının öğretisidir.” 

Latin kökenli "communis" kelimesinden türeyen "ortak" ve "evrensel" anlamlarını taşıyan Komünizm; sınıf sistemine dayalı olmayan, toplumun geçim araçlarını kendi emeğinden sağladığı, sömürgelerin bulunmadığı bir düzenin kurulmasını ve özel mülkiyetin nihai olarak ortadan kaldırılmasını amaçlamıştır. Toplumun sömürüden arındırılmış bir şekilde tamamen kendi emeğiyle geçimini sağlamasını hedeflemiş olan Komünizm, Karl Marx ve Friedrich Engels öncülüğünde 21 Şubat 1848'de "Komünist Parti Manifestosu" bildirisi ve "dünyanın bütün işçileri, birleşin" sloganıyla birlikte duyurulmuş ve böylelikle ideolojik bir sistem oluşturmuştur. Komünizm terim olarak 1840'lara kadar kullanılmamış olsa da düşünce olarak MÖ 4. yüzyılda bile (Platon'un Devlet'i yazmış olduğu dönemde) varlığını sürdürmüştür. Thomas More’un Ütopya eserinde özel mülkiyetin olmadığı bir toplum yapısından bahsedilmiştir. Bundan yaklaşık 200 yıl sonra J.J Rousseau özel mülkiyetin varlığının toplumdaki eşitsizliklerin temeli olduğundan ve dolayısıyla çatışmaları doğurabileceğinden söz etmiştir. Modern komünist modellerinin pek çoğu ise Karl Marx'ın tasarısı olan Marksizm görüşü etrafında şekillenmiştir. Marksizm’in öncesinde, sanayi devriminden kaynaklı olarak farklı düşünürler tarafından sosyalist bir düzen önerilmiş olsa da onların fikirleri ütopyacı olarak nitelendirilmiş ve zamanla da yerini modern komünizme bırakmıştır. 

Sosyalizm, sanayileşme çağında kapitalizmin yükselmesi ile işçi sınıfının olumsuz hayat koşullarına sahip olmasından kaynaklı oluşmuştur ve temel amacı işçi sınıfına eşit haklar sağlayabilmektir. Üretim araçlarının ve mülkiyetin topluma ait olması gerektiğini savunur.                                                   Komünizme ulaşmanın tek yolu ise işçi sınıfının kapitalizmi devrim yoluyla ortadan kaldırması olarak görülmüştür. Bu devrim sonrası sosyalist bir geçiş dönemiyle sınıfsız toplum yapısına ulaşılabilir. Devletin getirmiş olduğu yükümlülüklerden, burjuvanın üstünlüğünden ve sömürgesinden arınıp eşitliğin esas alındığı komünist düzene ulaşılabilir. Marks devrimler sonucu önce sosyalizmin uygulanacağını, sonrasında ise komünizme geçiş yapılacağını öngörmüştür.

Marks'ın komünizmi benimsemesinin ve uygulamaya konulmasını istemesinin en temel sebeplerinden biri Sanayi Devrimi'nin getirmiş olduğu sosyal ve ekonomik eşitsizliklerdir. Burjuva sınıfının toplumun her alanındaki kontrol gücü, işçi sınıfının güçsüzleşmesi ve ezilen taraf olması komünist doğasının en büyük problemlerinden sayılabilir. Büyük fabrikaların kurulmasıyla birlikte kırsaldan kente göç süreci hızlanmış ve işçi sınıfının ezilme süreci başlamıştır. Proletaryanın ağır çalışma koşullarının yanında, gittikçe zenginleşen bir sermaye sahibi sınıf bulunmaktadır ve bu toplum yapısında ciddi dengesizliklere yol açmıştır. Bu eşitsizlikler, ekonomik ve sosyal dalgalanmalar, sömürge yarışları; kamusal temelli ve toplumsal mülkiyete dayalı bir sisteme ihtiyaç duyulması fikrinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Komünizm, Marks ve Engels'in fikirlerinin etkisiyle 19. yüzyıl boyunca çeşitli ülkelerde sol hareketler ve işçi partileri tarafından konuşulmaya başlanmıştır fakat teorinin gerçek bir pratiğe dönüşmesi ise 20. yüzyılın başlarına kadar mümkün olmamıştır.

LENİN VE DEVRİM HAREKETLERİ

İlk olarak 1871 yılında işçilerin ayaklanmasıyla Paris’te komünist bir yönetim kurulmuş fakat Fransız ordusunun bastırmasıyla sonlandırılmıştır. 20. yüzyılın başında ise Komünizm resmi olarak ilk kez Sovyetler Birliği’nde uygulanmaya başlamıştır. Uygulamayı getiren kişi ise Bolşevik Partisini yöneten Vladimir Lenin olmuştur. Lenin’in ilk devrim fikrinin yapı taşınının Marks’ın “Kapital” adlı eserini okumasından sonra oluştuğu söylenmektedir. Lenin, Marksizm uygulamasının terörle değil bir devrimle yaşanmasını istediğini dile getirmiş ve komünizmin hayata geçirilmesi Lenin’in devrimleri sayesinde sağlanmıştır. Lenin, Marks’ın ve Engels’in devrimci öğretilerini Marksizm-Leninizm olarak şekillendirmiştir. Temel hedefi kapitalizmi yıkmak ve sosyalist-komünist bir toplum oluşturmaktır.  

