UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI’NI REALİST VE KONSTRÜKTİVİST TEORİK ÇERÇEVEDE ANALİZ ETMEK
Konstrüktivizm uluslararası ilişkilerde temel olarak
neorealizmin ve neoliberalizmin ön gördüklerinin aksine nasıl sosyal biçimde
inşa edildiğini gösterir. Bu biçimlendirmeler tekrarlayan şekilde sosyal
uygulama ve etkileşim süreçleri tarafından yeniden biçimlendirildiği anlamına
gelmektedir.
Alexander Wendt, bu teorinin süre geçtikçe çoğalarak kabul
gören iki temel ilkesini insan birlikteliklerinin yapılarının maddi güçlerden
ziyade öncelikle paylaşılan fikirler tarafından belirlendiği ve amaçlı
aktörlerin kimliklerinin ve çıkarlarının doğa tarafından verili olmaktan ziyade
bu paylaşılan fikirler tarafından inşa edildiği” olarak tanımlamaktadır. Bu,
konstrüktivistlerin uluslararası politikada “baştan aşağı fikirler” değil de
maddi ve düşünsel faktörler tarafından uygulana gelmiştir.
Uluslararası ilişkilerin yalnız olarak güç politikalarından
değil de eş zamanlı olarak fikirlerden de etkilendiği düşüncesi kendilerini
inşacı teorisyenler olarak belirten Yazarlar tarafından paylaşılmaktadır. Bu
tutuma göre uluslararası politikanın temeli sosyaldir ve devletlerin sosyal
etkileşimlerindeki değişikliklerin daha fazla uluslararası güvenliğe doğru
temel bir değişim getirebileceğini savunmalarına yol açmaktadır.
Rusya Federasyonu 500 yıldır “halk- iktidar- dost-düşman”
olarak tanımlayabileceğimiz bir piramit şeklinde süregelmiştir.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu
bağımsızlığını kazanan Ukrayna birçok açıdan Rusya ve Batı ülkeleri arasında
hegemonya çekişmesine sahne olmuş coğrafi olarak büyük bir fay hattında
bulunmaktadır. Dinyeper nehrinin doğusu ve batısı bu bölünmüşlüğü aynı zamanda
simgelemektedir. Dinyeper nehrinin doğusu etnik açıdan Rus, dini açıdan
Ortodoks kilisesinin etkisi altındayken, batı tarafında ise dinsel açıdan
Katoliklik ve Ukrayna etnik kimliğinin hakimiyeti bulunmaktadır. Rusya’nın
tarihsel doğuşunu simgeleyen Kievan Rus devleti Kiev’de tarih sahnesine
çıkmıştır. Ancak Ukrayna tarih anlatısı açısından ise Kievan Rus bir Ukrayna
devleti olarak hikayeleştirilmektedir.
Dolayısıyla, Ukrayna birbiriyle çekişme halinde olan tarihsel hikâyelere
(anlatılara) sahiptir (Kappeler, 2014, s. 112-115). Rusya açısından Rus
devletinin doğduğu bölge Moskova’nın tarihsel olarak hegemonya kazanmasından
önceki Rusların ata yurdudur. Putin’in deyişiyle Rus İmparatorluğu’nun
çekirdeğidir. Ukrayna Rus tarih anlatısında ‘Küçük Rusya’ olarak görülmektedir.
