TÜRKİYE’NİN SINIR ÖTESİ HAREKATLARININ İNCELENMESİ VE ULUSLARARASI ALANDAKİ YANSIMALARI
Terör örgütü PKK, Türkiye’de yaşayan Kürt
kökenli vatandaşların sözde temsilciğini üstlenmeye çalışarak silahlı ve kanlı
terör eylemleri gerçekleştirmeye başlamıştır. Marksist/Leninist bir çerçevede
ilerlemiştir. Irak ve Suriye’nin parçalanması ile buralar siyasi
istikrarsızlıkların sonucunda terör yuvası haline gelmiştir. Türkiye güneydoğu
sınırında DAEŞ,YPG,PKK gibi terör örgütlerinin yapılanması ve tehdidi
bulunmaktaydı. PKK, en aktif
döneminin başladığı Temmuz 2015'te isyanı güneydoğu Anadolu bölgesine yaymak
için faaliyete geçti. Bu süreçte PYD ise Fırat'ın doğusunda
yayılıyordu. Bu sebeple devletimiz terör koridorunun oluşumunu engellemek
adına sınır ötesi harekatları başlatmıştır. Bu harekatları BM Sözleşmesi
51.maddesinde düzenlenen meşru müdafaa hakkı çerçevesinde
gerçekleştirmiştir. Harekatların amacı rejimin yayılmasını önlemek ve bölgedeki
birliklerimizin güvenliğini sağlamak, rejim saldırılarıyla sınırlarımıza
yönelecek göçü önlemek, bölge halkının güvenliği ile güvenli, gönüllü ve saygın
biçimde geri dönüşlerini sağlamak amaçlanmıştır. TSK kurmay zekası önderliğinde, Lozan'ın
yıl dönümünde PYD'nin genişlemesini engellemek için Suriye'ye girmiştir. Türkiye,
2011’de ortaya çıkan Suriye İç Savaşı’nda muhalif güçleri destekleyerek savaşa
dolaylı yoldan müdahil olmuştur. Bu durum, Türkiye'nin Suriye sınırının belli bir bölümünün
IŞİD tarafından sınırlanmasına kadar devam etmiştir.
Aynı zamanda Türkiye PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı olan PYD terör
örgütünü tehtid olarak kabul etmiştir. PYD de bu dönemde IŞİD ile
savaştığı için dünyanın gözünde özgürlük savaşçısı konumuna yükselmiştir. ABD ve Avrupa kendi politik çıkarları
doğrultusunda PYD terör örgütüne lojistik ve teknik destek sağlamış ,eğitimler
vermiştir. Fırat Kalkanı, onların Afrin'e uzanmasını engellemiştir. Türk Silahlı
Kuvvetleri, DAEŞ'in kontrolündeki Azez-Cerablus hattını temizleyerek PYD
bölgesini ikiye bölmüştür. Fırat Kalkanı Harekâtının öncesinde
Türkiye, PYD’nin Suriye’nin doğusuna gerilemesi konusunda ABD’den teminat
almıştır. Ama teminat yerine getirilmemiştir ve Türkiye’nin sınır güvenliği
için bulunduğu taleplerinin dikkate alınmaması sonucunda harekât ivedilik ile
icra edilmiştir. Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı’nı 24 Ağustos 2016 tarihinde
başlatmıştır, harekat ilk olarak Cerablus üzerinde gerçekleşmiştir ve ivedilik ile Cerablus, DAEŞ’ten
kurtarılmıştır. TSK, Özgür Suriye Ordusu ile birlikte harekat odağını
Çobanbey/Dabık tarafına yöneltmiştir. Cerablus’tan sonra Çobanbey ve Dabık da
Fırat Kalkanı Harekâtı güçlerinin eline geçmiştir. Harekat yönü sonrasında El
Bab bölgesine kaymıştır ve Türkiye’nin harekattaki son hedefi olmuştur. El Bab
başarası ile Türkiye bu harekattaki misyonunu tamamlamıştır.