Devrim süreci, Birinci Dünya Savaşı’nın neden olduğu toplumsal ve ekonomik problemler, bu problemlerin yaratmış olduğu zorlu yaşam koşullarına maruz kalmış olan halkın ayaklanmaları ile başlamıştır. Savaşın halk üzerindeki etkileri, sosyalist kitlelerin bir araya gelmesine sebep olmuştur. 1917 yılının şubat ayında Çar’ın ülkeyi yönetemediği düşüncesi ve istifa etmesine yönelik söylemler yankılanmaya başlamıştır. Çar II. Nikolay tahttan indirilmiş ve geçici hükümet kurulmuştur. Şubat devrimi aynı zamanda Burjuva-Demokrat Devrimi olarak da anılır. Bu devrimin en önemli özelliği monarşi rejimin yıkılması ve otokrasinin devrilmesidir. Rusya’da 350 yıl sürmüş olan Çarlık yönetimi tarih olmuştur ve Çarlığın yıkılması tüm ülkede bir iktidar mücadelesi başlatmıştır. Bu iktidar mücadelesinin başlarında ülkenin sosyalist bir devrime hazır olmadığını düşünmüş olan Bolşevikler, geçici hükümetin yeterli olmadığını gördüklerinde, sosyalist bir devrimin artık hayat bulması gerektiğini düşünmeye başlamışlardır. Lenin, Nisan ayında yaptığı bir konuşmada ilk sosyalist devrim çağrısını duyurmuştur. Hemen ardından “Nisan Tezlerini” yayınlayıp, bu tezlerin içerisinde sosyal demokrasinin bir öneminin kalmadığından ve Sosyal Demokrat İşçi Partisinin isminin ise Komünist olarak değişmesini istediğinden bahsetmiştir.1917 yılının Eylül ayında Bolşevik karşıtı olan General Kornilov, Bolşeviklerin üzerinde askeri güç kullanıp askeri diktatörlüğü sağlamayı ve ülkenin yönetimini ele geçirmeyi bu sayede Bolşevikleri yok etmeyi amaçlamıştır. Halk bu süreçte Bolşeviklerin destekçisi olmuştur aynı zamanda Bolşevik taraftarlarında da ciddi bir artış gözlemlenmiştir. Bu olay ise Ekin Devrimine zemin hazırlamıştır.

7 Kasım 1917 tarihinde ise Ekin Devrimi ile birlikte hükümeti ele geçirmiş olan Bolşevikler, yaptıkları bu darbe ile birlikte geçici hükümeti devirerek ilk resmi komünist hükümetin kurulmasını sağlamışlardır. Bu devrim “Büyük Ekim Sosyalist Devrimi” olarak da anılmaktadır. Lenin, Nisan tezlerinde söylemiş olduğu “Barış, ekmek ve toprak” ve “Tüm İktidar Sovyetlere” sloganlarıyla birlikte halkın sosyalist düzene destek vermesini sağlamaya çalışmıştır. Bolşeviklerin yönetimi ele geçirmesi, karşıt görüş taşıyan tarafların ayaklanmasına sebep olmuştur.  Bu süreç içerisinde Lenin ve askerleri hakkında yakalama kararı çıkartılmış, Lenin’in hakkında Almanya’dan para aldığı iddiaları ortaya atılmıştır. Belirli bir dönem kendisinin ve itibarının güvenliği için Lenin, Finlandiya’ya kaçmıştır. Finlandiya’ya gitmesi Sovyetler Birliği için çok önemli bir adımdır, bir sonraki liderden bahsederken bunun önemini tekrar göreceğiz.

