AVRUPA BİRLİĞİ MÜLTECİ VE SIĞINMACI POLİTİKASI
Yaşadığımız yüzyılın en büyük sorunlarından birisi zorla yerinden edilen insanların vermiş olduğu yaşam mücadelesidir. Meydana gelen ciddi göç dalgası hareketleri sadece göç edilen
ülke ve komşu ülkeleri değil, aynı zamanda bütün dünyayı etkilemektedir. Göçmen, sığınmacı
ya da yabancı nasıl tanımlandığı fark etmeksizin milyonlarca insan göç etmek durumunda
kalmıştır. Bu mühim meselede başta Türkiye olmak üzere Avrupa Birliği de aktif bir rol almış ve sorunları çözmek adına politikalar geliştirmişlerdir. Avrupa kıtasının kendisine
bakıldığında İkinci Dünya Savaşı'na kadar olan dönemde göç verdiği görülmekte ve göç eden
kitlelerle karşılaşması ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemde olmuştur. Büyük bir
savaştan çıkan devletler işçi gücüne ihtiyaç duymuş ve daha sonra zamanla meydana gelen
ekonomik kriz ve diğer değişkenler sebebiyle göçmenlerin kıtaya girişlerini engelleyen
politikalar izlenmeye başlanmıştır. Avrupa Birliği'nin günümüzdeki göç politikalarını
yorumlayabilmek için birliğin ilk kurulduğu tarihten günümüze kadar olan göç politikalarına
bakmak doğru ve anlamlı olacaktır. AB'nin mülteciler için izlemiş olduğu politikalara
bakıldığında; Suriye krizi sebebiyle meydana gelen mülteci akını karşısındaki adaletsiz
sorumluluk paylaşımı ve sorunun AB tarafından dışsallaştırılmış olduğu gayet açıktır. Suriye
savaşından kaçan milyonlarca mültecinin yarısından fazlasını topraklarına kabul eden tek ülke
Türkiye'dir. Milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmak sadece tek bir devletin üstesinden
gelemeyeceği kadar mühim sosyal, siyasi ve ekonomik zahmetler meydana getirmektedir.
Dolayısıyla AB ve Türkiye'nin yapmış olduğu işbirlikleri ile AB, Türkiye'deki mültecilerin
desteklenmesi adına mali yardımlarda bulunmuştur. Ancak yapılan bu mali yardımlar İkinci
Dünya Savaşı'ndan sonraki Avrupa ve dünyanın en büyük krizini (Suriye krizi) iyileştirmekte
yeterli olmamış ve AB'nin Suriyeli mülteciler söz konusu olduğunda insan haklarına olan
yaklaşımındaki başarısızlığını gidermemiştir. AB'nin izlemiş olduğu politikalar insan hakları
ihlallerine sebep olmuştur.
15 Mart 2011 Suriye İç Savaşı'nın başlamasıyla Ortadoğu için büyük bir göç hareketliliği,
Avrupa devletleri için ise ciddi bir mülteci krizi meydana gelmiştir. Avrupa Birliği üye
ülkelerinin Suriyeli sığınmacılara karşı izlemiş olduğu göçmen karşıtı yaklaşım ve insani
güvenlik ve insan hakları söylemleri arasındaki zıt ilişki dikkat çekicidir.