Başka bir deyişle, Büyük Rusya, Beyaz Rusya ve Küçük Rusya birbiriyle bütünleşmiş
farklı bölgelerde yaşayan Rus halkının parçalarıdırlar. Rus tarih anlatısında
Büyük Rusya, bir tarz Rusçanın köylü lehçesini konuşan Ukraynalılara medeniyet
getirmiştir (Kappeler, 2014, s. 110). Ukrayna tarih hikâyesine göre ise Kievan
Rus Rusya’dan bağımsız olarak ortaya çıkmış bir Ukrayna devletidir. Ruslar
Ukrayna milliyetçi tarih hikâyesinde Ukrayna’nın sınırlarının üstünde Doğu
Avrupa’nın Kuzey ormanlarından ortaya çıkmış Fin-Ugor ve Slav elementlerinin
karışmasıyla oluşmuş ayrı bir millettir
Holodomur’un dışındaki çekişmeli bir diğer tarih anlatası
ise II. Dünya Savaşı’nın değerlendirilmesiyle ilgilidir. İkinci Dünya Savaşı
Sovyetler Birliği için Büyük Vatanseverlik Savaşı olarak değerlendirilirken
Ukrayna milliyetçiliği için ise Ukrayna’nın Sovyet yönetimine karşı Kurtuluş
Savaşı olarak algılanmaktadır. Stepan Bandera yönetimindeki Ukrayna Milliyetçi
Örgütü ve bir diğer milliyetçi yapılanma olan Ukrayna İsyancı Ordusu, Sovyetler
Birliği’ne karşı Batı Ukrayna’da savaşmıştır. Nazilerle iş birliği yapan
Ukrayna milliyetçileri Batı Ukrayna’daki Yahudi ve Polonyalı topluluklara karşı
da etnik temizlik hareketlerine girişmişlerdir. Günümüzdeki Putin rejiminin Ukrayna’yı
Faşistlikle suçlamasının tarihsel kökeni aslında İkinci Dünya Savaşı’na kadar
uzanmaktadır. Ukrayna Milliyetçi Örgütü’nün lideri Bandera ve Ukrayna İsyancı
Ordusu’nun lideri Shukhevych günümüzdeki Ukrayna rejimi tarafından kahraman
olarak değerlendirilmekte, hatta itibarları iade edilmektedir (Chaharnyi,
2021).
Sovyet mirası bakımından bir diğer önemli mevzu ise hiç
şüphesiz Rusçanın Ukrayna’da yaygın kullanımı meselesidir. Aslında her ne kadar
Ukrayna milliyetçi tarih hikâyesi reddetse de Sovyetler 1930’lara kadar
Ukrayna’da ciddi bir ulus inşası sürecine girişmiştir (Gorenburg, 2003; Martin,
2001; Hirsch, 2005; Dinç, 2022). Her ne kadar Stalin döneminde 1930’lu yıllarla
beraber Sovyet ulus inşasının azınlıksever politikaları kısmi olarak budansa
dahi, Sovyet tarzı bir ulus inşası Ukrayna’da da uygulanmıştır. Ukrayna dilinde
ilkokuldan üniversiteye, tiyatrodan bilimsel akademik birimlere kadar kültürel
anlamda çok kültürcü politikalar hemen her boyutuyla Ukrayna ulus inşası
yaratmada kullanılmıştır. Ancak Ukraynalıların kazandığı yoğun kültürel
hakların ve/veya kültürel milliyetçilin sınırı politik milliyetçiliğin alanına
kadardır. Sovyetler Birliği’nde resmi uluslar politikası dışındaki alternatif
bir politik söyleme eklemlenmiş milliyetçilik yasaklanmış durumdaydı.
Dolayısıyla Ukrayna milliyetçiliğinin anti-Rus elementleri Sovyetler Birliği
boyunca tarihsel hikâyeleştirmelerde sürekli baskılandı. Bunun dışında Sovyet
karşıtı tehdit oluşturabilecek Ukrayna milliyetçiliği yurt dışında bile
cezalandırılıyordu. Örneğin Stepan Bandera KGB tarafından 1959 yılında Batı
Almanya’da zehirlenerek öldürüldü.
Ukrayna dilinin kültürünün gelişmesine yönelik tüm Sovyet çabaları,
Ukrayna’nın Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne birlik statüsünde kabulü ve Sovyet
Cumhuriyeti olmanın yarattığı maksimum yerel (titular) haklara sahip olunması
yine de Ukrayna dilinin Rus dili karşısında geri plandan kurtulmasını
sağlamadı. Rusça Ukrayna’da da kamusal alanda lingua franca konumuna erişti.
Doğu Ukrayna’nın ve Kiev’in hemen her yerinde Ukraynalılar Rusça üzerinden
iletişim kuruyordu ve kurmaktadırlar. Batı Ukrayna’da bile yaygın şekilde Rusça
kullanılıyordu. Yani Sovyet ulus inşası modeli sonuç olarak Ukraynacayı
Ukrayna’da konuşulan yaygın bir dil haline getirememiş ve Rusça dili Ukrayna’da
çok güçlü hegemonya sağlamıştı (Gorenburg, 2006, s. 273-304). Bu açıdan
bağımsızlık kazanıldıktan sonra milliyetçileşen (nationalizing) devletler
listesine Ukrayna da eklendi (Brubaker, 2011). Ukraynacanın Ukrayna’da kamusal
alanda yaygınlaşması için Rusça’nın sınırlandırılmaya çalışıldığı bir atmosfer
diğer bağımsız birlik cumhuriyetlerinde olduğu gibi Ukrayna’da da dilsel
politikaları belirledi (Brubaker, 2011). Bu durum Rusya-Ukrayna gerilimi
arttıran bir başka boyut halini kazandı. Tüm bu tarihsel arka plan üzerinden
Sovyetler Birliği’nin birçok sebeple beraber dağılması ve bu sebeplerden birisi
olan milliyetçi seferberliğin (mobilizasyon) Baltıklardan başlayarak diğer
birlik devletlerine yayılması 1991 yılında bağımsız Ukrayna Devleti’nin
kurulmasına yol açtı (Beissinger, 2002).