KIZIL ORDU - BEYAZ ORDU RUSYA İÇ SAVAŞI

Bolşevik karşıtı ayaklanmalarla birlikte yaşanan tarafsal çatışmalar 1918-1922 yılları arasında Rusya’nın iç savaşa sürüklenmesine sebep olmuştur. 1914 yılında başlamış olan 1. Dünya Savaşı’nın ardından dört yıl sonra Rusya’nın içinde bir savaşı meydana getirmiştir. Rus İç Savaşı’nda iki temel taraf bulunmaktadır; Kızıl Ordu (Bolşevikler) ve Beyaz Ordu. Beyaz Ordunun yapılanmasının arasında ideolojik bir birliktelik bulunmamaktadır. Çarlık yanlıları, Liberaller ve Batı destekli gruplar birleşerek Beyaz Ordu’yu oluşturmuştur. Bolşevik karşıtlığında anlaşan emperyalist devletler ise Rusya topraklarına asker çıkartmıştır. İngiltere, Fransa, ABD, Japonya gibi ülkeler de Beyaz Ordu’nun destekçisi olduklarını dile getirmişlerdir. Tüm bu tarafların ortak tek bir amacı bulunmaktadır; Bolşeviklerin yönetim gücüne son verebilmek. İç savaş sürecinde muhaliflere, burjuvalara ve Bolşevik karşıtlarına Kızıl Terör Politikası uygulanmıştır. 1918’den 1922’ye kadar iç karışıklıklara sebep olmuş bu Beyaz Ordu ve Kızıl Ordu Savaşı, 1922 yılında son Beyaz Ordu birliklerinin de yenilgiye uğratılmasıyla sonlanmıştır. Böylece 1922’de Sovyetler Birliği karşı tehditlere de son vererek iktidarı tamamen ele geçirmiş ve resmen kurulmuştur. Sovyet sınırları içerisinde yaşayan tüm milletlere kardeşlik duyurusu yapılmış, Sovyetler Birliği içerisinde farklı milletlerin birleşmesini istediklerinin altını çizmişlerdir. 

BOLSEVİK İKTİDARI

1922 yılında Lenin önderliğinde Komünist Parti tek güç haline gelmiş ve Kızıl Orduyla birlikte ülkeyi tam anlamıyla kontrol altına almayı başarmışlardır. Bolşeviklerin tüm devrimci partileri yasaklaması ve kendi görüşleri hariç diğer hiçbir görüşe izin vermemesi özgürlük ilkesine bir karşıtlık olarak değerlendirilebilir. Diğer sosyalist ve devrimci partilerin tamamının kapatılması, parti içinde muhalefet yasağı gibi uygulamalar; kendileri hariç hiçbir karşıt görüşün bulunmasını istememiş olmaları özgürlüğü kısıtlar nitelikte değerlendirebilir. Sovyetler Birliği tek bir parti ve dolayısıyla da tek bir gücün kontrolü altında kalmıştır. Demokratik bir sürecin yokluğu tartışmasız olduğu için, Sovyetleri tüm devlet organlarının üstünde bir otorite olduğunu söyleyebiliriz. Marksist teoriye göre devletin gücü zamanla zayıflamalıydı, halkın ve işçi sınıfının önemi vurgulanmıştı fakat aksine zamanla tam parti diktatörlüğü oluştu ve süreç içinde halkın yönetime katılması dahi yasaklandı. Bu yönden benimsediklerini söyledikleri komünist ideolojinin dışında kalmış oldular. Aynı zamanda kiliseye karşı da baskıcı politikalar uygulanmış, zamanla din adamları ya yargılanmış ya da sürgüne gönderilmiştir.

SAVAŞ KOMÜNİZMİ

İç savaş sürecinde milyonlarca insanın yaşamını (7-12 milyon) yitirmesi ekonomik ve sosyal yapıya zarar vermiştir dolayısıyla da Rusya’yı bir kıtlık sürecine sokmuş ve ekonomik krize sürüklemiştir. Yeni kurulmuş olan hükümet çok ciddi bir kayıp ve her alanda yaşanan zorlukla iktidar sürecini başlatmıştır. İç savaş sürecinde uygulamaya konulmuş olan “savaş komünizmi” adı verilen ekonomik plan sosyalizme geçişin ilk adımlarından biri olmuştur fakat bu uygulamalar halkın sosyalist sempatisine hasar vermiştir. Savaş komünizmi ile birlikte işletmeler ve fabrikalar kamulaştırılmış, aynı zamanda pazar yasadışı ilan edilmiştir fakat bu dönemde köylülerin ürettikleri tahıllar zorunlu olarak ellerinden alınmış ve ağır vergi uygulamalarına tabii tutulmuşlardır ayrıca üretim de zorunlu olarak arttırılmıştır. Bu uygulamalar üretimin azalmasına sebep olmuştur. Köylülerin elinden zorla ürünlerinin alınması, eşitlik ve işçi hakları ilkelerini benimsemiş olan Komünist doğasına karşı uygulanan zıtlığı bu konuda da gözler önüne süren bir nitelik taşıyor. Bu uygulama gıda ve sanayi alanında çok büyük hasara yol açmış, ayrıca halk arasında kıtlık etkisini göstermeye devam etmiştir.

Savaş komünizmi, “burjuvazinin ekonomik hakimiyetinin kökünü kazırken aynı zamanda işçi sınıfının sınıfsızlaştırılmasına” sebep olmuştur. Savaş komünizmiyle başarısızlığa uğramış olan Lenin, yeni bir ekonomik politikanın uygulama sürecini başlatmıştır.         