Suriye krizinin başlamasından bu yana artan göçmen hareketliliği karşısında Avrupa
Birliği'nin izlemiş olduğu politikalar göçmen karşıtı ve sadece birlik düzenini korumaya
yöneliktir. AB'nin sığınmacılara karşı olan bu yaklaşımı Rusya Ukrayna Savaşı'ndan kaçan
Ukraynalı sığınmacılar için aynı olmamıştır. Coğrafi konumu itibariyle Rusya ve Avrupa için
stratejik bir önem arz eden ve 1991‟de bağımsızlığını kazanan Ukrayna'nın AB'ye yakın bir
politika izlemesi Rusya tarafından hoş karşılanmamıştır. Yine de Rusya ve Ukrayna
ekonomik ilişkilerini devam ettirmiş; Rusya'nın doğalgazı Avrupa'ya ulaştırması Ukrayna
üzerinden sağlanmıştır. 2014 yılında Rusya'nın Kırım'ı ilhakı ise Ukrayna'ya karşı yapılmış ilk işgaldir. Şubat 2022'de Ukrayna ve Rusya arasında büyük bir savaş başlamış ve 2022
yılının sonunda Ukrayna'da zorla yerinden edilen 11.6 milyon kişi için Avrupa Birliği çeşitli
çalışmalar yürütmüş, Ukraynalı sığınmacıların 4 milyon 700 binine geçici koruma statüsü
vermiştir. Türkiye'nin 2014 yılından itibaren Suriyeli yabancılara uyguladığı geçici koruma
statüsünü AB Ukraynalı sığınmacılar için uygulamıştır. Bu uygulama neticesinde AB
ayrımcılık yaptığına dair eleştiriler almış ve Suriyeli sığınmacılara vermediği geçici koruma
ile Ukraynalı sığınmacılara oturma, çalışma ve eğitim hakkı tanımıştır.
Burada Suriye İç Savaşı ve Rusya- Ukrayna savaşları sonucunda zorla yerinden edilen
sığınmacıların uluslararası sistemdeki durumuna bakılmalı; aynı zamanda AB üyesi ülkeler ve
Türkiye'nin Suriyeli ve Ukraynalı sığınmacılara karşı uygulamış olduğu göç politikaları ve
göç yönetimi değerlendirilmelidir. Uygulama farklılıkları, her iki savaş sonucunda yerinden
edilen sığınmacılar için yapılan işbirlikleri ve AB'nin tüm sığınmacılara karşı olan tutumu
karşılaştırılmalıdır.
Avrupa toprakları tarihin her döneminde özellikle göçmenler için ilgi çeken bir bölge
olmuştur. Ancak özellikle 20. Yüzyıl, Avrupa için göçün en önemli politikalardan birisi haline
geldiği dönem olmuştur. Bu yüzyıl içinde Avrupa için üç önemli göç aşamasından bahsetmek
mümkündür. İlk aşamada İkinci Dünya Savaşı sonunda bölgenin yeniden gücünü kazanmasını
isteyen Avrupalı ülkeler kendi nüfus güçleri yetersiz kaldığı için diğer ülkelerden misafir işçi
göçlerine izin vermişlerdir. Göçün ikinci aşamasında da daha önceden giden işçilerin aileleri
Avrupa'ya göç etmeye başlamış ve bu şekilde Avrupa ülkelerinde yaşayan göçmenlerin sayısı
artmaya devam etmiştir. Avrupa'ya yaşanan göçün son aşaması da 20. yüzyılın sonlarına
doğru olmuştur.
Günümüzde yaşanan göçler sonucunda yasadışı göçler bir hayli artmıştır. 1 Dışarıdan gelecek
olan tehdit ve tehlikelere karşı Avrupa Birliği ülkeleri mülteci ve göçmenlerin kontrolünü
sağlamaya yönelik ortak tutum belirlemek zorunda kalmışlardır. Sadece AB ülkeleri değil, Avrupa'nın diğer ülkeleri de 1970‟li yıllardan itibaren göçü
kısıtlayıcı yönde düzenlemeler yapmış ve göç zorlaşan bir olgu olmuştur. Avrupa ülkeleri
tarafından 1970'li yıllardan itibaren ülkedeki göçmenlere karşı bakış açısı değişmeye
başlamıştır. Olası göçlerinde engellenmesi istenmiştir. Avrupa'da yaşayan insanların göçe
karşı bakış açılarının kötüleşmesinin sebepleri ise sadece politik ve kültürel nedenlerle
açıklanamaz.
