DOĞU TÜRKİSTAN’IN TARİHİ VE GÜNÜMÜZDEKİ KÜLTÜREL MÜCADELESİ



Doğu Asya ile Batı, Güney Asya ile Kuzey arasındaki geçit ve stratejik konuma sahip olan Doğu Türkistan, Orta Asya’nın merkezinde yer almaktadır. Tanrı Dağları merkezinde, Altay Dağları kuzeyinde, Altın Dağları güneyinde, Kara Kurum ve Pamir batısında olup zengin 1936 yılına kadar Doğu Türkistan’ın Kumul ve Turfan bölgelerinde Türk kökenli Hanlar, hâkimiyeti devam etmiştir. Yani burada Türk yönetim sistemindeki Hanlık kavramı kastedilmektedir. Çin/Hanlılarla karıştırılmamalıdır. 3 Kaşgar, Aksu, Kuça, Yarkent, Yeni Hisar, Hoten Altı Şehir ve Turfan ile sonradan Yedi Şehir olarak adlandırılmıştır. Doğu Türkistan’ın güney bölgesi bu şekilde ifade edilir.

  Dünyada “Doğu Türkistan” olarak bilinen Çin’e bağlı olan Sincan Özerk Bölgesi, yüzyıllardır Uygur Türkeri’ne ev sahipliği yapmaktadır. Tarihlerinde Göktürk Devleti çatısı altında bağımsız olan Uygur Türkleri, geçmişte bazı zaman dilimlerinde farklı devlet yapıları altında bulunmalarına karşın, genelde Çin hakimiyeti altında yaşadılar. Bu bağlamda Çin İmparatorluğu, Ruslardan geri aldıkları topraklarda 1884’te Sincan Eyaleti’ni kurdu ve Çin hakimiyeti altındaki Uygurlar, 1930’da bağımsızlık hareketi başlattı. Bunun sonucunda 1933’te “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti” kurulmasına rağmen kısa sürede Çin tarafından ele geçirildi. Sovyetler Birliği’nin (SSCB) desteğiyle 1944’te kurulan İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti ise, 1949’da Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun işgaliyle sonlandı. Uygur Türklerinin 1949 yılında bağımsızlıklarını kaybetmeleri ve Çin Komünizminin baskısına maruz kalmaları dolayısıyla bu durum başta siyasi ve ekonomik alan olmak üzere hayatlarını derinden etkilemiştir.

  İşgal altında yaşamak zorunda kalan Doğu Türkistan halkı, asırlardır elde etmiş oldukları şanlı geçmişi unutturulmaya, zengin kültürü yok edilmeye, dili değiştirilmeye ve kuşakları asimile edilmeye mahkûm bırakılmıştır. Yıllardır Çin yönetimi tarafından bölgeye uygulanmakta olan “böl, parçala, yönet” mantığı hâlen devam etmektedir.

  1Ekim 1955 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti bünyesinde özerklik statüsü verilen Sincan Bölgesi’nin başkenti, Urumçi kentidir. Toplam nüfusu 19 milyon 630 bin civarında olan Sincan Özerk Bölgesi’nde, 2000 yılındaki nüfus sayımı sonuçlarına göre Uygur Türkleri çoğunluğu oluşturmakta iken nüfusun önemli bir diğer bölümünü ise sonradan bu bölgeye yerleşen Han Çinlileri, Kazaklar, Kırgızlar, Moğollar ve Özbekler de bulunmaktadır. Sincan Özerk Bölgesi, 122 çeşit mineral zenginliğin yanı sıra kömür ve petrol yataklarına sahip. Bu doğal zenginliğiyle dikkat çeken bölgede, tarım işçiliği yaygın olmakla birlikte toplam nüfusun %36,05’i resmi çalışan nüfus olarak görünüyor. Resmi kayıtlara göre, 20 üniversiteye sahip olan Sincan Özerk Bölgesi’nde yüksek öğrenim olanakları kısıtlı sayıda öğrenciye eğitim sağlıyor.

1955 yılında Sincan’a özerklik verilmiş olmasına rağmen, Çin’in Uygur Türklerine yönelik baskı politikaları, bölgedeki kültürel, dilsel ve dini yapıyı ciddi şekilde etkilemiştir. Çin hükümeti, Uygur kültürünü yıpratmak ve bölgeyi tamamen kontrol altına tutmak amacıyla çeşitli politikalar geliştirmiştir. Bu politikalar arasında Uygur dilinin eğitim sisteminden çıkarılması, dini özgürlüklerinin kısıtlanması, toplu ibadetlerin sınırlandırılması ve camilerin kapatılması gibi adımlar bulunmaktadır. Uygur halkının kültürel mirası olan anıtlar ve tarihi yapılar, kentsel dönüşüm veya modernleşme gerekçesiyle tahrip edilmiştir.

Çin hükümetinin uyguladığı göç politikalarıyla, bölgeye Han Çinlilerin demografik yapıyı değiştirerek Uygur nüfusunun azalmasına yol açmıştır. Bu göç politikası, Han Çinlilerine iş, eğitim ve konut gibi alanlarda çeşitli ayrıcalıklar tanınarak teşvik edilmiştir. Ayrıca yüksek güvenlikli “yeniden eğitim kampları “olarak adlandıran merkezlerde, on binlerce Uygur’un siyasi eğitim adı altında zorunlu tutulduğu, kimliklerinden ve inançlarından uzaklaştırılmaya çalışıldığı iddiaları, insan hakları örgütleri tarafından yoğun eleştirilere neden olmuştur.

Bu baskıcı uygulamalarla, Çin hükümeti “böl, parçala, yönet” stratejisini devam ettirerek, Uygur toplumunun iç dinamiklerini zayıflatmayı ve kültürel bütünlüğünü parçalamayı amaçlamaktadır. Bu durum, Uygur Türklerinin toplumsal kimliklerini kaybetme riski altında olmalarına ve kültürel miraslarının tehlike altında kalmasına yol açmaktadır.

Sonuç olarak, Doğu Türkistan hem stratejik konumu hem de kültürel ve doğal zenginlikleriyle tarih boyunca büyük bir öneme sahip olmuştur. Uygur Türklerinin yüzyıllardır yaşadığı bu topraklar, Çin yönetimi altında baskılara ve asimilasyon politikalarına maruz kalmakta ve bölgenin kültürel mirası tehlike altında bulunmaktadır. Bölgedeki zengin kaynaklar, jeopolitik önemi artmakta ve tarih boyunca pek çok devletin ilgisini çekmiştir. Günümüzde, Doğu Türkistan’ın sosyoekonomik ve kültürel yapısına dair sorunlar küresel bir tartışma konusu olmaya devam etmekte ve bölgenin geleceği hem bölgesel hem de uluslararası aktörler açısından yakından takip edilmektedir.

 

KAYNAKÇA

https://tudpam.org/sincan-uygur-bolgesi-cinin-baski-politikalari-ve-uluslararasi-tepkiler/

https://tudpam.org/sincan-uygur-bolgesi-cinin-baski-politikalari-ve-uluslararasi-tepkiler/

https://www.voaturkce.com/a/cinin-uygurlara-baskisi-yaklasik-30-ulkeye-yayildi/5949659.html>

 https://www.hrw.org/news/2022/10/04/un-needs-address-chinas-abuse-uyghurs-without-delay


RAİFE TOKUR

BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ 

Yorumlar

Popüler Yayınlar