 YENİ EKONOMİ POLİTİKASI

Lenin’in yeni ekonomi modeli ise NEP (yeni ekonomi politikası) olmuştur, bu ekonomik model savaş komünizmi sürecinde kapatılmış olan özel işletmelerin küçük çaplı da olsa açılmasını sağlamış, aynı zamanda köylülerden alınan ürünler sınırlandırılmış ve çok daha düşük oranlı vergiler getirilmiştir.

Gıdaya el koyulması yerine, tarım vergisi uygulaması başlatılmıştır.                                                        

Üretilen her şeyin %25 ile %40 oranında devlete verilmesine karar verilmiş ayrıca bu model ile birlikte köylülerin ellerinde kalmış olan ürünleri piyasa fiyatında istedikleri yerlerde satabilmesine olanak sağlanmıştır ve bu uygulama ile birlikte kısmi olarak serbest ticareti geri getirilmiştir. Satılan ürünlerle devlete ödenen vergiler ise piyasa ekonomisi uygulamasına kısmi olarak geçiş yapılmasına                   neden olmuştur.  

Sonuç olarak ekonomide; kısmi serbest ticaret, piyasa ekonomisi, özel mülkiyet uygulamaları bulunmuştur. Bu uygulamalar ise sosyalist bir devletin ekonomi de kapitalist uygulamaları sürdürmesi çelişkisini yaratmış oluyor. Büyük kurumlar devlet kontrolünde kalmaya devam etse de özel sektörün varlığı bu konuda çelişkiler yaratmıştır. Savaş komünizmi sürecinde paranın yerine takas yöntemi kullanılmaya başlanmıştı ve para çok ciddi önem kaybetmişti, NEP ile birlikte ise para yeniden değer kazanmaya başladı. NEP uygulaması ekonomiyi kalkındırmayı başardı fakat kapitalizmin varlık sürecinin fark edilmesi tartışmalara yol açtı. Bu durum henüz sosyalist düzene geçilmeye hazır olup olunmadığı tartışmaları yarattı ve yönetimi sosyalist düşünceden uzaklaştırma tehdidi oluşturdu. 1929 yılında ise farklı bir ekonomik modele geçiş yapıldı ve piyasa ekonomisi                                    uygulaması ortadan kaldırıldı.

Fakat bu 5 yıllık ekonomi tiplerinde de ekonominin tamamı devlet kontrolüne alındı, üretim halkın istek ve ihtiyacına göre değil devletin belirlemiş olduğu hedefler üzerine kuruldu. Komünist ideolojiye uymayan hatta çelişkiler taşıyan Lenin döneminde yaşanmış olan ekonomi alanındaki uygulamaları bu şekilde gözlemleyebiliyoruz.      

LENİN'İN ÖLÜMÜ

1924 yılında vefat etmiş Vladimir Lenin’in yerine Josef Stalin geçmiştir. Stalin, Lenin’den daha otoriter bir yönetimi benimsemiş ve bu yönde uygulamalarla ilerlemiştir. Lenin ölümünden kısa bir süre önce Stalin’in liderliğine karşı çıkmış, hatta ölümünden hemen önce partiden uzaklaştırılmasını önermiştir fakat Stalin parti içindeki gücünü arttırıp liderliği eline almıştır. Stalin’in baskıcı uygulamaları sonucu binlerce insan sürgüne gönderilmiş ya da öldürülmüştür. Bu süreçte Stalinizm doğmuş ve Stalinizm Avrupa için daha büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştır.

STALİN KİMDİR?

Gerçek adı Josef Vissarionovich Dzhugashvili olan Stalin, Gürcü asıllı bir devrimcidir. İlahiyat okulunu tamamladıktan sonra Tiflis Ruhban Okulu’na gitmiş olan Stalin, bu süreçte Transkafkasya’da yaşamış olan Rus Marksistlerin düşüncelerinden etkilenmiştir. Çar II.Nikolay’ı ve monarşiyi devirmek adına kilise hayatını bırakıp devrimci kişiliğini göstermeye başlamıştır. Stalin, bu sürecini: “Devrimci harekete 15 yaşında, o sırada Kafkasya’da yaşayan Rus Marksistlerin bazı yeraltı gruplarıyla ilişki kurduğumda katıldım. Bu gruplar beni derinden etkilediler ve bana yasadışı Marksist yapıtları okuma beğenisini aşıladılar” sözleriyle birlikte özetlemiştir. Stalin, iktidara geliş süreci içerisinde pek çok kez yasadışı eylem suçlamalarıyla sürgüne gönderilmiş ancak her ne olursa olsun Komünizm’in destekçisi olmayı sürdürmüştür. 1905 yılında Finlandiya’da gerçekleştirilmiş olan Bolşevik Kongresine katılmış ve bu sayede Lenin’le yolları kesişmiştir. 1912 yılında (Lenin’in sürgünde olduğu dönemde) partinin gazete editörlüğüne getirilmiş, aynı yıl Bolşevik Merkez Komitesinde de görev almıştır. Stalin, sürgünde olduğu dönemde “Stalin” adında ilk makalesini yayımlamış ve Stalin olarak tanınmasının ilk adımını atmıştır. Ekim Devrimi’nin içinde de aktif bir rol oynamış olan Stalin, Lenin’in bu dönem içinde desteğini kazanmayı başarmış ve 1922 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi genel sekreteri olarak seçilmiştir. Bu atama, Stalin’in iktidara gelmesinde çok önemli bir etken olmuştur. Lenin ise Stalin’in zamanla parti içindeki yükselen gücünden rahatsızlık duymuş ve ölümünden hemen önce genel sekreterlik görevinin Stalin’den alınmasını talep etmiştir. Stalin izlediği akıllı politikalar sayesinde liderliği eline almış ve iktidar süreci içerisinde Sovyetler Birliğinin mutlak sahibi olmuştur.


