PORAJMOS; ROMAN SOYKIRIMI



Romanlar (Çingeneler) Kuzey Hindistan'ın Pencap bölgesinde göçebe bir halk olarak ortaya çıkmış ve MS 8-10. yüzyıllar arasında Avrupa'ya girmişlerdir. Avrupalılar yanlışlıkla Mısır'dan geldiklerine inandıkları için onlara "Çingene" diye hitap edilmiştir. Bu azınlık, "kabileler" veya "milletler" adı verilen farklı gruplardan oluşuyordu.Dünya Savaşı sırasında Almanya ve Almanya tarafından işgal edilen ülkelerdeki Romanların çoğu Sinti ve Roman aile gruplarına mensuptu. (Sinti, roman halklarından,Orta Avrupa ve İtalya'da yaşayan gruba verilen isimdir. Daha doğrusu, kendilerinin kendilerine vermişlerdir. Topluluğun erkeklerine, halkın geneline dendiği gibi sinti; kadınlarına ise sinteza denir.)Her iki grup da Sanskritçe'ye (Hindistan'ın klasik dili) dayanan Romani adlı ortak bir dilin lehçelerini konuşuyordu. "Roman" terimi hem Sinti hem de Roman gruplarını kapsar hale gelmiştir, ancak bazı Romanlar "Çingene" olarak bilinmeyi tercih etmektedir. Bazı Romanlar Hıristiyan, bazıları ise Müslüman olup İran, Küçük Asya ve Balkanlar üzerinden yaptıkları göçler sırasında din değiştirmişlerdir.Yüzyıllar boyunca Romanlar Avrupa'da hor görülmüş ve zulme uğramıştır. Çingene kelimesinin Almanca karşılığı olan Zigeuner, dokunulmaz anlamına gelen Yunanca bir kökten türemiştir. Birçok Roman geleneksel olarak zanaatkar olarak çalışmış ve demircilik, ayakkabıcılık, kalaycılık, at tüccarlığı ve alet yapımcılığı yapmıştır. Diğerleri ise müzisyenler, sirk hayvanları eğitmenleri ve dansçılar gibi sanatçılardı. 1920'lere gelindiğinde çok sayıda Roman esnaf da vardı. Alman posta servisinde çalışanlar gibi bazı Romanlar devlet memuruydu. Gerçek anlamda göçebe olan Romanların sayısı 1900'lerin başlarında pek çok yerde azalmaya başlamıştı, ancak yerleşik Romanlar olarak adlandırılan pek çok kişi mesleklerine bağlı olarak mevsimsel olarak yer değiştiriyordu.1939 yılında yaklaşık 1 ila 1,5 milyon Roman Avrupa'da yaşamaktaydı. Tüm Avrupalı Romanların yaklaşık yarısı Doğu Avrupa'da, özellikle de Sovyetler Birliği ve Romanya'da yaşamaktaydı. Macaristan, Yugoslavya ve Bulgaristan'da da büyük Roman toplulukları vardı. Savaş öncesi Almanya'da çoğu Alman vatandaşlığına sahip olan en fazla 35.000 Roman vardı. Avusturya'da ise yaklaşık 11,000 Roman bulunmaktaydı. Batı Avrupa'da nispeten az sayıda Roman yaşamaktaydı.

Savaş öncesi Almanya'da ve tüm Avrupa'da Romanlara (Çingenelere) yönelik zulüm, Münih kentinde Romanlara yönelik polis eylemlerini koordine etmek için bir ofis kurulmasından önce başlamıştır. Bu ofis, diğer Alman eyaletlerindeki Roman ve Sinti'lere ilişkin verileri de içerecek şekilde büyüyen merkezi bir Roman kaydı oluşturdu. Nazilerin 1933 yılında iktidara gelmesinden sonra Almanya'da polis Romanlara karşı Nazi öncesi mevzuatı daha sıkı bir şekilde uygulamaya başladı.  Naziler Romanları "yabancı kanı" taşıyan kişiler olarak tanımladı. Nazilerin temel kaygılarından biri, "Çingene" olarak etiketledikleri tüm Romanları sistematik olarak tanımlamaktı. Bu nedenle, Roman nüfusuna sistematik zulüm uygulayabilmek için "Çingene" tanımının yapılması şarttı. Naziler bunu yapmak için öjenik olarak da bilinen "ırksal hijyen" [Nazi öjeniği (Almanca: Nationalsozialistische Rassenhygiene, "Ulusal Sosyalist Irk Hijyeni", aynı zamanda "Erbpflege Öjeniği" olarak da bilinir.)  Nazi Almanyası'nda sağlıklı unsurlarının çoğaltılması, sağlıksız unsurlarının ise azaltılması yoluyla insan soyunun geliştirilmesini amaçlayan politikalar toplamıdır.] yöntemine başvurdu. Bu sözde bilimi kullanarak, fiziksel özelliklere göre kimin Roman olduğunu belirlemeye çalıştılar.