PYD
dünyanın gözünde çoktan sözde özgürlük savaşçısı konuma erişmiştir. Ankara,
PYD'ye karşı ilk aksiyonunu 2018'de Zeytin
Dalı Harekatı ile gerçekleştirmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, devletimizin
güney doğusunda planlanan terör koridorunu etkisiz kılmak ve parçalara ayırmak,
PKK/ PYD/YPG ve DAEŞ gibi terör örgütlerini etkisiz hâle getirerek
sınırlarımızın güvenliğini sağlamak için ,bölgedeki huzuru yeniden tesis etmek
için harekatı icra etmiştir. PYD’nin Fırat’ın batısında kalma ısrarı sınır ötesi
harekatı kaçınılmaz hale getirmiştir. Harekatın asıl amacının DAEŞ odaklı olması
Türkiye’ye uluslararası arenada haklılığını vurgulamasında kamuoyu
oluşturmuştur. Harekatın merkezi Afrin Bölgesi olmuştur. Bölgenin zorluğu ve hava
koşullarının ve TSK’nın sivil hassasiyeti harekatın yavaş ilerlemesine
sebebiyet vermiştir. İlk hafta Azez cephesinde ilerleme kaydedilebilmiştir. Afrin
merkezine 9. Haftada ulaşım sağlanabilmiştir. Harekat 8 cepheden başlatılan
operasyonlar öncülüğünde yürütülmüştür. Sonucunda Türk
Silahlı Kuvvetleri , PYD'nin Afrin'deki varlığını sona erdirmiştir.
Böylece PYD'nin Batı'ya ilerleyişi durdurulmuştur. Aynı zamanda Türkiye
,ele geçirdiği bölgelerde kendi güdümündeki Türkmen ve Arap güçleri
yerleştirmiştir. Bu güçler eğitilmiştir ve ordu haline getirilmesi
amaçlanmıştır.
PYD bu süreçte Fırat'ın doğusunda
konuşlanmış üstünlük kurmuştur ve böylece ulaşabileceği sınırların tamamına
erişmiştir. Aynı zamanda Kürtlerin sözde sözcüsü olmuş ve Batı tarafından
silahlandırılmıştır. PYD tüm dünyanın gözünde "özgürlük savaşçısı"
olarak legal kabul edilmiştir. İstedikleri
özerk bölgesel yönetimi hayata
geçirmek istemişlerdir. Rusya rejimi desteklemeseydi eğer PYD daha geniş
bir bölgeye yayılabilir ve gücünü artırabilme imkanı bulabilirdi. Ama PYD terör
örgütü sözde temsilcileri Avrupa ve ABD'de zaten ağırlanıyordu ve
meşrulaştırılmışlardı. Diplomatik atak olumsuz kalmıştır ve Türkiye için
geriye sadece askeri hamle seçeneği kalmıştır. ABD bu harekatı engellemek için
diplomatik oyalama taktiği uygulamıştır ve bu süreç Ekim 2019'da
tıkanmıştır. Türkiye, PYD’ye karşı Barış Pınarı Harekatı ile hem kendi
alanını genişletecek hem de PYD'nin sözde özerk yönetim hayallerini yok
etmiştir ama ABD ve Batı Türkiye'yi Kürt katliamı yapmakla asılsız suçlamalara
maruz bırakılmaktaydı. Türkiye'deki Kürtler bir kez daha devlete sadık
kalarak devletini desteklemiştir. TSK ise kısa zamanda bölgede PYD'ye üstünlük
kurmuştur ve TSK'nın ilerleyişi sözde Özerk Kürt Yönetimi'ni tehdit
edince devreye ABD girdi ve Türkiye'yi alenen tehdit etmiştir ama sonucunda
TSK'nın askeri gücü, PYD'yi rejimle anlaşmak yoluna itti. Böylece kritik
şehirlere Rejim davet edilmiştir.ABD-PYD tarafı geniş bir özerk alan
peşindeydi fakat aynı şekilde Rusya ve
Rejim ise özerk alan planlarını yok etmek amacındaydı . Barış Pınarı
Harekatı sonucunda Türkiye ve Rusya arasında 22 Ekim'de mutabakata varılmıştır
ve PYD'nin 32 km güneye püskürtülmesini sağlanmıştır. Rusya hem PYD'yi güneye
çekmiş hem de rejimin alanını genişletmiştir. Rusya ile yapılan Adana
Mutabakatı tam olarak sağlandığında Suriye sahasının askeri safhası (İdlib
bölgesi hariç) sona ermiş olacaktı ve diplomatik safhaya geçiş sağlanacaktı. Tüm olumsuz kamuoyuna rağmen askeri harekâtlar,
sahadaki durumu hızlı bir şekilde değiştirmekle yetinmemiş bir de diplomatik
girişimler sonucunda sahadaki durum sonucunda Türkiye lehine önemli kazanımlar
oluşmuştur. Aynı zamanda ABD ile NATO’nun kolektif savunma ilkesi dikkate
alınarak Türkiye’nin milli güvenliğine dair teminat verilmiştir.