STALİN İKTİDARI

Stalin yönetimi ele geçirdiğinde ilk olarak ekonomik kalkınma planları üzerinde çalışmaya başlamıştır. Beş yıllık kalkınma planları hazırlamış olan Stalin, ilk planı dört yılda sadece ekonomik odaklı baktığımızda başarılı bir şekilde yönetebilmiştir. Ekonomiyi kalkındırma konusunda tartışmasız çok büyük bir başarı elde etmiş olsa da bu süreçte halkı tamamen görmezden gelmiştir. Baskı gücünü kullanarak hedeflediği her şeyi halka yaptırmış, karşı çıkanlara da şiddete dayanan yaptırımlar uygulanmasını emretmiştir.  Komünizmde işçiler ve köylülerin üretim araçlarına ve kontrolüne sahip olması gerekirken, burada devlet tüm üretimi kendi himayesi altında barındırıyor. Aynı zamanda ürünlerin halka karne ile dağıtılmış olması, arttırılan ve zorlayıcı çalışma saatleri gibi faktörler kendi hedefleri uğruna işçi sınıfına yaşatılmış olan haksızlığı da gözler önüne seriyor. Stalin’in bir diğer ekonomik alandaki uygulaması kolektifleştirme hareketleri olmuştur. 

Kolektifleştirme, özel mülkiyeti küçük işletmeleri birleştirerek toplumun ortak işletmeleri haline getirmek, yani bu küçük işletmelerden kooperatifler kurmak anlamına gelmektedir. Hedeflemiş olduğu üretimi elde edememiş olan Stalin, bulunan çiftlikleri birleştirerek daha büyük çiftlikler dolayısıyla da daha büyük kaynaklar oluşturmayı amaçlamıştır.

 Tarihçiler bu durumu köylülere açılmış bir savaş olarak değerlendirmişlerdir. Köylüler kendi topraklarını devlete vermek istemeyip bu plana karşı çıkmışlardır fakat rejim düşmanı olarak nitelendirilmişler ve bunun sonucu olarak yaptırımlara maruz kalmışlardır. Zorunlu olarak topraklarının alınmak istenmesi baskıcı bir rejimin varlığını bizlere göstermiş oluyor, bu durum ise komünizme tamamen zıt bir nitelik taşıyor. Süreç içerisinde köylüler bu duruma isyan ederek ayaklanmalarını gerçekleştirmişlerdir hatta Stalin’e teslim olmamak adına kendi hayvanlarını kesmeyi göze almışlardır. Köylülerin bu isyanı ile birlikte üretim düşmüş ve kıtlık süreci tekrarlanmıştır. Kıtlık sonucunda milyonlarca insan yaşamını yitirmiştir. Köylünün kolektifleştirilmesi sonucunda ekonomik büyüme hedefleri doğrultusunda önemli bir adım atılmıştır fakat bu başarı halktan milyonlarca insanın açlık yüzünden yaşamını yitirmesiyle sonuçlanmıştır. Devlet bu süreçte tam kontrol kullanmaya devam etmiştir, aynı zamanda köylünün istekleri dinlenmeden bastırılmış ve Stalin tekrar hedeflerini halkını önemsemeden gerçekleştirebilmeyi başarmıştır.  

Kısaca özetlemek gerekirse devlet tüm üretim araçlarının kontrolünü elinde tutmaya devam etmiş, köylüler tarımda zorunlu kolektifleştirilmiş ve grev yapma hakları da ellerinden alınmıştır. Zorunlu iş gücü kampları kurulmuş ve bu uygulamalar ekonomik büyümenin temel taşlarını oluşturmuştur.     Bu dönem içerisinde halk temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanırken, parti yöneticileri lüks içinde yaşamlarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Sınıfsız bir toplumun varlığı bu durumda tartışılabilir. Sovyetler Birliği, Stalin’in kendi amaçları uğruna yönettiği bir sisteme evrilmeye bu şekilde başlamıştır.  

