AFRİKA'DA KÖLELİK
Kölelik, köle ticareti kapsamında insan medeniyeti kadar eski ve toplumsal olarak kabul görmüş bir olgudur. Nitekim köle ticaretinin suç tipi olarak yasaklanması ancak 18. Yüzyıl ve sonrasında gerçekleşmiştir. Antik dönemlerde köleler genellikle savaş esirlerinden veya ülke dışında fethedilen yerlerin sakinlerinden seçilirdi. Avrupa ülkelerini Afrika’ya çeken ilk kaynak kölelerden ziyade değerli altın madenleriydi. Altın Sahili olarak bilinen bölgede bu değerli madenin çıkarılması Portekizliler tarafından başlatıldı. Ardından Portekizlileri 1637 ve 1642 yılları arasında bölgeden çıkartan Hollandalılar ticareti altınla sınırlı tutup, köle ticareti faaliyetlerini Afrika’nın diğer bölgelerine kaydırmışlardır. Gelecek yüzyılın ilk çeyreğinde başlayacak olan reform hareketinin kıvılcımı yavaş yavaş tutuşmaya başlamıştı. En sonunda tüm bu değişiklik çağının ortasında Avrupalı kaşiflerin öncülüğünde yapılan seyahatlerle dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir dönemin kapısı aralanmıştır. Kısa sürede pek çok toprağın eskisinden çok daha büyük olduğu anlaşıldı. Bu yeni dünyada ele geçirilmeyi bekleyen pek çok toprak vardı. Kıta Avrupası’ndaki siyasi ve ekonomik kriz Avrupalı devletlerin deniz aşırı topraklara yönelmesine sebep oldu. Hollanda, Danimarka, İspanya, Fransa ve Portekiz gibi ülkeler başta Amerika kıtası olmak üzere dünyanın pek çok yerinde koloni ve sömürgeler kurdular. “Yeni dünya” verimli topraklarla ve değerli madenlerle doluydu, ancak bölgedeki kalkınmanın sağlanması ve üretimin artırılması için Avrupa'dan gelen göçler yeterli değildi daha fazla insan gücüne ihtiyaç vardı. Başlangıçta yerli halklar köle, işçi olarak kullanılıyor fakat çalışma koşullarının ağırlığı ve Avrupalıların Amerika'ya getirdikleri hastalıklar yüzünden çok geçmeden büyük bir bölümü hayatını kaybetti. Sözleşmeli kölelik adı verilen sistem ise ihtiyacı karşılamak için yeterli değildi. En sonunda Avrupalı tüccarlar insanlık tarihinin en eski uygulamalarından biri olan köleliğe başvurdular ve bu amaçla dümenlerini Afrika’nın Batı kıyısında yer alan sahillere çevirdiler.
Afrikalı köle ticaretine resmi olarak başlayan ilk ülke Portekiz’dir. 1441 yılından itibaren Gana’da bulunan madenler de kullanılmak üzere köle alım satımına başlamışlardı. 1500-1535 yılları arasında 10000 civarında köle satışı gerçekleşmişti. Zamanla İspanyollar da köle ticaretine ilgi duymaya başladı. Ancak dünyayı Portekiz ve İspanya arasında ikiye bölen Tordesillas Antlaşması Afrika kıyılarını Portekiz hakimiyetine verdiği için İspanyol tüccarlar bu alanda Portekizliler kadar aktif olamadı. Başlangıçta köleler İspanya’daki Sevilla’ya ya da Atlantik açıklarındaki Kanarya adalarına naklediliyorlardı. 1525’ten itibaren Afrika açıklarındaki Sao Tome’ye oradan da Karayipler’de yer alan Hİspanyola adasına nakledilmeye başladılar. 1642 yılından itibaren Hollandalılar köle ticareti faaliyetlerini Afrika’nın diğer bölgelerine yaydılar. Bu yıllarda İngiltere’de özel şirketler aracılığıyla köle ticaretine başlamış durumdaydı. Özellikle Londra, Bristol ve Liverpool köle ticaretinde önemli rol oynayan limanlar haline geldiler. 