AMERİKAN DEVRİMİ
Amerikan Bağımsızlık Savaşı,
1775–1783 yılları arasında Birleşik Krallık ve Kuzey Amerika’daki On Üç Koloni
arasında geçen ve 1787’de Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulmasıyla
sonuçlanan savaştır. Amerikan Devrimi olarak da bilinir. Aslında savaş tam bir
bağımsızlık mücadelesi olarak başlamamıştır. Savaş İngiltere’nin yedi yıl
savaşları sonucu harcadığı paraları tekrar kazanabilmek adına Amerika’da
bulunan kolonilere ağır vergiler yüklemesiyle başlar.
1775 tarihinde Philadelphia’da II.Amerikan Kongresi
toplanmış ve yayınlanan bir bildiri ile
bağımsızlık mücadelesi resmen başlamıştır. Yaklaşık altı yıl süren zorlu
savaşlardan sonra Amerikalılar galip gelmiş ve 4 Temmuz 1776 tarihinde
bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bağımsızlık mücadelesi sonrasında
ingiltere, Amerika ile olan ticari ilişkilere yasaklama getirmiş, tedavüldeki
altının yetersiz oluşu, köylülerin ürünlerini satacağı Pazar alanlarının
sınırlı oluşu, ağır iklim koşulları ve yeni kurulan devletin resmi parasının
olmayışı Amerikalılar için ekonomik hayat güçleşmiştir. Bu dönemde bazı
eyaletlerce para basılsa da, tüccar ve bankacıların yeterli desteği
göstermemesi üzerine başarı sağlanamamıştır. Ayrıca ekonomik hayattaki bu
güçlükler devlet idaresini zorlaştırmış ve bağımsızlık mücadelesi nedeniyle
alınan borçların geri ödenmesi ise yeni vergilerin yürürlüğe konulmasını
gerektirmiştir. Bu durum da yeni isyanlara sebep olmuştur. Yönetimin halka ağır
vergiler yüklemesi neticesinde birçok vergi isyanı başlamış ve bu isyan
hareketleri çok önemli toplumsal dönüşümlere sebep olmuştur. Ağır, haksız ve
adaletsiz vergiler tahammül edilemez boyutlara ulaştığında halkın vergilere
karşı aktif direnişi başlamış ve Amerikan tarihinde olduğu gibi bir devletin
bağımsızlık mücadelesinin temelini oluşturabilmiştir. Amerika kıtasında
yasayanlar Avrupa’daki aydınlanma hareketinden etkilenmişlerdi ve bu yeni
esaslara göre yaşamlarını kurmak istediler. 1776’da özgürlük ile eşitliğin
dokunulmaz ve kutsal insan hakları olduğunu ilan ettiler ve kurdukları devleti
bu temele dayandırdılar. Ancak tarım yaptıkları geniş topraklarında zenci
köleleri de çalıştırmaya devam ettiler.115 Amerikan Bağımsızlık Savaşı; güneyin
insanlarını kuzeye, doğudakileri batıya yaklaştırmış ve insanlar birbirini
tanımışlardır. Boston’da bulunan koyu mutaassıp bir kişi, Virginia’da İngiliz
kilisesine sadık kalmış olan bir kişinin insan suratlı bir şeytan olmadığını
öğrenmistir.116 Amerikalılar, bağımsızlıklarını ilkelerinden hiç ödün vermeden
kazanmışlardı.
Mücadelenin en karanlık
günlerinde bile herhangi birine vergi ödemeyi reddetmişlerdi. Amerika
kongresinin bastığı kâğıt parayı kimse altını çevirmeye kalkışmadı ve bu güven
ortamında devrimin harcamaları bu kâğıt parayla karsılandı.117 Devrim öncesinde
Amerikan kolonilerinde yasayanlar, Britanya tarihini kendi tarihleri olarak
benimsemişlerdi. Devrimden sonra 13 koloni arasında ulusal bir kimliği
pekiştirebilmek için özgün bir Amerikan geçmişine gerek olduğu yavaş yavaş
anlaşıldı. Yeni ders kitapları, bu yöndeki ilk girişimi temsil etmekteydi.