Stalin, aynı zamanda tüm dini kurumların kapatılmasını emretmiş ve tüm kilise topraklarına el koymuştur. Dini yasaklama evresine getirmiş olan Stalin, dini özgürlükleri de yok saymıştır. Ülke içinde yaşanan tüm bu olaylar, medyaya koyulmuş bir yasak ile basına verilemiyordu. Stalin bu şekilde imajının kirletilmesi ihtimalini de kendi önlemiyle kontrol altına alabilmişti. Medyaya koyulmuş olan bu yasak baskıların ve kısıtlamaların her alandaki tartışmasız varlığını kanıtlar nitelikteydi. Bu yasaklar ile düşünce ve ifade özgürlüğü tamamen kısıtlanmış oldu ve buna karşı gelen herkes “karşı devrimci” olarak suçlandı.

Stalin’in kendi karşısında bir tehdit oluşmaması adına kendi amaçlarına uymayan ya da ona karşı gelen herkesi ya sürgüne göndermesi ya da ölümle cezalandırması, aynı zamanda halkın açlıkla ve baskıyla olan mücadelesi kendisine karşı olan muhaliflerin birleşip onun iktidarına son vermek istemelerine sebep olmuştur fakat Stalin’in iktidar süreci devam etmiştir. Stalin bu süreçte muhaliflerini daha iyi tanımış ve onları ortadan kaldırmaya devam etmiştir. Artık sosyalist düzenden tamamen uzaklaşmış olan bu totaliter yönetim, Büyük Terör Dönemi’nin başlatılmasına sebep olmuştur.

BÜYÜK TERÖR DEVRİMİ

 Bu dönemde yaklaşık yirmi milyon insanın öldürüldüğü söylenmektedir aynı zamanda bu dönem

Sovyetler Birliği tarihinin en kanlı dönemi olarak tarihe geçmiştir. Büyük Terör Dönemi aynı zamanda “Büyük temizlik” olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde yargılanan insanların tümü hiçbir somut bir kanıt olmadan karşı devrimci olarak nitelendirilmiştir, karşı devrimci ayaklanmalara katıldıkları için suçlu oldukları vurgulanmıştır. 

Yaptırımlar ya da direkt ölümler elitler, sosyal bakımdan tehlikeli ve etnik bakımdan şüpheli gibi başlıklar adı altında değerlendirilerek hüküm verilmiştir. Stalin, bu dönemde bir darbe tehlikesi ile karşılaşmamak adına askeri gücün büyük bir çoğunluğunu da yok etmiştir.

Bir marksist sosyolog bu dönemi Nazi Almanya’sı ile bağdaştırdığını vurgulamıştır. 

Nazi Almanya’sı süreciyle bağdaştırılan bu dönemde yüzlerce insanın yargısız infazına sebep olmuş olan Stalin, kendi gücünü şiddetle ve baskıyla sürdürmeye devam etmiştir. Bu süreçte binlerce insan idama mahkum edilmiş, ve iki milyonu aşkın da sürgün yaşanmıştır. Bu uygulamalar sadece devrim karşıtlığı başlığı ile sınırlı kalmamış aynı zamanda sanat, bilim ve bahsetmiş olduğumuz gibi medya da tamamen devlet himayesi altında kalmıştır. Stalin’in kısıtlamalarını her alanda gözlemleyebilmekteyiz. 

SOVYETLER VE DIŞ DÜNYA

Stalin’in iktidar sürecinde başka bir problem ortaya çıkmıştır; Nazi Almanya’sı. Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalanmış olmasına rağmen, Hitler Sovyetler Birliğine karşı işgal sürecini başlatmıştır. Hitler’in işgali sonrası Stalin, kapitalist sistemde varlığını sürdürmeye devam eden Büyük Britanya ve Birleşik Devletleri’nin içinde bulunduğu bir ittifaka katılmıştır. Müttefiklerinin yardımı olmadan Sovyetler, Almanya ile karşı karşıya kalmıştır. Almanlar işgal ettikleri bölgelerde ciddi hasarlar bırakmışlardır fakat siyasi bir zafer elde edememişlerdir. 

Sonuç olarak Alman birlikleri geri gönderilmiştir. Bu dönemde ABD başkanı Truman, Truman Doktrini’ni yayınlamıştır. Bu doktrinde komünist tehlikesiyle karşı karşıya kalınması durumunda ülkelere sağlanacak olan yardım vaat edilmiştir. Bu süreçte Stalinizm kavramı milliyetçilik çerçevesinde önem kazanmıştır. Stalinizm kavramı Stalin’in sosyalist teorisini ifade etmektedir. Baskın bir rejim ile birlikte Rusya’nın sanayi gücünün arttırmasına hizmet eden toplum ve devlet düzeni olarak değerlendirilebilir. Kısa bir süre içerisinde ekonomisini kalkındırmak zorunda kalan Stalin, milliyetçiliği kilit bir nokta olarak kullanmayı başarabilmiştir. Stalinizm, Sovyetler Birliği’ndeki Ruslarla, Rus olmayanların Sovyetleştirilmesine ve siyasi ve kültürel olarak tek düzeliğin sağlanmasına temel oluşturmuştur

Milliyetçiliğin radikal bir şekilde uygulanması, Stalin’in güçlü merkezileştirme politikası ile gerçekleşmiştir. Uygulanmış olan bu asimilasyon politikası, pek çok etnik grubun kendilerini Rus olarak adlandırmaya başlamalarına sebep olmuştur. 