Romanlar, 1935 yılında yasaların kabul edilmesinden kısa bir süre sonra Nürnberg Irk Yasalarına tabi oldular. Ayrıca Kalıtsal Olarak Hastalıklı Nesillerin Önlenmesi Kanunu ve Tehlikeli Alışılmış Suçlulara Karşı Kanun'a da tabi tutuldular. Devletin dikkatini çeken birçok roman kısırlaştırılmak zorunda kalmıştır.

Tuebingen Üniversitesi'nde doktor olan Dr. Robert Ritter, Romanlar üzerine yapılan çalışmaların merkezi figürü haline gelmiştir. Uzmanlık alanı suç biyolojisiydi; yani suç davranışının genetik olarak belirlendiği fikriydi. Ritter 1936 yılında Sağlık Bakanlığı'na bağlı Irksal Hijyen ve Demografik Biyoloji Araştırma Merkezi'nin müdürü oldu ve Romanlar üzerine ırksal bir çalışma başlattı. Ritter, genellikle polisle işbirliği yaparak Almanya'da yaşayan Romanların yerlerini tespit etmeyi ve ırksal tiplerine göre sınıflandırmayı üstlendi. O dönemde Almanya'daki Roman ve Sinti nüfusunun 30.000 civarında olduğunu tahmin etmiştir. Çalışmasının sonunda Ritter, Romanların Hindistan kökenli olmalarına ve bu nedenle de 1936'da Nazilerin Almanya'daki tüm polis gücünü SS şefi ve Alman polis şefi Heinrich Himmler'in altında merkezileştirdiklerini açıkladı. Sonuç olarak, Romanlara yönelik polis politikası da merkezileştirildi. Himmler, Çingene İşleri Merkez Ofisi'ni Münih'ten Berlin'e taşıdı. Berlin'de, Çingene Sorununun Bastırılması için Reich Merkez Ofisi'ni kurdu.1936 yılında Romanların seçme hakları tıpkı Yahudilere olduğu gibi ellerinden alındı ve 5 Temmuz 1936'da Alman İçişleri Bakanlığı "Çingenelerle mücadele" adıyla bir genelge yayınladı. Bu genelge uyarınca genel bir "Çingene taraması" başlatıldı. Berlin kanalizasyonu yakınlarındaki Marzahn'da bir Çingene kampı kuruldu ve toplama kampı olarak işlev kazandı.8 Aralık 1938'de Nazi Partisi şefi Heinrich Himmler'in çıkardığı genelge ile Çingeneler Avusturya'daki Daçau, Sachsenhausen, Buchenwald, Lackenburg gibi toplama kamplarında gözaltına alındı ve 2. Dünya Savaşı yıllarında farklı ülkelerdeki gettolara ve gaz odalarına sürüldüler.

Romanlar ayrıca "asosyal" veya "mutat suçlu" olarak tutuklanıp toplama kamplarına gönderilmiştir. Almanya'daki hemen hemen her toplama kampında Roman mahkumlar vardı. Kamplarda tüm mahkumlar, kendilerini mahkum kategorisine göre tanımlayan çeşitli şekil ve renklerde işaretler takıyordu. Romanlar genellikle "asosyallerin" sembolü olan siyah üçgen yamalar takıyordu.



Romanlar, Nazi rejiminin (1933-1945) ve ortak rejimlerinin İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında zulüm ve cinayet için seçtiği gruplar arasındaydı. Sözlükte Romanlar aşağılayıcı bir şekilde Almanca'da Zigeuner, İngilizce'de ise "Gypsies" olarak anılmaktadır. Nazi rejimi altında Alman yetkililer Romanları keyfi gözaltılara, kısırlaştırmaya, toplama kamplarında zorla çalıştırmaya, sınır dışı etmeye ve 13 Ekim 1942'de çikarılan emirle toplu katliamlara maruz bıraktı. Ve savaş bittiğinde Alman yetkililer on binlerce Romanı Alman işgali altındaki Sovyetler Birliği ve Sırbistan topraklarında, binlercesini de Auschwitz-Birkenau, Chelmno, Belzec, Sobibor ve Treblinka kampları olmak üzere çeşitli toplama kamplarına gönderilen Alman ve Avusturya çingenlerinden yarıdan fazlası (yaklaşık 25 bin) öldürülmüştür. Belzec, Jasenovac kamplarındaki Balkan Çingenelerinin kaybı ise bunun çok daha ötesindedir. O dönemde Avrupa'daki Çingene nüfusunun 1 milyondan az olduğu düşünüldüğünde, 220.000 ila 500.000 arasında değişen çingene katliamının boyutları ortaya çıkmaktadır. Almanya'da ve Alman işgali altındaki topraklarda SS ve polis Romanları Bergen-Belsen, Sachsenhausen, Buchenwald, Dachau, Mauthausen, Mittelbau-Dora, Natzweiler-Struthof, Gross-Rosen ve Ravensbrück toplama kamplarına hapsetmiştir. Hem Büyük Alman İmparatorluğu hem de Genel Hükümet olarak adlandırılan Alman sivil makamları, Romanları hapsettikleri birçok zorunlu çalışma kampını yönetmiştir. Romanlara karşı işlenen suçlar, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki ilk on yıllarda tüm Avrupa'da kabul görmemiştir.

 Polonya'nın işgalinde Alman zaferinin kesinleşmesiyle , 30.000 Alman ve Avusturyalı Romanı Genel Hükümete sınır dışı etmeyi planlıyordu. Genel Hükümetin en üst düzey sivil işgal yetkilisi olan Genel Vali Hans Frank, 1940 baharında çok sayıda Roman ve Yahudi'yi Genel Hükümete kabul etmeyi reddederek bu planı engelledi. SS ve polis, Batı Almanya'daki Rhineland ve Württemberg'in yanı sıra Hamburg, Bremen ve çevresindeki kuzeybatı bölgelerinden yaklaşık 2.500 Romanı Genel Hükümet'teki Lublin Bölgesi'ne sürgün etti .Ve onları zorunlu çalışma kamplarına hapsetti. Yaşamak ve çalışmak zorunda oldukları koşullar birçoğu için ölümcül oldu. Hayatta kalanların akıbeti bilinmemektedir.

Savaştan sonra Romanlara yönelik ayrımcılık tüm Avrupa'da devam etti. Federal Almanya Cumhuriyeti mahkemeleri, 1943'ten önce Romanlara karşı alınan tüm önlemlerin, suç işleyen kişilere karşı meşru resmi önlemler olduğunu, ırksal önyargının yönlendirdiği bir politikanın sonucu olmadığını belirledi. Bu karar, hapsedilen, zorla kısırlaştırılan ve belirli bir suçtan ötürü Almanya'dan sınır dışı edilen binlerce Roman kurbanın tazminatının ödenmesine giden kapıyı etkili bir şekilde kapattı. Savaş sonrası polis yetkilileri, Büyük Alman İmparatorluğu'nda ikamet eden Romanların kayıtları da dahil olmak üzere, Nazi rejiminin araştırma dosyalarını devraldı ve polis tacizi ve ayrımcılığı devam etti . Ancak 1965'in sonlarında Batı Alman tazminat yasası, 1943'ten önce meydana gelen zulüm eylemlerinin ırksal saiklerle yapıldığını açıkça kabul etti ve çoğu Roman için bu haklara hak kazandı. Nazi rejimi altında çektikleri acı ve kayıplar için tazminat talebinde bulunmak. Bu zamana kadar hak kazananların çoğu çoktan ölmüştü. Mart 1982'de Federal Şansölye Helmut Schmidt, Alman Romanlarının soykırım kurbanı olduğunu resmen açıkladı.


KAYNAKÇA:

https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/artifact/chart-of-prisoner-markings?parent=en%2F6716

https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/persecution-of-roma-gypsies-in-prewar-germany-1933-1939?series=19

https://bianet.org/yazi/nazi-almanyasi-nda-roman-soykirimi-134801

https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/genocide-of-european-roma-gypsies-1939-1945?series=19


https://www.bbc.com/turkce/articles/cn0kndrg63yo


ALEYNA TANCAN 
BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLŞKİLER
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ


Yorumlar

Popüler Yayınlar