George Bancroft gibi tarihçilerin eserlerinde, Amerikalılara yaptıklarından
gurur duyulacak bir ulusa mensup oldukları fikri aşılanıyordu: Onlar,
Avrupa’daki kokuşmuş yaslı toplumu bırakıp bu vahşi topraklara medeniyet
getirmişti; ataları, kendi ayakları üzerinde durma, dürüstlük, hürriyet gibi
değerleri geliştirmiş ve simdi bunlar bütün Amerikalıların mirası olmuştu. Bir
sonraki kuşağın “akılsızca yurtseverlik” diye küçümseyip bir kenara attığı şey,
o zamanlar ulusal kimliğin geçerli ve gerekli bir ifadesi sayılıyordu.118 Avrupa’da durmadan hükümetler devriliyor,
anayasalar değişiyor, diktatörler çıkıyor, akla hayale sığmayacak cinayetler
isleniyordu.
Fransız İhtilali’nin insan hakları ve demokrasi anlayışı
çeşitli ihtirasların elinde ikide birde oyuncak haline geliyordu. Bu gibi
krizlere ABD’de pek rastlamıyoruz. Aksine Avrupa’da demokrasi tehlikeye
düştükçe ABD koşup Avrupa’yı girdiği bataklıktan kurtarıyor. Iki büyük dünya
savası bunun sahididir.119 Ronald Steel’in yazdığına göre; bazı insanlarda
dünyayı daha mutlu, daha düzenli kılma ve onu bize yaraşır duruma getirme
isinin ABD’ye düstüğü inancı vardır. Amerika, insanlığın çehresini değiştirmeyi,
ona yeni bir yüz ve biçim vermeye çalısmaktadır. Daha 1765’te John Adams:
“Amerika’nın kuruluşu, Tanrı’nın hala tutsaklık durumunda bulunan insanlığı
aydınlatıp ve zincirlerinden kurtarmak yolunda taşıdığı bir niyet gibidir.”
Herman Melville ise şöyle diyordu: “… ve biz Amerikalılar, apayrı bir ulusuz,
zamanımızın İsrail’iyiz, dünya özgürlüklerinin temel direğini biz
tutuyoruz.”120 Ancak günümüzde Afganistan ve Irak işgalleriyle Amerika,
insanlığı savaşlara ve felaketlere sokmaktadır.
Kızılderililerin kolonizasyon hareketine karsı ciddi bir engel
oluşturmayacak kadar sayıca az ve medeniyetçe geri olmaları, beyaz göçmenler
için bir şans olmuştur. Zaman zaman kolonizasyonu geciktirdilerse de hiçbir
zaman bu hareketi durduramadılar.121 Fransızların kışkırtmasıyla Ottowa
kabilesinin sefi Pontiac yönetiminde yerliler ayaklandı. Karakollar ele
geçirildi, kolonlar öldürüldü ve ayaklanmayı bastırmak için düzenli İngiliz
birliklerinin müdahalesi gerekti.122 Amerikalıların Kızılderilileri öldürerek
sayılarını azaltması, zencileri köle olarak alıp satması, insan hakları ve
özgürlüklerden bahseden sözleriyle çelişmektedir. 13. Asırda İngiltere’de
başlayan anayasal süreç, Avrupa kıtasında değişik formlar aldıktan sonra, koca
bir okyanus açarak Kuzey Amerika kıtasına ulaştı. Burada özellikle Avrupa
ülkelerinden göç eden ve aydınlanma düşüncesine sahip insanlar arasında hem
güçlendi hem de değişik biçimler aldı. Bağımsızlık, özgürlük, eşitlik gibi
kavramlar 13 kolonide iyice yerleşti. 18. Asır sonlarında Batı Avrupa’ya döndü
ve Fransız Devrimi’ne yol açtı. Milliyetçilik ve demokrasi fikirleri dönemin
Endüstri Devrimi ve Emperyalizm ile körüklenerek Batı’dan doğuya doğru
ilerleyip Osmanlı toprağından geçerek yayıldı.123
18.asrın sonlarına doğru Yeni
Dünya’da 1873’te yapılan Versailles Antlaşması ile Amerika Birleşik Cumhuriyeti
tarih sahnesine çıkarken, Osmanlı imparatorluğu çoktandır gerileme devrine
girmiş bulunuyordu.124 Amerika Kıtası’nın keşfiyle dünya ekonomisi nakdi
mübadelenin yoğunlaşmasına doğru önemli bir gelişme göstermiştir.