1973 yılında yaşanan ve bütün dünyayı etkisi altına alan Petrol Krizi ve sonrasında yaşanan
ekonomik kriz bu nedenlerin temelini oluşturur. Bu dönemde artan işsizlik oranlarının sebebi
olarak göçmenler görülmeye başlanmıştır. Birçok AB Bakanı ve halkı göçmenler ve
mültecilere karşı çıkmaktadır. Sebep olarak başta ekonomik konular öne sürülse de
Avrupalılar kültürlerinin ve toplumlarının değişmesini istememektedir. Özellikle son yıllarda
artış gösteren Avrupa'ya göçen Ortadoğulu vatandaşlar nedeniyle Avrupa Birliği daha
korumacı ve sınırlayıcı kararlar almaya başlamıştır. Avrupa Birliği içinde göç karşıtlığının
çeşitli nedenleri vardır ve bu nedenler göç politikalarının daha da sertleşmesine neden
olmaktadır.
Avrupa ve Avrupa vatandaşları açısından göçün istenmemesinde asıl sorun göçün nereden
olduğuna yönelik yapılan ayrımcılıktır. Gelen vatandaşlar gelişmiş ülkelerden olunca daha
rahat kabul edilen kişiler, gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerden gelen vatandaşlar
olunca büyük sıkıntılarla karşı karşıya gelmektedir. Alınan kararlar neticesinde bir kale gibi
korunaklı hale gelen Avrupa Birliği ülkeleri, temelde kültürel ayrımcılığa daha fazla sahne
olmaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri açısından göçün istenmeme sebepleri sadece ekonomik ve
askeri boyutlarla açıklamak yeterli olmayacaktır. Bunlar göstermelik neden olsa da temelinde
kendinden olmayanı dışlamak, öteki kavramını toplumda yaygın hale getirmek gibi ayrımcı
faaliyetler yatmaktadır.
2011 yılında ise Suriye iç savaşı ile başlayan insani kriz sebebiyle Suriye halkı; daha güvenli
bir yaşam için öncelikli olarak Türkiye'ye, zaman içerisinde ise Avrupa ülkelerine sığınmak
istemiştir. Uluslararası sistemde ortaya çıkan bu mülteci sorunu İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra Avrupa'nın en mühim insani krizi olarak nitelendirilmiş ve „‟Avrupa'nın mülteci
krizi olarak tanımlanmıştır. Bu sırada Suriye'de yaşanan iç karışıklık sebebiyle oluşan otorite eksikliğini değerlendiren
IŞİD (Irak- Şam İslam Devleti) terör örgütü bölgeye terör sorununu getirmiş ve ABD, Rusya, İran ve Türkiye gibi küresel ve bölgesel güçler de bu soruna dâhil olmuĢlardır.3 Ülkedeki
çatışmalar sebebiyle milyonlarca insan yerinden olmuştur. Sığınmacıların 3,5 milyondan
fazlasına Türkiye ev sahipliği yapmaktadır. Milyonlarca Suriyelinin savaşın ilk yıllarında
Türkiye ve Ortadoğu ülkelerine (Irak, Lübnan, Ürdün, Mısır) sığındığı, 1 milyon Suriyelinin
de Avrupa'da olduğu bilinmektedir. Toplam 5,4 milyon mültecinin 1 milyon nüfusunun
Avrupa sınırlarına girmiş olması sonucunda AB bir konsey toplantısı yapmış ve burada Suriye Stratejisi onaylanmıştır. Ayrıca mülteciler terörle ilişkilendirerek göçün yönetilememesinin Avrupa'nın siyasi yapısına
ve ülkelerin iç siyasetinde demokrasilere zarar verdiği belirtilerek, göç, güvenlik ve terör
ilişkisi yabancı düşmanlığı, artan milliyetçilik ve popülizm ile ilişkilendirilmiştir.