Stalin, Alman işgaline karşı Rusya’yı korumak adına milliyetçilik fikrini kullanmış olsa da Stalinizm politikası bu dönemde halkları baskıyla asimile etmeyi sürdürmüştür. Komünizm ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunurken, Sovyetler Birliği, Lenin döneminde barış ortamında birleşme vaatlerinden sonra Stalin döneminde birçok ulusu zorla asimile etmiştir. Doğu Avrupa ülkeleri mecburi olarak Sovyet bloğuna dahil edilmiş ve kendi bağımsız politikalarını izlemelerine izin verilmemiştir. Marksizme göre komünist devletlerin emperyalizme karşı durmaları gerekirken, Stalin döneminde Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa’nın işgali ile birlikte sosyalist bir emperyalizme dönüşmüştür.

STALİN'İN ÖLÜMÜ VE SOVYETLER BİRLİĞİ'NİN DAĞILMA SÜRECİ

1953 yılında Stalin hayata veda etmiş, Stalin’in ölümü ile kendisinin kurmuş olduğu baskıcı

Yönetim yumuşatılmaya başlanmıştır. Stalin’in ölümünden sonra ilk olarak Georgi Malenko, sonrasında ise Nikita Krusçev başa geçmiştir.  Stalin’in diktatörlüğü kınanmış ve Sovyetler Birliğinde yumuşama adı altında çeşitli reformlar uygulanmaya başlanmıştır. Bu dönemde siyasi tutuklular salınmış, sürgüne gönderilmiş milletlerin temel hakları geri getirilmiş ve Stalin’in totaliter politikalarına son verilmiştir. De-Stalinizasyon(Stalin etkilerinden arınma) hareketleri Krusçev sürecinde de devam etmiş fakat Stalin’in yaratmış olduğu korku ve baskı izlerinin silinmemesi sebebiyle anti-komünist ayaklanmalar varlığını sürdürmüştür. Sonrasında ise De-Stalinizasyon, bazı yerlerde kısıtlamalar getirmiş ve daha fazla özgürlük talep eden toplumsal hareketleri baskı altına almıştır.

Krusçev’den sonra yerine gelmiş olan Leonid Brejnev, yumuşama reformlarının çoğunu iptal etmiş ve hükümeti yeniden merkezileştirmeye odaklanmıştır. Brejnev'in dönemi, "stagnasyon" olarakta adlandırılmıştır, stagnasyon; reformların durması ve büyüme yerine ekonomik ve siyasi duraklama anlamına gelmektedir. 

Bu dönem içerisinde Ukrayna’da güçlenmiş olan milliyetçilik akımının etkisinin durdurulması amaçlanmış ve Varşova Paktı Orduları, bağımsızlık hareketlerine son vermek için Çekoslavakya’yı Brejnev Doktrini’ni kullanarak işgal etmişlerdir. 

Brejnev Doktrini; Sosyalist bloğa dahil ülkelerden herhangi birinin bu rejimi tehlikeye düşürmesi durumunda devletlerin iç işlerine müdahale edilebilmesi için oluşturulmuştur. Doktrin 1968’de Çekoslovakya'nın Sovyetler Birliği tarafından işgaliyle somutlaşmıştır.   

1970’li yıllara geldiğimizde, ABD ve SSCB bir silahlanma yarışının içine girmiş, SSCB daha büyük füzeler üretmeye özen göstermeye başlamıştır. Bu süreçte SALT-I(stratejik silahların sınırlandırılması) ve SALT-II(daha kapsamlı silah sınırlandırmaları) anlaşmaları gerçekleştirilmiş fakat ABD Senatosu tarafından onaylanmamıştır

Bu tartışmalar sürerken aynı zamanda Sovyetler Birliği askeri konumunu güçlendirebilmek ve ticaret ile petrol yollarına erişebilmek amacıyla Afganistan’a karşı işgal sürecini başlatmıştır. 

Afganistan işgali de bir güç mücadelesine dönüşmüş, Sovyetler Birliğinin bölgeyi bombalayacak olduğunu bilen ABD tarafından Afganistan’a uçaksavar füzeler sağlanmıştır. Bu durum Sovyetler Birliğinin zaten zayıflamış olan ekonomisine çok ciddi zarar vermiş ve aynı zamanda da Sovyetler Birliğinin askeri gücü hakkındaki tartışmaları da gündeme getirmiştir. Kısa bir süre sonra başa gelmiş olan Mihail Gorbaçov, Sovyet-Afgan savaşını sonlandırmış fakat bu savaş milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur. Gorbaçov, yapısal olarak çok ciddi hasar almış olan Sovyetler Birliği için Glasnot (siyasi açıklık-ifade özgürlüğü) ve Perestrokya (ekonomik yeniden yapılanma) adında iki farklı reform hareketini başlatmış fakat bu reformlar halk tarafından benimsenmediği için ekonomiye daha fazla zarar vermesiyle sonuçlanmıştır. Ülke içerisindeki bu reformlar başarısız olsa da Glasnot sayesinde bağımsızlık hareketleri güç kazanmış bu sayede Letonya, Estonya, Litvanya ve aynı dönemde Ermenistan, Moldova, Ukrayna gibi ülkeler bağımsızlık hareketlerine katılmıştır.  

Başka bir yandan yeni oluşturulan yasama organı Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSR), Sovyetler Birliğinden ayrılarak Rusya’nın egemenliğini ilan etmiş ve Boris Yeltsin halk tarafından seçilen ilk başkan olmuştur. 1991 yılının ağustos ayında Sovyetler Birliğini isteyen sertlik yanlısı komünistler, Gorbaçov’a karşı bir darbe girişiminde bulunmuş, Yeltsin’in halkı direnişe çağırması ve ordunun müdahale etmemesi nedenleriyle darbe başarısızlıkla sonuçlanmıştır ayrıca bu darbe Sovyetler Birliğininin sonunu hızlandırmıştır.24 Aralık 1991 yılına geldiğimizde ise Sovyetler Birliğine resmi olarak son verilmiştir.

Sonuç olarak; Sovyetler Birliği, Marksist idealleri savunmasına rağmen pratikte onlardan uzaklaşmıştır. Oluşturmuş oldukları bu zıtlıklar sebebiyle süreç içerisinde ekonomik verimsizlik ve siyasi baskılar yaşanmış, dolayısıyla da halkın rejime duymuş olduğu güven sarsılmıştır. Bu güven kaybı sonucunda ise 1991 yılında yaşanmış olan SSCB’nin çöküşü hızlandırılmıştır. Kendilerini ilk komünist devlet olarak ilan etmiş olan Sovyetler Birliği, gerçek komünizm uygulaması yerine bir bürokratik devlet kapitalizmi inşa etmişlerdir ve komünist ideolojiyi hayata geçirme konusunda başarısız bir süreç gerçekleştirmişlerdir.  



KAYNAKÇA

https://europe.unc.edu/iron-curtain/history/the-fall-of-the-soviet-union/                                                  

https://2001-2009.state.gov/r/pa/ho/time/pcw/108229.htm  

https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/josef-stalin-1879-1953/

https://acikerisim.karabuk.edu.tr/server/api/core/bitstreams/b60c3b7c-0651-4daa-aaf5-8f513a6a67e8/content 

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/181095                                                       

https://iupress.istanbul.edu.tr/tr/journal/avid/article/rusyada-stalinizmin-dogusu?yxwLG=6fZJGuauJMW  

https://stratejikortak.com/2020/01/stalin-hayati-kimdir.html

https://listelist.com/josef-stalin-kimdir/                                                                   

https://acikerisim.karabuk.edu.tr/server/api/core/bitstreams/b60c3b7c-0651-4daa-aaf5-8f513a6a67e8/content  

https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/josef-stalin-1879-1953/

https://stratejikortak.com/2020/01/stalin-hayati-kimdir.html

https://listelist.com/josef-stalin-kimdir  

https://www.indyturk.com/node/333221/yazarlar/leninin-ekonomi-reformlarından-yüzyıl-sonra-putinin-rusyasında-çok-az-şey                    

https://anabilgi.anadolu.edu.tr/?contentId=27934

https://www.britannica.com/money/War-Communism  

https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/leninvladimir-ilyic-ulyanov-1870-1924

https://www.birgun.net/haber/100-yil-once-bugun-lenin-in-onderliginde-sovyetler-birligi-kuruldu-415664 https://www.akademiktarihtr.com/bolsevikihtilali/

https://www.biyografiler.com/kimdir/vladimir-ilyich-lenin

https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/bolsevik_ihtilali

https://www.bbc.com/turkce/resources/idt-sh/russian_revolution_turkish

https://socialistworker.org/2017/11/07/why-we-remember-1917 

https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/komunizm

https://derstarih.com/komunizm/   

https://gazetebilkent.com/genel/cemkilinc/sanayi-devrimi-uzerinden-bir-karl-marx-elestirisi/  

https://www.yaryayinlari.com/sosyalizm-nedir-tarihsel-gelisimi-nasildir-sosyalist-kime-denir/ 



BETÜL DEMİRYOL

BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARASI İLİŞKİLER

 MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ


Yorumlar

Popüler Yayınlar