NÜFUS MÜBADELESİ: GİRİT TÜRKLERİ


 Girit adası 27 Eylül 1669 yılında Türk hakimiyetine girmiştir. Türkler Osmanlı İmparatorluğu’nun iskân politikası dahilinde bölgedeki boş arazilerin işlenmesi, ticaretin artması için Girit’e göç ettirilmiştir. Zamanla camiler, medreseler, kütüphaneler inşa edilmiştir. Ayrıca Ada’nın denizcilik ve ticarete uygun olması sebebiyle Yunanistan’dan pek çok Yunanlı Ada’ya göç etmiştir. Fakat bu düzen çok uzun sürmemiştir; Balkan Savaşları, Osmanlı devletinin zayıflaması, dış devletlerin siyasi planları, diplomatik anlaşmazlıklar, gibi etkenler sonucunda Girit’teki popülasyon değişecekti. Nüfus mübadelesinin gerçekleşmesine kadar giden bu süreçte Girit adasındaki problemlerin fitilini ateşleyen ilk olay 8 Mayıs 1828’de Rusya’nın Osmanlılara ilan ettiği savaş sonucunda imzalan Londra Protokolü’dür. Bu protokol ile Batılı devletlerin desteği ile kurulan Bağımsız Yunanistan Devleti Girit’i topraklarına dahil etmek istemiştir. Ada’da 1831, 1841, 1865, 1877, 1889, 1895 ve 1897’de ayaklanmalar meydana gelmiştir. 1898 yılında İtalya, İngiltere, Rusya ve Fransa korumasında bir yönetim kurulmuştur. 1908’de Girit Milli Meclisi, Bulgaristan’ın bağımsızlık elde etmesinden sonra Ada’nın Yunan krallığına katılmasını kabul ve ilan etmiştir. Osmanlı devletinin 1913 yılında Balkan Savaşı’nda mağlup olması üzerine Girit adası Londra ve Bükreş antlaşmalarıyla kesin olarak Osmanlı devletinden ayrılmış ve Yunanistan’a bağlanmıştır.

Girit adasından bugünkü Türkiye topraklarına gerçekleşen nüfus mübadelesine kadar belirli aralıklarla Anadolu’ya göçler de yaşanmıştır.  Örneğin, 1760 yılında bulunan Müslüman nüfusun sayısı 200.000 iken 1897 yılına gelindiğinde bu sayı 70.000 civarına kadar gerilemiştir. Bu yılları kapsayan zaman dilimi içerisinde 60.000 kadar olan Rum nüfusu ise 230.000’e kadar yükselmiştir.  Adada azınlık konumuna düşen Türkler son zamanlarda baskı ve eziyetlere maruz kalmışlardır. Örneğin, adada meydana gelen hırsızlık suçları Türklerin üstüne atılmış, Türklerin taktıkları feslerin başlarından çıkarılıp yırtılarak yerlere atılmış, yortu günlerinde minareler kurşunlanmış, ezan okuyan müezzinler taşlanmış ve ramazanda Müslümanlara zorla şarap içirilip istavroz çıkartılmışlardır.

Köylerini terk etmek zorunda kalan Müslümanların mal ve mülklerine Rumlar zarar vermişler hatta ateşe vermişlerdir. Rumlar, çalınan mallarını arama bahanesini öne sürerek askerler ile Müslümanların evlerine girerek küçük düşürücü uygunsuz davranışlarda bulunuyorlardı. Sistematik hem açık hem de kapalı baskılar ve zulümler yoluyla Türk-Müslüman halkı göçe zorlanmıştır. Bu eylemler Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da sürmüştür ve 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da imzalanan Ahali Mübadelesi Protokolü ile son noktaya ulaşmıştır. Bu protokolün maddelerinden bazıları, mübadillerin mülkiyet haklarına ve alacaklarına zarar verilmeyeceğini, mübadil durumundaki zanlı veya hükümlülerin gideceği ülkenin makamına teslim edileceğini belirtmiştir.