5 Avrupa
uyumunun en somut başarılarından birisi olarak görülen Schengen'in ise korunmak ve
savunulmak zorunda olunduğu düşünülmektedir.
Suriye Krizi’nde Avrupa Birliği ve Göç Yönetimi
15 Mart 2011 Suriye İç Savaşı'nın başlamasıyla Ortadoğu için büyük bir göç hareketliliği,
Avrupa devletleri için ise ciddi bir mülteci krizi meydana gelmiştir. Avrupa Birliği üye
ülkelerinin Suriyeli sığınmacılara karşı izlemiş olduğu göçmen karşıtı yaklaşım ve insani
güvenlik ve insan hakları söylemleri arasındaki zıt ilişki dikkat çekicidir. Avrupa Birliği üyesi
ülkelere ulaşan mülteci sayısı, sığınmacı kabul eden Ortadoğu ülkelerine göre çok sınırlı
kalmıştır. Buna rağmen Avrupa sığınmacıların ulaşmak istedikleri son durak olma rolünü
kaybetmemiştir. Bu sebeple Yunanistan birçok mültecinin Avrupa'ya geçici konusunda hem
bir varış noktası hem de bir geçiş ülkesi olmuştur. Yunanistan'a ulaşan mülteciler sığınma
hakkına sahip olacaklarını ve daha iyi hayat şartlarına ulaşacakları hayaliyle önce Schengen
kapısı olan ülkelere sonra ise Almanya ve İsveç gibi ülkelere ulaşmaya çalışmıştır. Avrupa'nın genelinde yükselişe geçen ırkçılık sebebiyle Yunanistan'a ulaşmaya çalışırken
Ege denizinde hayatını kaybeden ve Hırvatistan ve Macaristan gibi ülkelerin sınırlarında tel
örgü önünde bekletilen mülteciler ciddi tartışma konusu olmuştur. Bazı AB ülkelerinde
Suriye'den gelenler, dönmeleri halinde hayati tehlike yaşayacakları bilinmesine rağmen,
düzensiz göçmen olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, bu insanların kendilerine
uluslararası hukuk tarafından tanınan haklardan mahrum edilmesi sonucunu doğurmaktadır.
2015 yılında başlayan Suriye krizi sonucunda 850.000‟i Yunanistan adalarından olmak üzere
bir milyonu aşkın kişinin Avrupa'ya geçmesi sonucunda Avrupa sıkı göç politikasına
başlamıştır. Aslında 2013 yılında başlayan ve diğer yıllarda da devam eden güvenli olmayan
tekne yolculukları sebebiyle yüzlerce insan İtalya açıklarında hayatlarını kaybetmiştir.
Güvenli ve legal olmayan tekne yolculukları sebebiyle artan can kayıplarından sonra
Birleşmiş Milletler çatısı altında olan Uluslararası Göç Örgütü AB'ye can kayıplarının önüne
geçmesi için çağrıda bulunmuştur. Ancak AB meydana gelen mülteci krizi ve sayılardaki artış sebebiyle hazırlıksız yakalanmış ve bu süreçte Dublin tüzüğünün de kendi içerisinde adil
olmadığı bir kez daha anlaşılmıştır. Dublin Tüzüğü mültecilerin ilk giriş yaptığı ülkeyi
sığınma başvurusu yapılacak ülke olarak tayin ettiği için bu durumda Yunanistan ve İtalya
diğer AB ülkelerine nazaran zor durumda kalmıştır. Dublin tüzüğü AB içerisindeki
sorumluluk dağılımını eşit bir şekilde sağlamak yerine bazı ülkelere adil olmayan bir şekilde
fazla yük yüklediği gerekçesiyle eleştirilmiştir. 2015 yılının yaz aylarına gelindiğinde
Yunanistan sınırına ulaşmaya çalışan insan sayısının ciddi derecede artış göstermesi ve iki
yaşındaki Aylan bebeğin vefat etmesi üzerine kamuoyu meseleye daha çok odaklanmaya
başlamıştır. Bunun sayesinde AB tabii ki mülteci yanlısı bir siyaset izlemeye başlamamıştır
ancak sınırlarda izlenen baskıcı tavırların sergilenmesi az da olsa engellenmiştir. İtalya ve Yunanistan üzerindeki yükü azaltmaya yönelik paylaşım ve yeniden yerleştirme
çabaları AB içerisinde çok fazla tartışma yaratmıştır. Müslüman olan mültecileri Avrupa
kimliği için bir tehlike olarak gören Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri (Macaristan, Çekya,
Slovakya ve Romanya ve Polonya), başından beri bu çabalara açıkça karşı çıkmışlardır.
