KÜBA'NIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE KÜBA DEVRİMİ

 

Küba’nın bilinen ilk yerleşimleri Güney Amerika’dan bölgeye gelen Guanahatabey ve Kiboni kabileleridir. 1492 yılında Kristof Kolomb’un keşfi ile İspanya toprağı ilan edilen Küba’da 16. yüzyılın başlarından itibaren İspanyol kolonileri kurulmaya başlanmıştır. Yaklaşık üç asır İspanyollar tarafından sömürülen Küba’da ,bu süre zarfında uygulanan vahşi politikalar sebebiyle yerli nüfus tükenme noktasına gelmiştir.Bu süreçte önce Afrika’dan daha sonra Meksika ve Çin’den çalıştırılmak üzere getirilen işçilerle birlikte Küba’da melez bir demografik yapı oluşturulmuştur.

 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgede İspanyolların etkinliği azalmaya, ABD’ninse artmaya başlamıştı ve İspanyollara karşı yürütülen bağımsızlık mücadelesi hız kazanmıştır.1895 yılında sürgündeki lider Jose Marti’nin liderliğinde başlayan bağımsızlık hareketi, İspanya’nın adaya asker çıkarmasına yol açmış , bu süreçte ABD bir gemisinin batırılması olayını gerekçe  göstererek İspanya’ya savaş ilan etmiştir.

İspanya’nın mağlubiyeti ile sonuçlanan savaşın ardından imzalanan Paris Anlaşması ile Küba ABD’nin kontrolü altına girmiştir. 20 Mayıs 1902’de imzalanan Platt Antlaşması ile Küba ABD kontrolünde bağımsızlığını ilan etmiştir.

1933 yılında gerçekleştirilen ABD destekli darbe ile yönetimi ele geçiren Fulgencio Batista, 1933-1940 yılları arasında defakto olarak ülkeyi yönetmiş,1940 yılında başkan seçilerek dört yıl iktidarda kalmıştır. Bu tarihte emekliye ayrıldığını açıklayarak ülkeyi terk eden Batista, 1952’de yeniden yönetimi ele geçirmiştir ve 1 Ocak 1959’da Fidel Castro liderliğindeki Küba Devrimi’ne kadar ülkeyi yönetmiştir.

Batista’nın geri çekildiği 1944 sonrası yıllarda parlamenter partiler, yoğun ekonomik sıkıntılarla ve derinden ilerleyen büyük bir toplumsal çöküntüyle boğuştular. Küçük radikal eğilimlere sahip Ortodoks Parti, popülist söylemleriyle büyük güç kazandı. Güçlenen bu partinin gelecek seçimdi kazanmasından endişe duyan çevreler, Batista aracılığıyla 1952’de darbe yaptılar. Yeni Batista diktatörlüğü de eskisinden farksız olacaktı. Ortodoks Parti’den milletvekili adayı olan ve parlamenter yollarla devrim yapmak isteyen Fidel Castro,Batista’nın darbesiyle illegal mücadeleye geçmeye karar verdi.26 Temmuz 1953’te 150 kişilik savaşçı grubuyla Moncada Kışlası’na saldırdılar. Büyük başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Fidel Castro ve suç ortakları tutuklandı. Batista, halkın onayını kazanmak için Moncada Kışlası saldırganlarına af çıkardı. Fidel ve kardeşi Rauf 18 ayın sonunda serbest bırakıldılar. Fidel hapisten çıkarken kaldıkları yerden mücadeleye devam edeceği açıklamasını yapmıştı. İlk işinden biri hem içerde hem dışarıda hareketin önde gelenleri ile 26 Temmuz (M-26-7) Hareketi yönetimini oluşturmak oldu. Bundan sonraki süreç Meksika sürgünü ve burada devrim için hazırlık yapmak oldu. 25 Kasım 1956’da Meksika’da tanıştıkları Che Guevara ve eğitilmiş seçkin 81 devrimciyle Granma yatıtla yola çıktılar. Granma yolculuğu da, yolculuk sonrası Sierra Maestra Dağlarına ulaşma da çok zorlu ve kayıplarla dolu bir süreçti ama Fidel Castro devrime kilitli biriydi. Tüm samimiyetiyle ‘1956 yılınca ya öleceğiz ya geri döneceğiz.’diye halka beyan etmişti. Granma gemisiyle Küba’ya dönen Castrolar, Batista’nın birliklerinin ateşiyle karşılaştı. İsyancılar Sierra Maestra’ya kaçtı ve burada M-26-7 isyancı güçleri yeniden örgütlenerek şehir sabotajları ve gizli asker toplama faaliyetleri yürüttü.