Rusya, sadece bölgesinde değil de kendisine oldukça uzak
mesafedeki ülke yani Suriye’de de etkin bir politika izlemeye çalışmaktadır.
Buna bağlı olarak Rusya’nın, Ukrayna ile yaşadığı siyasi krizin gelmeden
duyulduğu aslında tahmin etmesi çok da zor olmayan bir durumdur. Öncesinde
Gürcistan
Müdahalesi ile Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını
tanıması, Kırım’ı ilhak etmesi ve Suriye’de aktif olarak rejim ve rejim
unsurlarını desteklemesi, Rusya’nın ileride yapacağı hamlelerin habercisi
olarak görmemizi sağlar.
Yeni dönemde güçlü bir otokrat lider olan Putin ile Rusya
hızla ilerleme kaydetmiştir. Soğuk Savaş’ın bitmesi ile birlikte dünyada oluşan
yeni düzenin değişmesi sürecinde kendisi için olumlu gördüğü fakat diğer
ülkeler bakımından tehdit sayılabilecek adımlar atarak bölgesel ve küresel bir
güç olduğunu göstermeye çalışmıştır. Bu duruma Bu duruma Batılı ülkelerin ABD
ve Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü/North Atlantic Treaty Organization (NATO)
liderliğinde sessiz kaldıkları söylenemez. Haliyle aynı Soğuk Savaş zamanında olduğu gibi Rusya’ya
karşı çevreleme ve sınırlandırma politikaları yürütülmeye başlanmıştır. Lakin
Rusya’nın Kafkasya, Ukrayna ve Suriye başta olmak üzere şu ana kadar yürütmüş
olduğu yayılmacı temelli politikalarla kendisine karşı uygulanan bu
stratejileri boşa çıkarmaya çalıştığı ve oldukça başarılı bir politika
yürüttüğünü de görebiliriz.
Rusya’nın yakın çevresindeki ülkelerin, Avrupa Birliği (AB)
ülkeleri ve ABD tarafından desteklenerek, onlarla ekonomik ve askeri alanlarda
iş birliğine gidilmesi, Batı ile Rusya arasındaki gerilimin iyice artmasına
neden olmuştur. Bu durum eş zamanlı olarak, son dönemlerde yeniden karşımıza
çıkan barışa dayalı uluslararası sistem olan idealizmin sorgulanması anlamına
gelmektedir. AB Rusya için “havuç-sopa” metaforunu uygulamaya kararlı. AB
liderleri belki de uzun süre sonra ilk defa aynı megafondan konuşabilir duruma
geldiler.
Uluslararası sistemdeki tek kutuplu yapılanma ve buna bağlı
yeni gelişmeler, mevcut sisteme kıyasla iki kutuplu dünyanın daha dengeli
olduğu görüşünü bir anlamda haklı çıkarmıştır. Habermas (2007, s. 109-110)
tarafından da belirtildiği üzere; ABD hükümetinin 2002 yılında açıkladığı
Ulusal Güvenlik Stratejisi ve 2003 yılı Mart ayında Irak’a girmesi bu dengenin
bozulduğunun en önemli göstergesi sayılabilir.
Önceki dönemlerde örneğin Napolyon savaşında Rusya savunma
yaptığını diğer ülkelere kabul ettirmiştir. Şimdiki dönemde ise aynı politikayı
Ukrayna üzerinde de izlemek istemiştir. Fakat Rusya ile Ukrayna savaşında
Ukrayna savunma durumunda olduğunu tüm ülkeler resmen izlemiştir dolayısıyla bu
tutumunda Rusya Devlet Başkanı Putin
başarısız olmuştur. Bu sebebiyle birlikte eğer Ukrayna devletine Batılı
ülkelerden yardım gitmemesi için Putin her konuşmasında “kırmızı çizgilerimiz”
diyerek Batılı devletleri tehdit etmek istemiştir. Kırmızı çizgiler ise başka egemen devlet için geçerli olamaz. Bu
durum uluslararası ilişkiler disiplinine aykırıdır. Putin açtığı savaş ile
beraber Ukrayna’nın egemenlik haklarını ihmal etmiştir.
