YEMEN'DE ZEYDİ İNANCININ SİYASİ DÖNÜŞÜMÜ VE HUSİ HARKETİ
Husiler (Arapça: ٱلْحُوثِيُّون; al-Ḥūthīyūn) ya da resmî adıyla Ensarullah (Arapça: أَنْصَار ٱللَّٰه; Anṣār Allāh), 1926’da Yemen’nin Sada kentinde doğan ve Zeydi inancının yani Şiiliğin bir kolunun dini lideri olan Bedrettin el-Husi’nin zamanla yanındaki tarikat mensubu üyelerinin büyümesiyle işin dini yönünün değişip siyasi yöne evrilmesiyle oluşan ve bununla ilgili olan bir harekettir. (Husiler Yemen’in kuzeyindeki Sada kentinde 1990'larda Mümin Gençler Hareketi olarak kurulan ve daha sonra Ensarullah Cemaati adını aldılar.) Bedrettin el-Husi’nin oğlu olan Hüseyin el-Husi, Yemen’in devlet başkanı Ali Abdullah Salih’in(Küçük Saddam) iç ve dış politikalarını eleştirdi ve 11 Eylül saldırıları ve Afganistan ve Irak’ın işgallerinden sonra Amerika’ya ağır eleştiriler yöneltti. Bu, Hüseyin el-Husi’yi, terörle mücadelesinde ABD ile işbirliği yapan Salih rejimi ile giderek artan bir şekilde karşı karşıya getirdi. Hüseyin el-Husi, tüm Müslümanları, sadece Zeydileri değil, Amerikan karşıtı emperyalizm için savaşmaya çağırdı. Cuma hutbelerinde anti-Amerikan ve anti-İsrail sloganları atmalarını ve sokak gösterileri düzenlemelerini sağladı. Bu gelişmeler Hüseyin el-Husi’yi, rejim için bir tehdit haline getirdi. 2004 yazında Salih rejimi, Hüseyin el-Husi için bir tutuklama emri çıkardı ve Hüseyin el-Husi, bu kararı temyiz etti. Böylece 2004’ten 2010’a kadar sürecek Husi ayaklanması başlamış oldu. Hüseyin el-Husi, rejim tarafından başlatılan bir askeri operasyonda kısa bir süre sonra öldürüldü ve Hüseyin el-Husi’nin kardeşi Abdulmelik el-Husi, 2006’da hareketin liderliğini devraldı. Artık Husiler meselesi, bir baba-oğul intikamına dönüşüyor ve daha sonrasında Husiler, bu baba-oğul davasını siyasi bir harekete dönüştürüp başta Filistin meselesi olmak üzere Arap Dünyası ve İslam Dünyasındaki tüm çetin, sıkıntılı sorunların hamiliğini, koruyuculuğunu üstlendi. Husiler, Batı Dünyası için ilk zamanlarında popüler bir grup olmasalar da Güneydoğu Asya’dan Kızıldeniz’e hatta Pasifik’ten bütün enerjiyi taşıyan gemilerin Babülmendep’ten geçmesi, Dünya petrolünün %18’inin aktığı, tankerlerin geçtiği ve Dünya deniz ticaretinin yaklaşık %20’sinin gerçekleştiği Babülmendep boğaz hattında yer alması ve başkent Sana’nın, yani Yemen’in başkentinin kontrolünü ellerinde bulundurmaları sebebiyle Husiler, Arap Dünyası ve İslam Dünyası’nda her daim bir hayli popüler olmuşlardır. Bu stratejik konumda olmalarından dolayı, zaman zaman bu gemileri durdurup hedef alıyorlar. Özellikle Gazze savaşından sonra, İsrail'e silah ve enerji taşıdığı gerekçeleriyle gemileri durduruyorlar; bu da Dünya deniz ticaretinin aksamasına neden oluyor, navlun maliyetleri artıyor ve gemiler, istemeden de olsa Güney Afrika'nın Ümit Burnu ucundan gitmesine ve petrol fiyatlarının artmasına yol açıyor. Örneğin, elektrikli otomobil üreticisi Tesla, parça eksikliği nedeniyle Almanya'daki üretimini askıya almak zorunda kaldı. Dolayısıyla, Husiler aslında çomak sokan ve ortalığı karıştıran bir grup olarak ortaya çıktı.