Rejim’in İdlib bölgesinde, mutabakatların
aksine başlatmış olduğu saldırılar neticesinde masum siviller hayatını
kaybetmiş ve yaralanmıştır. Ayrıca 1,5 milyon kişinin göç etmesiyle bir
insanlık dramı yaşanmıştır. Rejimin saldırgan yaklaşımının devam
etmesiyle, Suriye sorununun daha kötüye
gitmesini önlenmesi, kanlı politikaların son bulması, bölge halkının tekrar
evlerine dönmelerini gerçekleştirmek misyonu ile , 27 Şubat 2020 tarihinde
Bahar Kalkanı Harekâtı başlatılmıştır. Rusya’nın hedefi İdlib de ve Fırat’ın
doğusunda Suriye Hükümeti’nin varlığını son noktaya kadar getirmekti. Bu
nedenle İdlib’de yoğun çatışmalar başladı ve Türk-Rus ilişkileri kopma
noktasına geldi. Türkiye İdlib’de, İran’a bağlı milisler, Rejim ve Rus
unsurları ile karşı karşıya geldi. Sonuç olarak, Barış Pınarı, istenilenden
daha az olumlu sonuç üreterek sonlandırılmak durumunda kaldı. Suriye’de Türkiye
hariç diğer devletler vekillerinin alanlarını genişletmek için operasyonlar
gerçekleştirmekteydi. ABD, Rusya ve İran’ın Suriye’ye ayıracak finanse etme
durumu daha rahattı ve bu devletler ofansif durumdaydılar . Güçlü olmak ve
kalabilmek için vekillerini sonuna kadar
öne sürmüşlerdir.
Rusya,
İran’ın başta Halep ve İsrail sınırında güçlenmesinden endişe duyarken Şam’daki
etkinliğini yeniden artırmanın çabasını vermektedir. İdlib’te HTŞ’nin gücünü
pekiştirmesini rejimin bu bölgeyi uzun vadede kontrol etmesinin önündeki engel
olarak gördüğünden İdlib’teki gelişmelerden de rahatsızlık duymaktadır. İran, Suriye’deki etki sahasını genişletmeye
çalışmaktadır ve kendi sınırlarından Akdeniz’e kadar uzanan kesintisiz bir
lojistik hat ile etki sahası kurmak için çalışmaktadır. En önemlisi de İran’ın
Suriye’de Halep’i merkez almıştır. Halep’in kuzeyi ve batısındaki İran varlığı
siyasi ve dini bakımından önemlidir. Böylelikle
Suriye’deki statüko aktörlerin ani ve plansız bir adıma başvurmasının önünü
keser çünkü olası bir plansız gelişme statükoyu bozabilme ihtimalini
doğurmaktadır.
Tüm
bu aktörlerin amaçları ve faaliyetlerine baktığımızda, Türkiye her zaman
‘Yurtta Barış, Cihanda Barış’ anlayışı ile önce bulunduğu bölgede sınır güvenliğini
ve huzuru tesis etmeyi amaçlamıştır. Bunun için gerek siyasi gerek askeri
adımları atmaktan geri durmamıştır. Bölgedeki güçlerin aksine yıkıcı değil
yapıcı politikayı benimsemiş, adımlarını daima bu doğrultuda atmıştır ve
atacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder