TÜRKİYE'DE TARIMCILIĞIN MAKUS TALİHİ

 


MAKUS 1: Baş aşağı getirilmiş, ters döndürülmüş.

Türkiye, coğrafi konumunu ve iklim şartlarının sayesinde, dünya üzerinde tarıma en elverişli ülkelerin başında gelmektedir. Nitekim, eski Tarım ve Orman bakanı Dr. Bekir Pakdemirli, 2021 yılında "Türkiye tarımsal hasılada Avrupa'da birinci, dünyada onuncu sırada.’’ Açıklamasıyla Türkiye’nin tarımsal potansiyelini bir kez daha vurgulamış olmuştur. Ancak Türkiye, bu büyük potansiyeline rağmen, özellikle COVİD-19 pandemisinden sonra, birçok ülkenin gerisinde kalmıştır ve kalmaya devam etmektedir. Türkiye’nin tarım ihracatı 2023 yılında 26,49 milyar dolarken [1], Fransa’nın 92,8 milyar Euro,[2] İspanya’nın ise 70,43 milyar Euro’dur.[3] Fransa ve İspanya gibi, Türkiye’den yüzölçümü olarak daha küçük ve az potansiyele sahip ülkelerin, ülkemizden daha başarılı olması birçok vatandaşın ve otoritelerin sert eleştirilerine sebep olmuştur.

 

Türkiye’nin tarımda bu kadar geri kalmasının ve potansiyelini kullanamamasının başlıca nedenlerinden biri, tarımı yapacak çiftçi sınıfın yeterli maaşı almayışı, tarım alanında kullanılan teknolojinin yetersiz oluşu, çiftçilerin yetersiz eğitimi ve 2006 yılında çıkan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu denebilir.

Türkiye’nin 2018 yılında Biyogüvenlik Kurulu’nu kaldırıp, kurumun yetkilerini Tarım ve Ormancılık bakanlığına devretmesiyle çiftçiler için sıkıntılı bir süreç başlamıştır. Örneğin Tarım ve Orman bakanlığı 2023 yılında AB mevzuatı ile uyumlu olmayan alanlarda kendi önlemlerini geliştirerek SPS (Sağlık ve Bitki Sağlığı Önlemleri) kapsamında uluslararası standartlardan bile daha yüksek şartlar getirmiştir. Uluslararası şartlardan daha sıkı şartların yürürlüğe konması, dünyanın yeni gelişen teknolojisine uyum sağlamakta zorluk çeken ve tarım alanında eğitim seviyesi düşük olan, atadan oğula bilgi aktarımı sistemiyle çiftçilik yapan Türk tarımcılarının faaliyetlerinin düşmesine sebep olmuştur. WTO (Dünya Ticaret Örgütü) 2023 raporunda, Türkiye’de bu kadar katı kuralların konulması ve Türkiye’nin getirdiği ithalat kısıtlamaları karşısında ticari kaygıları olduğunu dile getirmiştir.[4] Tarım sektöründeki farklı kurumların farklı şartlarının olması, çeşitli ürünlerdeki standartların da çeşitli olması ve bu standartların farklı merciler tarafından belirlenmesi ve katı olması sorun teşkil etmektedir. Tarım sektöründe Dünya ve AB standartlarının tek norm olması gerekmektedir.

2006 yılında çıkartılan başka bir sıkı kanun da 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’dur [5]. Bu kanuna göre çiftinin tohum üretebilmesi için gereken şartlar, 5553 sayılı kanunun 5. maddesine göre şunlardır:

‘’MADDE 5 – Bakanlık tarafından, bitkisel ve tarımsal özellikleri belirlenerek sadece kayıt altına alınan çeşitlere ait tohumlukların üretimine izin verilir.’’

Yani bir çiftçinin tohum üretip satabilmesi için, bakanlığın izin verdiği tarım alanında, sadece bakanlığın izin verdiği kayıt listesindeki tohumları üretmesi gerekmektedir. Eğer bir çiftçi, bakanlığın izin verdiği tarım arazisinde kendi ürettiği tohumu kayıt altına almak ve çeşit listesine eklemek isterse, kanundaki 6. maddeye göre Tohumluk Sertifikasyonu alması gerekir ki bu çiftçiler için inanılmaz zahmetli ve pahalı bir işlemdir. Çiftçinin ürettiği tohum önce çeşitli laboratuvarlardan geçecek, onay alan tohum sertifikasyona girecek, sonra etiketlenip yayınlanacaktır. Bakanlığa başvuru yapan çiftçinin tohumu sertifika alırsa kanunun 9. Maddesine göre, ödemesi gereken ücret şunlardır:

 ‘’MADDE 9 – Sunulan hizmetler ile onaylanan ve düzenlenen belgeler karşılığında, aşağıda belirtilen ücretler alınır:

             a) Başvuru inceleme ücreti.

             b) Tescil ücreti.

             c) Üretim izni ücreti.

             d) Standart tohumluk kayıt ücreti.

           e) Genetik kaynaklar kayıt ücreti.

             f) Sertifikasyon hizmetleri ücreti:

             1. Tarla kontrolleri ücreti.

             2. Laboratuvar kontrolleri ücreti.

             3. Belgelendirme ücreti.

             4. Etiket ücreti.

             g) Yayın ücretleri.

             h) Diğer ücretler.

 

Bu kanunla bir çiftçinin, kendi köyünde, atasından kalma tarlasında kendi imkanlarıyla tohum üretmesi yasaklanmış, azmedip kanunlara uyarak üretim yapmak isteyen vatandaşın ise üstüne ağır ücretler bindirilip tarımcılıktan soğutulmuştur. Hali hazırda küçük alanlarda ve belirli miktarda üretilen tohumculuk faaliyetleri yüzünden, Türkiye’de 120 bin ziraat mühendisi [6] bulunmasına rağmen bakanlık 2022 yılında bünyesine sadece 982 ziraat mühendisi almıştır [7].  Böylece Türkiye büyük potansiyeline rağmen dışarıdan tohum alan ülke haline getirilmiştir.

 Hükümetin bu kadar sıkı kuralları getirmesi stratejik olarak yanlış bir karardır zira bu kuralların uygulanabilmesi için önce çiftçilerin sıkı bir eğitimden geçmesi, modern tarımcılığı anlayabilmesi, akabinde tarımcılık sektöründe teknolojinin gelişmesi gerekmektedir. Buna rağmen Türkiye’de tarım sektöründe kullanılan araç gereçler doksanlar çizgisini taşımaktadır. Bunun yegâne sebeplerinden biri de Türkiye’de giderek artan enflasyondan kaynaklıdır. Bugün Türkiye’ye tarım aletleri ithalat yoluyla gelmektedir ve bu aletlerin kullanılması için gereken en basit ihtiyaçlar (örneğin mazot) enflasyon sonucunda maliyetli olmaktadır. Bundan dolayı tarımcılıkla uğraşan halk, ucuz ve çağ dışı kalmış (örneğin saban) tarım aletlerini kullanmaya devam etmektedir. Bugün bile, sadece Manisa bölgesinde zeytincilikle uğraşan çiftçilerden 11’i traktör kazası sonucunda ağır yaralanmıştır.[6] Basit traktör ve römork kullanılan ülkede bir gün içerisinde bu kadar yaralanma olması, daha ileri teknolojik araçların Türkiye’de kullanılabilme olasılığını düşündürtmektedir. Eski usul tarımcılıkla uğraşan çiftçiler, yeni nesil kurallar ve teknolojik gelişmeler silsilesinin karşısında yetersiz ve çaresiz bırakılmıştır.