1695-1807 yılları arasında köle ticareti yapmak amacıyla Afrika’ya sefer düzenleyen gemilerin 5300 tanesi Liverpool’dan, 3100 tanesi Londra’dan, 2200 ise Bristol’den hareket etmişti. Buna karşılık aynı yıllar içerisinde Avrupa’nın diğer limanlarından Afrika’ya gitmek için yola çıkan gemilerin sayısı yalnızca 450 idi. 1700’lerin başında Britanyalı köle tüccarlarının çoğu Londra ve Bristol’dendi. Ancak 1730’lardan itibaren bu alandaki hakimiyet Liverpool tüccarlarının eline geçti ve 19. yüzyıl başlarına dek bu üstünlüklerini sürdürmeye devam ettiler öyle ki 1807 yılında köle ticareti yasaklandığında Liverpool bu ticarete karışmış limanların başını çekiyordu. Atlantik köle ticareti tarihçilerin 3 ayaklı sefer ya da köle ticareti üçgeni adını verdikleri 3 ayrı aşamadan oluşuyordu. Birinci aşama Avrupa’da işlenen bazı malların Afrika’ya ihraç edilmesini kapsıyordu. Bu aşamada Avrupa limanlarından kalkan gemiler Afrika’nın batı kıyılarına silah mühimmat, alkol, tekstil ürünleri ve tencere tava gibi işlenmiş mallar taşıyorlardı. Bunlar genellikle ikinci el pazarlardan toplanan düşük kaliteye sahip ürünlerde ve bölgede köle ticaretini destekleyen Afrikalı kurallara uygun fiyata satılıyor ya da köle ticaretinde kullanıyorlardı. Avrupa’da yüklenen mamul malların elden çıkarılmasıyla köle ticareti üçgeninin ilk ayağı tamamlanmış olurdu. Bir sonraki aşama Afrika’dan temin edilen kölelerin gemilere yüklenerek Karayiplere ya da Amerika kıtasına taşındığı “Orta Geçiş” adı verilen ikinci aşamaydı. Yerel köle tüccarları genellikle istihdam ettikleri silahlı çeteler sayesinde iç bölgelerden siyahi köleler topluyorlardı. Ayrıca Afrikalı kabileler arasında yaşanan çatışmalar da köle ticaretinin canlı tutan unsurlardan biriydi çatışmadan üstün çıkan kabile yenilgiye uğrayan tarafı esir alarak köle tüccarlarına satıyordu. Avrupa’dan kalkan gemilerin en sık uğradıkları köle pazarları güney Batı Afrika’da yer alan Senegal ve Angola arasındaki bölgeydi. 15. ve 19. yüzyıllar arasında başlıca köle ticareti merkezleri Senegambia Yukarı Gine, Winward kıyısı, Altın Sahili Benin, Körfezi, Biafra Körfezi Kongo ve Angola’ydı. Afrika sahillerinde satın alınan bir köle için tüccarlar genellikle 3-4 pound civarında ödeme yapıyorlardı buna karşılık köylülerin Amerika’daki satış fiyatı 25-30 pound arasında değişiyordu. Yolculuğun en kârlı aşaması “Orta Geçiş” adı verilen bu aşamaydı. Ancak Avrupalı tüccarlar için bu yeterli değildi. Bu yüzden seferin üçüncü ayağında Amerika ile Karayipler’den Avrupa’ya şeker, rom, tütün, kereste ve pamuk taşınıyordu. Bu aşamada köle taşınması çok yaygın değildi ancak 18. yüzyılda İngiltere’de zenginlerin malikanelerinde en az bir siyahi köle bulundurmaları moda haline gelince gemiler seferin bu aşamasında tek tük de olsa köle taşımaya başlamışlardı. Amerika’dan ayrılan gemiler Avrupa limanlarına yanaştığında 3 ayaklı bu sefer de tamamlanmış olurdu. Atlantik aşırı köle ticareti büyük oranda Orta Geçiş adı verilen ikinci aşamada gerçekleşiyordu. Bu ticarete karışmış olan şirketlere ait gemiler boyut olarak büyük farklılıklar gösteriyordu. Köle ticaretinin yeni başladığı 15. yüzyıl dolaylarında Amerika kıtası ve batı Hint Adaları’na mal taşıyan gemilerin kargo bölümlerinde köleler için 20-30 kişilik yerler ayrılıyordu. 