Suudi Arabistan’ın Yemen Politikası ve Husi Ayaklanması
Suudi Arabistan, güneyindeki Şii askeri gücünün ortaya çıkmasından rahatsızlık duyduğu için bu dönemde Salih rejimine finansal, lojistik ve hatta askeri yardım sağlamıştır. Anca Husi ayaklanması bastırılamadı ve Husiler gitgide kontrol ettikleri bölgeleri genişletmeye devam ettiler. Ayaklanma, 2010 Şubat’ında imzalanan ateşkes antlaşmasıyla sona erdi. Ateşkesten bir yıl sonra, Salih rejimine karşı sokak protestoları başladı. Husiler, bu dönemde rejimin zayıflığını kullanarak kontrol alanlarını genişlettiler. Salih, 2010’in Kasım ayında istifa etti. Salih’in yardımcısı Abdurabbu Mansur el-Hadi, geçici başkanlığı üstlendi. Husiler, Hadi tarafından oluşturulan Ulusal Diyalog Konferansı'na katılmış ancak Husiler, konferansın nihai anlaşmasını reddederek siyasi istikrarsızlığın devam etmesine neden olmuştur. Bu istikrarsızlıktan faydalanan Husiler, 2014 Eylül’ünde başkent Sana’yı el geçirdi. Hadi, başlangıçta gücünü Husiler ile paylaşarak iktidarda kalsa da yaklaşık beş ay sonra Sana’yı terk ederek geçici başkent Aden’e taşındı. Husiler ilerlemelerine devam etti ve kontrol alanlarını Aden’e kadar genişletti. Husilerin Aden şehrini ele geçirmesi ve Hadi’nin yemenden kaçması, baştan beri endişe duyan Suudi Arabistan’ı bir kere daha harekete geçirmeye yol açtı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararlar doğrultusunda, Husileri ortadan kaldırmak, etkisiz hale getirmek ve Yemen'den çıkarmak amacıyla uluslararası bir koalisyon kuruldu. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin liderliğindeki bu koalisyon, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne vekaleten görev verdi. Mart 2015'te Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Hadi'nin silahlı güçlerine hava desteği sağlayarak, özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından temin edilen hava desteğini sürdürdü. Ancak 2015’in yazına gelindiğinde, iç savaş büyük ölçüde çıkmaza girdi. Suudi Arabistan bu kadar güçlü olmasına rağmen, yıllar boyunca Yemen’i vurmasına, Hadi’nin silahlı güçlerini desteklemesine rağmen, 150.000’den fazla insanın açlıktan ölmesine rağmen, Husileri büyük bir ablukaya almalarına rağmen Husiler yenilmedi. Birleşik Arap Emirlikleri'nde de farklı bir durum gözlenmemiştir. Birleşik Arap Emirlikleri, ülkenin üçte birini kontrol altına almıştır. Sokotra adası ve ülkenin daha güneyindeki bazı bölgeler Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan tarafından paylaşılmış olsa da, 31 Milyon nüfuslu Yemen’in 21 Milyonunun yaşadığı Batı bölümü ve başkent Sana’da dahil olmak üzere birçok ülke tarafından de facto, fiilen kabul edilen Husilerin elinde. Suudi Arabistan’a diz çöktüren ve Birleşik Arap Emirliklerine meydan okuyan Husiler, siyasi varlığına kaleleri Babülmendep ve Sana’nın kontrolünü elinde tutarak devam ediyorlar. 2017'den itibaren Husiler, özellikle uzun menzilli füzeler ve insansız hava araçları ile Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni hedef alarak saldırılarını artırdı. Yedi yıllık iç savaş, Yemen halkı üzerinde büyük bir yıkım bıraktı. BM'ye göre, 2021'in sonuna kadar iç savaş nedeniyle üç yüz yetmiş yedi bin kişi yaşamını yitirdi. Bu trajik ölümlerin yüzde sekseninin temiz su yokluğu, açlık ve hastalıktan kaynaklanmıştır.