Almanya ve İsveç ise gönüllü olarak daha fazla sorumluluk almayı tercih etmiştir. Almanya
ilk önce Dublin kurallarına uymayarak insani kriz endişesi ile mültecilerin ilk ayak bastıkları
ülkelere gönderilmeyeceği açıklamasında bulunmuş ve iki ay sonra tekrar Dublin tüzüklerini
tekrar uygulayacağını açıklamıştır. İki yıllık süre sonunda AB söz verdiği yeniden
yerleştirme rakamlarının çok gerisinde kalmış, zengin ve fazla nüfusa sahip olan ülkelerin
daha fazla sorumluluk alması sağlanamamış ve mültecilerin gidiş yolu üzerindeki küçük ve
daha az gelire sahip olan ülkeler çok daha fazla mülteci ile baş başa kalmıştır. 8
Yunanistan mülteci ve göçmenlerin Türkiye ile olan sınırlarını aşmalarını engellemek için
milyonlarca Euro harcamış, sınırı geçmeye çalışan insanları genellikle Türkiye'ye geri
itmiştir. Yapılan geri itme çalışmalarını inceleyen Uluslararası Af Örgütü'ne göre ise bu
çalışmalar insan hayatını tehlikeye atan çalışmalar olarak değerlendirilmiştir. Avrupa Mülteci
Hakları Örgütü (Refugee Rights Europe) ise, Avrupa'nın hem kara hem de deniz sınırlarında
geri itmenin sistematik hale geldiğini belirtmiş ve mültecilerin sığınma başvurusu yapma ve
geri gönderilmeme haklarının ihlal edildiğine, insani olmayan ve onur kırıcı muamelelere
maruz bırakıldıklarını belirtmiştir. Yunanistan yapmış olduğu geri itme çalışmaları ve
dışsallaştırma politikası ile insan hakları ihlallerine neden olmuştur.
AB izlediği dışsallaştırma politikasında kendi içerisinde yeterli başarıyı gösteremeyince
Türkiye ile işbirliği yapmıştır. 2016 yılında Türkiye ve AB arasında yapılan mutabakat
sonrasında Avrupa'ya yönelen mülteci sayısı ciddi derecede azalmıştır. 2015 Ekim ayında AB ve Türkiye bazı uzlaşılara varmış ve bu uzlaşı ile Türkiye'nin; iş gücü
piyasasını geçici koruma altında bulunan Suriyelilere açması, sınır ve sahil güvenliği
alanlarında çabalarını ve bilgi paylaşımını arttırması, Türk karasularında yakalanan düzensiz
göçmenleri ve Türkiye'den Yunanistan'a geçen ve uluslararası korumaya muhtaç olmayan
göçmenleri hızlı bir şekilde geri kabul etmesi beklenmektedir. AB ise vize serbestisi alanında
çalışma başlatacaktır. 9
Türkiye ve AB'nin 18 Mart 2016‟da birlikte yaptıkları Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanlığı'nın ifadesiyle ‟mutabakat‟ ile sonuçlanmıştır. AB ve Türkiye esas olarak, “1‟e 1”
formülü üzerinde anlaşmışlardır. Yunanistan adalarından Türkiye'nin alacağı her bir Suriyeli
için, AB Türkiye'de geçici koruma altındaki bir Suriyeliyi AB ülkelerine yerleştirilecektir.