Denizyolu taşımayı kolaylaştırdığı, daha az masraflı olduğu ve gidilecek mesafeyi kısalttığı için tercih edilmiştir. Girit ve Kandiye’den taşınacak mübadiller Mersin, Silifke, Marmaris, Bodrum, Gökçeada, Gölcük, Ayvalık, Çanakkale ve Erdek iskelelerinde indirilecekti. En büyük amaçları Türkiye’ye gelecek olan mübadillerin yerleşecek oldukları şehirlere en kolay şekilde uyum sağlayabilmeleri ve bulundukları şehirlerin sosyal, kültürel, iklim şartlarına ve mesleki bilgilerine uygun olmasıydı. Türkiye’nin her bölgesine göçler yaşandı istatistik verilere göre şuan en fazla göçmen ‘Edirne, Balıkesir, Bursa, Tekirdağ, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Samsun, Manisa, Kocaeli, Niğde ve Manisa’ da yaşıyor.’ Protokol maddelerine göre mübadiller yanlarında yüz kilogram kadar eşya getirme hakkına sahipti. Eğer getirmek istedikleri eşya ağırlığı yüz kilogramı geçiyorsa para ödemek zorundaydılar. Girit Türkleri yalnızca hayatlarını değil atalarını, geçmişlerini de geride bırakıp başka topraklara göç etmek zorundaydı. Ne yapacaklarını bilmeyen çaresizlik içindeki bu insanlar yakınlarının mezar taşlarını dahi yanlarında götürmek istemişler fakat, mübadele komisyonu buna izin vermemiştir.

Giritlilerin yaşadıkları problemler göç ettikleri yerlerde de devam etmiştir. Türk ve Müslüman olmalarına rağmen dışlanmışlardır. Göç sonrası Rum kadınları ile Müslüman erkekleri arasındaki ilişkiler artmış ve evlilikler çoğalmıştır bunun sonucun da Müslümanlığa göre doğan her bebek Müslüman sayılmıştır ve Adanın Müslüman nüfusu artmıştır. Bu Müslüman nüfus önceleri kendilerini Rumlardan ayrı görmezken 19.yüzyılda yaşanan olaylar, maruz kaldıkları saldırılar karşısında Osmanlı-Türk kimliklerine sarılmışlar ve kendi aralarında kimliklerini Girit Müslümanları – Girit Türkleri olarak ayırmışlardır. Giritli göçmenler hiçbir zaman ana dilleri olan Rumcadan vazgeçmemişler kendilerini doğup büyüdükleri yurtlarından, dillerinden, dinlerinden soyutlamamışlardır. Aynı kökenden beslenen zaman içinde önce dinsel sonra da siyasal kimlikleri ayrışan iki toplumun sonuna kadar ortak kalan ana özelliği ortak dilleri Rumcadır. Ana dilleri ve çeşitli dinsel kimlikleri sayesinde Giritliler yerleştikleri yerlerde çeşitli (din, dil, sosyolojik vb.) ayrımcılıklara maruz kalmışlardır ve bu tarz ayrımcılıklar sayesinde Giritli göçmenler yaşadıkları zorunlu göç ve tepkiler sayesinde kendi içlerine kapanmış ve daha kapalı bir yaşam kurmak zorunda kalmışlardır.   Örneğin, Midilli Adası’ndan gelen mübadiller Giritlilere kıyasla Türkçeyi çok daha iyi konuştukları için ‘yarım gavur’ olarak adlandırılmışlardır. Giritlilerin kendi aralarında Rumca konuşmayı tercih etmeleri, çocuklarına bu dili öğretmeleri, yakınlarından biri vefat ettiğinde uzun bir süre siyah giyinmeleri ve mezarlarının üzerini mermerle kaplatmalarından dolayı diğer mübadiller tarafından eleştirilen davranışlardan bazılarıdır. Diğer mübadiller Giritlileri dışlamak için kahvehanelerde bile birlikte oturmamış, onlarla alışveriş etmemiş ve evlilik yapmamışlardır.

Gerek Rumlar gerek Müslümanlar hem ekonomik hem de sosyal olarak çok fazla zorluğa maruz kalmıştır, her iki tarafında hayatı derinden etkilenmiştir. İnsanlar yalnızca evlerini değil köklerini de geride bırakmak zorunda kalmıştır. Giritli mübadiller geride bıraktıkları Rum ayrımcılığının üzerine gittikleri yerlerde hem Türklerin hem de diğer mübadillerin  çeşitli ayrımcılıklarıyla karşılaşmış ve bunlar onlarda derinden travmalara sebep olmuştur. 

KAYNAKÇA:

https://www.bursaarastirmalarimerkezi.com/giritten-kacmak-giritten-gocmek-iki-buyuk-goc-dalgasi-arasinda-girit-muhacirleri/

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/4067



Rümeysa Çelik

Bölgesel Analiz Topluluğu

Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ


Yorumlar

Popüler Yayınlar