İran’ın Husi Desteği ve Uluslararası Tepkiler
Envanterinde başkent Sana'nın bin 600 km uzağındaki İsrail'i vurabilecek balistik füzeler ve silahlı insansız hava araçları bulunması, Husilerin elindeki Tufan, Burkan ve Kudüs füzelerinin İran yapımı silahları örnek alındığını; Husilerin 2004-2010 arasında altı yıl süren silahlı bir isyanı sürdürebilmesi, rejimi bir ateşkese zorlaması, 2011'den beri etkisini genişletmesi, 2015'ten itibaren Suudi Arabistan'ın hava desteğine dayanabilmesi ve 2017'den itibaren Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne karşı uzun menzilli füze ve İHA saldırıları başlatabilmesi, sadece Yemen'den elde edilen kaynaklarla mümkün görünmemektedir. Tüm bunlar ve ortak dini inanışlar Husilerin, İran destekli bir örgüt olduğunu göz önüne seriyor. Keza Yemen’in Devlet Başkanı Salih, 2008’deki bir New York Times röportajında kendisin bu desteği açıkladı. Yemen yetkilileri daha önce Amerikalı mevkidaşlarını, Husilerin İran ile bağlantılı olduğunu ve yardım istediği konusunda uyardı. 2019'da Suudi Arabistan'a yapılan saldırılardan birinin, İran'dan gelen bir denizaltı tarafından gerçekleştirilmiş olması gibi tüm bu durumlar İran’ın, Husilere verdiği desteği kanıtlar nitelikte ve günümüzde Batı merkezli araştırmalardaki kabul gören genel görüş, Husilerin İran’a bağlı olduğu yönündedir. Daha sonraki süreçte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 28 Şubat 2022'deki toplantısında, Husileri Yemen'de terör örgütü olarak ilk kez tanıdı. Birleşik Krallık tarafından Konsey'e sunulan tasarı, on beş üye arasında yapılan oylamada on bir oy alarak kabul edildi. İrlanda, Meksika, Brezilya ve Norveç oy kullanmaktan kaçındı. ABD tarafında, Biden yönetimi Trump döneminde terör örgütü olarak nitelendirilen Husi milislerini listeden çıkardı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, kararın, BM'nin insani yardım ajanslarının ve Kongre üyelerinin, bu sınıflandırmanın Yemenlilerin temel ihtiyaçlara, özellikle gıda ve yakıta erişimi üzerindeki olumsuz etkisi konusundaki uyarılarını dikkate alarak, Yemenlilerin erişimini daha da zorlaştırabileceği endişesiyle alındığını belirtti. Babülmendep, Arapça’da “Hüzün Geçidi” anlamına geliyor. İçinde hep savaşın olduğu, ticaretin engellendiği, gemilerin durdurulduğu, zaman zaman ortaya çıkan kan ve göz yaşı nedeniyle hüznün geçidi tabiri kelimenin tam anlamıyla manasını karşılıyor. Bu durum, deniz ticaretini etkileyerek ekonomik ve insani krizlere neden olmaktadır. Yemen'deki iç savaş, 10 yılda 150,000'den fazla ölüme yol açmış ve temiz su eksikliği, açlık ve hastalıklar nedeniyle ciddi bir insani krize neden olmuştur. Bu trajedi, bölgedeki siyasi, dini ve ekonomik çatışmaların karmaşıklığını göstermektedir. Gelecekte, uluslararası toplumun ve bölge aktörlerinin işbirliği olmadan, Yemen'deki krizin çözüme kavuşması zor görünmektedir.
KAYNAKLAR:
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/677954
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/794822
TAYYİP MİNSİN
BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
Yorumlar
Yorum Gönder