Yerleştirilecek Suriyeliler BM Kırılganlık Kriterleri temel alınarak BMMYK ile işbirliği
halinde belirlenecektir.
10 AB, ayrıca Suriyeli mülteciler için daha önce Türkiye'ye ödenmesi
kararlaştırılan 3 milyar Euro'nun ödemesinin hızlandırılacağını ve 3 milyar Euro ilave ödeme
sağlanacağını taahhüt etmiştir. Bildiri ayrıca Türkiye'nin AB üyelik müzakere sürecinin
yeniden canlandırılmasına yönelik olarak AB ve Türkiye'nin kararlılığına gönderme
yapmaktadır ancak 2023 itibari ile buradan hareketle AB üyeliği veya vize serbestisi
konusunda henüz bir gelişme söz konusu değildir.
Sonuç olarak AB'nin izlemiş olduğu dışsallaştırma ve güvenlikleştirme politikası ve yapmış olduğu işbirlikleri ile Avrupa'ya ulaşan mülteci ve göçmenlerin sayısını ciddi şekilde
azaltmayı başarmıştır. Doğu Balkan rotasının neredeyse tamamen kapatılması ve AB-Türkiye
Mutabakatı sonucu günümüzde AB'ye düzensiz göç yoluyla ulaşanların sayısı 2015 yılına
kıyasla yüzde 95 oranında azalmıştır. Ukrayna Krizi’nde Avrupa Birliği ve Göç Yönetimi
24 Şubat 2022‟de resmen başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı, aslında 2014 yılındaki savaşın
devamı olarak kabul edilmektedir. Rusya Federasyonu tarafından 2014 yılında Ukrayna
toprağı olan Kırım'ın ilhakıyla devam eden çatışmalara kıyasla 2022 savaşının bilançosu
oldukça yüksektir. Savaşın başladığı Şubat ayından bu yana her iki taraftan da sivil ve asker
on binlerce kayıp ve milyonlarla ifade edilen göçler yaşanmıştır.
Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaş nedeniyle Avrupa Kıtası yeniden büyük bir mülteci
kriziyle karşı karşıya kaldığı için 21 yıl aradan sonra Avrupa Birliği geçici koruma direktifini
raftan indirmiĢtir.12 Avrupa Birliği Geçici Koruma Yönergesiyle AB üyesi olmayan
ülkelerden menşe ülkelerine geri dönemeyen yerinden edilmiş kişilerin kitlesel akını veya
yakın kitlesel akını olması durumunda acil ve geçici koruma sağlamak için istisnai bir önlem
olarak Ukraynalı sığınmacılar için tekrar uygulamaya koymuştur.
Geçici Koruma direktifinin 4 Mart 2022 yılından itibaren uygulanmasıyla Avrupa Birliği'ne
üye ülkelerde yaklaşık 7.646.595 Ukraynalı mülteci tespit edilmiş, bunlardan 4.210.542
kişiye de anında koruma ve net bir yasal statü sağlanmıştır. Bu kanun kapsamında savaştan
kaçan Ukraynalılara üç yıl boyunca acil koruma sağlamayı ve ayrıca Avrupa Birliği'nde
yaşama ve çalışma hakkı verilmiştir. 13
Avrupa daha önce meydana gelen mülteci krizlerinden bazılarında ortak bir tutum
sergilemiştir. Bu mülteci krizlerinden birisi 1999 yılında meydana gelen Kosova Krizi, diğeri
ise Ukraynalı mülteci krizidir. Ancak Avrupa Suriyeli mülteci krizi için aynı tutumu
sergilememiştir. Cenevre Mülteci Sözleşmesinde dile getirilen küresel iş birliği ve uluslararası
koruma sisteminin ne yerinden edilmiş kişileri ne de mültecileri korunmasında yeterli koruma
sağlayamadığı görülmüştür. Mülteciler ve sığınmacılar çoğu zaman siyasi bir argüman olarak
devletler tarafında maalesef kullanılmıştır, bu durum da mültecileri ve sığınmacıları daha da
hassas bir duruma gelmelerine ve daha fazla riskle karşılaşmalarına neden olmuştur. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik işgalinin başlamasıyla birlikte Avrupa kıtasına göç eden
Ukraynalılar 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 14.