17. yüzyıla gelindiğinde ise en büyük köle gemileri 400 köleyi taşıyacak kapasiteye ulaşmış durumdaydı ancak koşullar berbattı köleler gemilere bildirilmeden önce son bir kez beslenir ve ayaklarına zincir bularak gemilere yüklenirlerdi. Kargo bölümünde her biri için ayrılmış olan alan yarım metrekareden daha azdı bu alanın ne kadar küçük olduğunu anlayabilmek için gece yatarken kullandığınız yastıkları gözünüzün önüne getirebilirsiniz bu yastıklarını standart ölçüsü yarım metre kareden biraz daha küçüktür. Köleler bu alanda uyuyor bu alanda yemek yiyor seyahatin büyük bir kısmını da bu alanda geçiriyordu. Ayrıca kargo bölümünün yüksekliği de nadiren yarım metreyi aşan bir uzunluğa sahip olurdu. Bu yüzden köleler yolculuğu uzanarak ya da çömelerek tamamlamak zorundaydılar. Gün içerisinde doktorlar eşliğinde sıra sıra güverteye çıkarılarak gerekli gün ışığına almaları sağlanıyordu kölelere günde 2 öğün yemek verilir ve beslenmeleri kontrol edecekti aç kalarak zayıflamayı ya da hastalanması istenmezdi. Ortak geçiş eğer hava koşulları uygunsa ortalama 45000 civarında tamamlanıyordu. Hava koşullarının kötü olması durumunda yolculuk 2 aydan daha uzun sürebiliyordu bu yüzden gemilerde erzak kısıtlaması uygulanıyor ve öğün sayısı ya da miktarı azaltıyordu ancak dönem dönem daha kötü uygulamalara da rastlandığı oluyordu. 1781 yılında yiyecek ve su sıkıntısına düşen bir köle gemisi kaptanı 136 köleyi denize atarak sorunu çözmeye çalışmıştı. Kadın ve çocuk köleler erkeklerden ayrı bir bölümde kadın ve çocuk köleler erkeklerden ayrı bir bölümde taşınıyordu. Kadınlarla mürettebatının cinsel ilişkiye girmesi yasaktı ancak kayıtlar bu kuralın birçok kez ihlal edildiğini göstermektedir. Köleler götürüldükleri sömürgelerde maden ve tarım alanlarında kullanılmaktaydı. Bunun yanı sıra ev işlerinden bina yapımına denizcilikten hamamlara kadar pek çok alanda köle emeğinden faydalanılıyordu. Köle ticaretini yaygın olarak yapan ülkeler arasında İngiltere, İspanya, Portekiz, Fransa, Hollanda, Danimarka ve İsveç’i saymak mümkündür. Bu ülkelerin Afrika’dan taşıdıkları kölelerin % 40’ı Karayipler’de, %38’i Brezilya’da,%17’si İspanyol Amerika’sında ve %6’sı Kuzey Amerika’da istihdam edilmişti. Afrika kıyılarından Amerika’daki plantasyonlara getirilen kölelerin sayısı her geçen yıl artıyordu. 1580 yılından önce Afrika'dan sömürgelere getirilen köle sayısı yaklaşık 68.000 civarındaydı. 1580-1640 yılları arasında bu sayı 607.000, 1640-1700 arasındaysa 829.000’e ulaşmıştı. 1700-1760 yılları arasında ise Afrika’dan Amerika’ya getirilen köle sayısı 2.846.000’i bulmuş durumdaydı. Afrika köle ticareti sırasında toplamda 11.700.000 civarında Afrikalı ülkelerinden koparılarak zorla gemilere bindirilmişti. Bunların içerisinden yaklaşık 9.700.000’i Atlantik’in öte yakasına ulaşmayı başarabildi. Geri kalan 2.000.000 kişi yaklaşık 300 yıl boyunca devam eden bu açgözlülük seyahatlerinin kurbanı oldu. İsimleri ve hikayeleri denize atılan cansız bedenleri gibi Atlantik okyanusunun derin sularında kayboldu. Avrupalılar genel olarak Amerika ve Afrika’daki koşullardan haberdar değillerdi. Özellikle İngiltere’deki malikaneler de istihdam edilen kölelere oldukça iyi davranılıyordu. Edward Colston ve Foster Cunliffe gibi köle tüccarları ülkelerinde hayırsever vatandaşlar olarak biliniyor, öldüklerinde arkalarından dikilen heykellerin altındaki kaidelere hayatları boyunca yaptıkları hayırseverlik hikayeleri kazınıyordu ancak halkın gerçeği öğrenmesi pek uzun sürmedi.