Birçok çalışmada değinildiği gibi Rusya-Ukrayna krizine
tarihi açıdan bakıldığında, çok uzun bir süre birlikte yaşayan bu Slav
toplulukların gerek Çarlık döneminde gerekse Sovyetler Birliği döneminde
Rusların egemen olduğu bir tablo görülmektedir. Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla Ukrayna’nın da diğer ülkeler gibi bağımsızlığını ilan etmesi,
Rusya devleti ve toplumunda düş kırıklığına neden olmuştur. Bu durum sadece
Ruslar için değil, Rusya’nın Ortodoks Slav dünyası liderliğine inanan bir kısım
Ukraynalı için de geçerlidir. Ancak toplumun geri kalanı için Ukrayna dili ve
Avrupa’ya yakınlığı ile Ukrayna, bağımsızlığı çoktan hak etmektedir (Kapeler
(2014, s. 107). İşte bu noktada hegemonik olarak Rusya’nın merkeziyetçi
yaklaşımı, Askeri Doktrine de yansımıştır. Rusya’nın Askeri Doktrininde Rusya
Federasyonu sınırlarına NATO unsurlarının yaklaşması Rusya tarafından tehdit
olarak görülmektedir. Dolayısıyla Rusya, kendine sınır olan siyasi kriz
yaşadığı Ukrayna’da NATO unsurlarına sıcak bakmamıştır.
Bu kapsamda Rusya-Ukrayna Savaşı sadece iki ülkeyi
ilgilendiren bir durum değildir. Bu savaş uluslararası boyutları olan bir
çekişmenin yaşandığı tablo şeklinde okunabilir. Bu tablonun ortaya çıkmasında
Rusya kadar ABD ve AB liderliğinde Batılı ülkelerinde payının olduğu açıktır.
Aslında Rusya’nın Gürcistan ve Suriye politikalarına AB, NATO ve ABD’nin
karşılık vermesi beklenirken Ukrayna geriliminin ortaya çık(arıl)ması hem
Rusya’nın gücünü pekiştirmesi bakımından hem de belirtilen küresel güçlerin
rövanşı alması yönünden bir fırsat olarak görülmektedir. Dolayısıyla Ukrayna
krizi başka bölgesel ve küresel krizlere de sebep olabilecek bir potansiyel
taşımaktadır. Her iki tarafın boğazlar üzerindeki beklentileri buna örnek
olarak gösterilebilir. Ancak şimdilik Türkiye’nin yürüttüğü dengeli
politikalara bağlı olarak bu beklentiler karşılık bulmuş görünmemektedir.
Mevcut durumda Rusya’nın yürütmüş olduğu politikaların ve Rusya-Ukrayna
Savaşı’nın, uluslararası ilişkilerin gelmiş olduğu noktayı gözler önüne sermesi
bakımından son derece önemli olduğu düşünülmektedir. Ancak bugünkü ortamın
oluşmasına katkıda bulunan AB ve ABD gibi küresel güçleri de unutmamak gerekir.
Soğuk Savaş sonrası uluslararası ilişkilerin sağlıklı yürütülememesi, idealist
politikaların sadece söylemde kalması, bugüne kadar Batı’nın uluslararası
hukuku önemsemeyen ve ağırlıklı olarak yalnızca ulusal çıkarları ekseninde
hareket etmesi krizin çözümünü zorlaştırmıştır.
https://www.bbc.com/turkce/topics/cy0ryl4pvx6t
https://dergipark.org.tr/tr/pub/erciyesakademi/issue/72599/1143475
https://dergipark.org.tr/tr/pub/diclesosbed/issue/76043/1203938
https://avesis.yyu.edu.tr/yayin/6aa59597-a26d-47ee-97a4-01c5bc6dcc90/rusya-ukrayna-savasi-uzerinden-uluslararasi-sisteme-dair-bir-degerlendirme
Yorumlar
Yorum Gönder