Maddesine göre sığındıkları ülkelerde sığınma taleplerinde bulunmuş ve talepleri hemen
kabul edilmiştir. UNHCR'a göre 24 Şubat ve 21 Mayıs 10.867.098 Ukraynalı 7 komşu ülke
(Polonya, Romanya, Rusya Federasyonu, Macaristan, Moldova, Slovakya ve Belarus)
tarafından kayıt altına alınmıştır. En fazla mülteci alan Polonya hükümeti Avrupa Birliği'nden
daha fazla finansal yardım talep ederken, kişi başına düşen en büyük mülteci yoğunluğuna
sahip olan Moldova ise Ukraynalı mültecilerle başa çıkmak için uluslararası yardım
çağrısında bulunmuştur.
Sonuç
Suriye'de meydana gelen savaş halkı büyük bir siyasi kaos, derin bir insani ve ekonomik kriz,
ciddi güvenlik endişeleri ve hak ihlalleriyle karşı karşıya bırakırken sahadaki aktörlerin
birçoğu kendi çıkarlarını korumak için insan haklarını ihlal etmekten çekinmemiştir. Sürekli
olarak tırmanan Şiddet, barışçıl protestolarla başlayan hak taleplerini son yılların en trajik iç
savaşlarından birine dönüştürürken, geride yüz binlerce ölü, yaralı ve milyonlarca yerinden
edilmiş insan bırakmış ve bırakmaya da devam etmektedir. Her ne kadar Rusya Ukrayna
savaşı nedeniyle oluşan yeni göç dalgası Avrupa'nın uzun yıllar sonra tanık olduğu en büyük
insani kriz olarak adlandırılsa da aslında çok da uzak olmayan bir tarihte, 2015 yılında Avrupa
da başka büyük bir insani krizle karşı karşıya kalmıştır. Suriye'de daha da derinleşen kriz
sebebiyle insanların bir kısmı Avrupa'ya doğru bir göç hareketinde bulunmuşlardır. Ancak bu
göç dalgasıyla kıtaya gelen mülteci ve göçmenler Ukraynalı mülteciler kadar hoşgörü ile
karşılanmamışlardır. 2015 yılında Avrupalıların Orta Doğu, Asya ve Afrika'dan gelen
mültecilere yönelik tutum, söylem ve davranışların 2022 yılında Ukrayna'da yaşayan ve
savaştan kaçarak Avrupa'ya sığınmak isteyen insanlara tutulan tutum tamamen farklı olması,
Avrupa'nın mültecilere karşı uyguladığı politikalar çifte standart olarak
değerlendirilmektedir. Rusya-Ukrayna savaşının başladığı günden bu yana geçen sürede 7 milyonu aşkın
Ukraynalıyı kabul eden AB üyesi ülkelerin, 12 yıldır iç savaş yaşayan Suriye'den gelen 1,1
milyon kişiye yönelik ayrımcı politikaları uluslararası raporlara yansımıştır. Ukrayna krizi
başladıktan hemen sonra milyonlarca Ukraynalıya geçici koruma statüsü tanıyan AB üyeleri
BM'nin yayımladığı verilere göre, Suriye'deki iç savaşın başladığı günden bu yana sadece 1
milyon 160 bin Suriyeliye kapılarını açmıştır.