İngiltere’de 1770’lerden itibaren köleliğin kaldırılması için çeşitli
kampanyalar başlatıldı. Britanya’daki kölelik karşıtı propaganda büyük oranda
Thomas Clarkson ve William Wilberforce tarafından yürütülüyordu. Ahlaki dini ve
insani argümanlar gittikçe daha fazla destekçi buldu ve en nihayetinde köle
ticareti 1807 yılında İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 1814’te
Hollanda’da 1815 yılında Fransa’da 1820’de İspanya’da ve sonraki yıllarda ise
diğer Avrupa ülkelerinde birer birer yasaklandı. Ancak bu yasaklar kölelerin
satışlarını kapsıyordu yasaklanan köle ticaretiydi kölelik değildi. Sömürgelerdeki plantasyonlarda çalıştırılan
kölelerin özgürlüklerini kazanması çok uzun yıllar almıştır. Tüm bunlara karşın
köleliğin kaldırılmasını yalnızca radikal kölelik karşıtı hareketlerle
açıklamak mümkün değildir. Atlantik köle ticareti Batı Hint adalarında ya da
Amerika kıtasında yer alan plantasyonlarda ve madenlerde çalışacak insan gücünü
karşılamak amacıyla başlatılmıştı. Sona ermesinde ya da büyük oranda
azalmasındaki temel faktör insan gücüne duyulan bu ihtiyacın artık ortadan
kalkmış olmasıdır. Sanayi devrimi Avrupalı tüccarlar ve burjuva sınıfı için
yeni olanaklar yeni fırsatlar sağladı. 1790 yılında Eli Whitney çekirdeği pamuk
çiftliğinden ayıran bir alet olan çırçır makinesini icat etti. Bu makine bir plantasyon kölesinin bir günde
ürettiğinden 50 kat daha fazla pamuk üretiyordu. Plantasyonlardaki kölelerin
yerini zamanla bu tarz yeni icatlar ve buluşlar aldı. Aslında köleliğin
kaldırılmasında ki asıl etken dini, ahlaki ya da insani olmaktan ziyade
ekonomik ve pratikti. İnsanlık tarihi
boyunca kölelik pek çok medeniyet tarafından kabul edilmiş ve uygulanmıştır. Bu
medeniyetlerden bazıları ağır şartlarda köleliğe hukuki olarak müsaade ederken
diğer bir kısmı ise kölelik kanunlarını iyileştirmeye çalışarak sistemin
devamlılığını sağlamıştı. Ancak Atlantik köle ticareti tarih boyunca görülen
kölelik türlerinden çok daha ağır çok daha acımasızdı. Okyanus ötesine sefer
düzenleyen gemiler arkalarında milyonlarca ceset bırakmış ve yine
milyonlarcasını kötü koşullarda ömürlerini tüketmek üzere yeni dünyadaki
plantasyon onlara taşımışlardı bu ümitsizlik ve aç gözlülük seyahatleri tam 300
yıl boyunca devam etti 18. ve 19. yüzyılda yaşanan gelişmeler ve kölelik
karşıtı hareketler sayesinde bu utançla en nihayetinde kapanmıştır. Ancak izleri insanoğlunun tarihinde sonsuza
dek görülmeye devam edecektir.
MELİS YAŞAR
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
Yorumlar
Yorum Gönder