Hollanda gibi yüzölçümü küçük bir ülkenin tarım ihracatında dünyada ikinci olmasının sebebi kamu, özel sektör ve akademinin bir füzyonu olan, ‘’Altın Üçgen (Felemenkçe ‘’Gouden Driehoek’’) yaklaşımıdır. Bu model, II. Dünya Savaşı zamanında ortaya çıkmış, 1980’lerde hız kazanmıştır. Bu modele göre kamu sektörü yani devlet, tarım politikalarını ve tarım sektörünü finanse edip destekler. Özel sektör bu üçgene halkı dahil ederek çiftçilerin, gıda üreticilerinin ve teknoloji firmalarının üretim süreçlerini geliştirmelerini kolaylaştırıp uygulamaya koymasına katkıda bulunur. Akademi ise (araştırma kurumları ve üniversiteler) yeni tarım teknolojileri geliştirip bilimsel çalışmalarla tarımın verimliliği ve güvenliğinden mesul olur. Halk-Sermaye-Bilimin iş birliği sayesinde Hollanda tarım konusunda dünya lideri olmuştur.

Gelgelelim Türkiye’de herhangi bir üretim planlaması mevcut değildir. Devlet, fabrika ve sanayi gibi kuruluşları büyük şehirlere yığarak iş olanaklarını sınırlandırmış ve tarımın öneminin ikinci plana atılmasına sebep olmuştur. Köylerdeki çiftçiler, enflasyon, yetersiz teknolojik destekler ve düşük gelir kaygısıyla büyük şehirlere adeta akın edip fabrikalarda çalışmaya başlamıştır ve bunun sonucunda gıda sanayileri yirmi yılda dünya çizgisini yakalamışken, gıda sanayisinin hammadde kaynağı olan tarım, Türkiye’de durma noktasına gelmiştir. Üstelik köylerde kalan çiftçiler, cinsiyet ayrımına uğramaktadır ve farklı maaşlar almaktadırlar. 2023 yılında erkek tarım işçileri aylık 13 bin 435 Türk lirası alırken, kadınlar 10 bin 146 Türk lirası almaktaydı [8]. Buna nazaran fabrika işçileri 2023 yılında cinsiyet ayrımı olmaksızın, en düşük asgari ücret, en yüksek, promosyon ve ikramiyelerle 17.400 liraya kadar maaş alabilmekteydiler.  

Özetlemek gerekecek olursa, Türkiye, bir tarım devi olma potansiyeline sahipken, yanlış politikalar ve ihmallerle bu fırsatı heba etmektedir. Teknolojiden yoksun, eğitimsiz bırakılan çiftçiler, ağır kanunlarla köşeye sıkışmış durumdadır. Eğer tarım politikaları hızla değişmezse, bu bereketli topraklarda kendi gıdamızı bile üretemez hale gelmemiz kaçınılmazdır. Ancak, atılacak cesur adımlar ve modernleşme hamleleriyle Türkiye, tarımda dünya sahnesine yeniden damga vurabilir. Ya geçmişin hatalarına boyun eğip gerilemeye devam edeceğiz, ya da ayağa kalkıp toprağın gücünü geleceğe taşıyacağız.


 

KAYNAKÇA

[1] ‘’Tarım gıda ve içecek sektöründen 2023'te 26,49 milyar dolarlık ihracat’’ TRT Haber, 01 Şubat 2024

[2] ‘’Les performances à l'export - Situation en 2023’’, FranceAgriMer, 31 Mayıs 2024

[3]’’Agri-food and fisheries exports reached a record €70.43 billion in 2023’’ La Moncloa, 18 Mart 2024

[4] ‘’Trade Policy Review: Türkiye’’, WTO, 13 ve 15 Kasım 2023

[5] 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu, Resmi gazete, 31 Ekim 2006

[6] ‘’Ünal: “Tarım, milli savunma kadar önemsenecek stratejik bir sektördür”’’ Tarım ve Orman Dergisi, 2 Şubat 2022

[7] ‘’Manisa'da tarım işçilerini taşıyan traktör devrildi: 11 yaralı’’ TRT Haber, 19 Eylül 2024

[8] ‘’Tarım İşletmeleri İşgücü Ücret Yapısı, 2023’’ TUİK, 8 Mart 2024


SELİNA N. ÖZYİLDİRİM

BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

Yorumlar

Popüler Yayınlar