Ukraynalı olmadıkları için Avrupa'ya kabul edilmeyen sığınmacıların binlercesi Ege ve
Akdeniz'de hayatını kaybetmiştir ya da Yunan sahil güvenlik birimleri tarafından zorla geri
itilmiştir. AB sınır koruma ajansı Frontex mültecilere karşı Şiddet kullandıkları ve göçmen
teknelerini batırdıkları için eleştirilmiş, AB'ye kabul edilmeyen mültecilerin çoğu 2016
öncesi Ankara'ya AB tarafından mali destek verilmesi koşuluyla gönderilmiştir. Türkiye'nin
bugün 3,2 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. 15
Avrupa'nın mülteci politikası çeşitli çevrelerce "çifte standarda" dayalı bulunarak
eleştirilmektedir. Ancak bu durumda Şiddetten kaçan, korunma talep eden herkes eşit
muamele görmelidir. Zorunlu göç kapsamında esas olan insanın temel hakkı olan „‟yaşam
hakkını‟‟ korumaktır. Ancak meydana gelen Suriye Üç Savaşı ve Rusya Ukrayna Savaşı
sonralarında hayata tutunmaya çalışan kitlelerin ırkı, dini, dili nedeniyle AB üyesi ülkeleri
tarafından ayrıştırıldığı görülmektedir. Avrupa'nın bütüncül bir etik yaklaşımla Birlik
Anayasası'nın 2. Maddesinde vurguladığı değerleri gerçekten de göz önünde bulundurması
gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Özer, S. (2016). “Avrupa’da Yeniden Güvenlikleşen Göç, Sınır Kontrolü ve Güç
Kullanımı”, 21. Yüzyılda Avrupa Riskler, Fırsatlar, Yeni Politik Tartışmalar, (ed. Ramazan
Ġzol, Senem Atvur, Tolga Öztürk), 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara
Gençler, A. (2005) “Avrupa Birliği‟nin Göç Politikası”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi,
S:49
Humanitarian Needs Overview,
https://reliefweb.int/sites/reliefweb.int/files/resources/2018_syr_hno_english.pdf.
Avrupa Konseyi, “Council Adopts EU Strategy on Syria,”
https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2017/04/03/fac-conclusions-syria/
Avrupa Komisyonu,
https://ec.europa.eu/commission/ commissioners/2014-
2019/avramopoulos/announcements/remarks-commissioneravramopoulos-2nd-delphieconomic-forum_en; Avrupa Komisyonu
Topak ve Vives
A comparative analysis of migration control strategies
Germany Backtracks on Decision to Suspend Dublin Regulation. Newsweek.
The Syrian Refugee Protection Crisis and Its Consequences on Turkey‟s Refugee Policy.
BBC Türkçe. (2020, 3 Mart). Mülteci krizi: Türkiye ile AB arasındaki göçmen anlaşması
neleri kapsıyordu?
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı (2016), Türkiye-AB Arasında 18 Mart‟ta Varılan
Mutabakata ilişkin Soru-Cevaplar.
Reducing Irregular Migration Flows through EU External Action. European View,
18(1),
116-117
TRT, Avrupa Birliği‟nin geçici koruma direktifi raftan indi.
European Central Bank (ECB).
The impact of the influx of Ukrainian refugees on the euro
area labour force
Ukrayna Krizi Bağlamında Avrupa‟nın Mültecilere Bakışı, Mülteci hakları Derneği.
Göç İdaresi Başkanlığı,
Yıllara Göre Geçici Koruma Kapsamındaki Suriyeliler. Tarih:
2.11.2023.
https://www.goc.gov.tr/gecici-koruma5638
T.C. BaĢbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği,
Avrupa Birliği AntlaĢması ve Avrupa
Birliği‟nin ĠĢleyiĢi Hakkında AntlaĢma, 2011 Ankara
FATMA NUR ALKAN
BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
SİYASET BÖLÜMÜ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
Yorumlar
Yorum Gönder