Piyasaya yönelen kıymetli
madenler özelikle gümüş, satın alma gücünü destekleyerek talebi yükseltiyor ve
böylece fiyatlarda bir kıpırdanmaya yol açıyordu. Batı’nın yükselen satın alma
gücü ile fiyatların yükselme eğilimi nakit sağlamada önemli darboğazlarla
karşılasan ve fiyat yapılarındaki farklılıktan dolayı piyasadaki altın ve
gümüşü Mısır’a ve doğuya kaptıran Osmanlı ülkesinde, daha şiddetli bir para
darlığı yaratmıştır. Bu darlık 1683’den sonra mali baskıların şiddetlenmesi ile
ekonomideki nakdileşmeye doğru olan eğilimi güçlendirmistir.125 Osmanlı Devleti
üzerinde zamanla giderek artan Amerikan etkisinin oluşmasında 19. Asırda rol
oynayan iki kurumdan birisi “Amerikan donanması” diğeri de “Amerikan
misyonerleri” olmuştur. Donanma için sert yüzü ve soğuk yanıydı. Bir de sıcak
yüzü, sempatik, insancıl görünümlü bir mekanizma olan misyonerlik vardı.
Misyonerlik birçok açıdan donanmadan daha avantajlı idi. Örneğin maddi açıdan;
Akdeniz’de dolaştırılacak bir firkateynin yıllık masrafı 80.000 dolarken, bir
misyoner ailesinin yıllık gideri 1.000 doları bulmuyordu.126 Amerikan
ideolojisine hâkim olan ana faktör kendi Hristiyanlık değerlerini dünyaya
yaymak olduğu için misyonerlik bizzat devlet eliyle icra edilmiştir. Ayrıca
Hristiyanlığın doğduğu toprakların Osmanlı hâkimiyetinde bulunması ABD nezdinde
Osmanlı Devleti’ni önemli kılmıştır. ABD’nin kurulusuyla birlikte “İnsan
Hakları Beyannamesi” ilan edilerek demokratik bir rejim kurulmuş ve Avrupa’ya
hem örnek ve hem de O’na karsı bir denge unsuru olmuştur. Avrupa kültür ve
medeniyeti artık yeni bir yayılma alanı bulmuştur. Ancak ne yazık ki insan
hakları, eşitlik, adalet ve hürriyet gibi kavramlar; hiçbir zaman zenciler,
Kızılderililer ve sömürgeleştirilen halklar için geçerli olamamıştır. ABD’nin
kurulusunun sonuçlarını söyle özetleyebiliriz: insan Hakları Beyannamesi ilan
edilerek demokratik bir rejim kurulmuş ve Avrupa’ya örnek olmuştur. Avrupa
kültür ve medeniyeti yeni bir yayılma alanı bulmuştur. Göçler sonucunda
Avrupa’da işsizlik azalmış, siyasi ve dini kavgalar önemini kaybetmiştir. ABD,
artık Avrupa’ya karsı Bir denge unsuru olmuştur.
KAYNAKÇA
https://websitem.karatekin.edu.tr/user_files/cezikoglu/files/20191029_3f590d8cab4a45
f09c0aba253e395ba3.pdf
https://search.app.goo.gl/qXidb7v
https://search.app.goo.gl/FTXFy7Y
https://search.app.goo.gl/rMWX6WU
EDANUR AYDIN
BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
Yorumlar
Yorum Gönder