İsyancılar,26 Temmuz Hareketi’nin önderliğinde nihayet 1 Ocak 1959’da ülkeden kaçan Batista’yı devirdi.Fidel Castro’nun Batista’ya karşı olan güçlerin en önde gelen lideri haline gelmesiyle Batista hükümeti dağıldı. Kısa bir süre sonra 26 Temmuz Hareketi fiili hükümet olarak kendini kabul ettirdi. 26 Temmuz 1953 Küba’da ‘Devrim Günü’ olarak kutlanmaktadır. 26 Temmuz Hareketi  daha sonra Marksist-Leninist çizgide yeniden şekillenerek Ekim 1965’te Küba Komünist Partisi’ne dönüştü. 1959’un başlarında Batista’yı devirdikten sonra,Sovyetler Birliği ile yakın ittifak kurarak adayı yarımkürenin ilk komünist devletine dönüştürdü.

Küba’nın gittikçe SSCB’ye bağımlı hale gelmesiyle birlikte,Che Guevara yükselen bürokrasiye karşı muhalif bir tutum takındı ve Küba’nın yaşadığı çıkışsızlığın çözümünü devrimlerin Latin Amerika’ya yayılması gerekliliğinde buldu.Che, Küba’da gerçekleşen devrimin ancak Latin Amerika geneline yayılması durumunda emperyalizmin ‘topyekün’ yıkılmasının gerektiğini belirtiyordu.Küba’da ABD’ye karşıt bir devrim gerçekleşti, ama ABD’nin baskısı karşısında SSCB güdümüne girilmişti.  SSCB’nin dağılmasından sonra ticari ilişkiler yönüyle kaynak açısından zor duruma düşen Küba’da ardı arkası gelmez komplolar kurmaya devam edildi.

Küba Devrimi, ekonomik verimliliği toplumsal hedeflere kurban etmesine rağmen sağlık ve eğitimde önemli ilerlemeler sağladı. Çoğu özel girişimin kamulaştırılması ve Castro’nun oldukça kişisel diktatörlüğü,orta ve üst sınıflardan birçok kişiyi sürgüne sürükledi. Aynı zamanda, Nisan 1961’de Kübalı sürgünlerin işgalini destekleyerek onu devirmeye çalışan ve başarısız olan Birleşik Devletler’e karşı başarılı meydan okuması ve belirgin toplumsal ilerlemeleri sayesinde, Castro’nun Küba’sı Latin Amerika’da yalnızca yerleşik sol partiler tarafından değil, aynı zamanda çoğunlukla orta sınıf kökenli hoşnutsuz öğrenciler ve entelektüeller tarafından da bir model olarak görünüyordu.

KAYNAKÇA

https://bianet.org/yazi/kuba-devam-eden-devrim-ve-guncel-celiskiler-102541

https://evrimagaci.org/blog/kuba-devrimi-13058

https://sosyalistgundem.com/kuba-devrimi-ve-che-guevara/

https://psikeart.com/bulten/memlekent/kuba-tarihi-kolelikten-mutlak-esitlige-tekerrur-degil-tekamul-eden-tarih/ 

İzlenebilecek Belgesel: Küba'nın Özgürlük Hikayesi, Netflix


İREM KILINÇ

BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

Yorumlar

Popüler Yayınlar