BİR ÖĞRENCİNİN BANGLADEŞ MACERALARI
BANGLADEŞ
Geçtiğimiz hafta “Bengal’in ülkesi” anlamına gelen Bangladeş’in başkenti Dhaka’ya gittim. Bangladeş Güney Asya bölgesinde, Myanmar ve Hindistan’a komşu bir ülkedir. Dünyanın en kalabalık”, “dünyanın en fakir” ülkesi olarak anılan bir yer. Seyahat planı yapılırken başta bu söylentiler kulağa kötü geliyor olsa da sonrasında orayı daha çok merak ediyorsunuz. Bangladeş turistik bir şehir değildi. Bu yüzden sizinle ne meşhur, nerede ne yenir gibi tavsiyelerde bulunamıyorum. Bir iş seyahati sırasında gördüğüm her şeyi paylaşmaya çalışacağım. Uzun yıllar İngiltere sömürgesi altında kalan Bangladeş %80 islam kültürünü benimsemiş. İngiltere’den onlara yansıyan tek şey arabalarda direksiyonun sağ tarafta olmasıydı. En büyük yüz ölçümüne sahip ülke Rusya’nın nüfusu 144 milyon iken, 148.469 km alana sahip olan Bangladeş’in nüfusu 170 milyon. Kalabalığı hayal edebiliyor musunuz?
Bangladeş’e nasıl gidilir?
Bangladeş’e gitmek için vize gerekiyor. Ben kapı vizesi alacağımı söyleyerek Türkiye’den çıkış yaptım. Uçak yolculuğum 8 saat sürdü. İndiğimizde Türkiye saatine göre tam 3 saat ilerideydik. Vardığınız zaman havalimanında vize ücreti (50$) ödüyorsunuz. Polis memurları neden geldiğinizi, ne kadar süre ve nerede kalacağınızı soruyor. İlgili formları doldurduktan sonra her şey uygun ise giriş yapabiliyorsunuz.
Bangladeş İklimi
Bangladeş’te muson iklimi görülüyor. Havalimanından çıktığınız an bunaltıcı bir sıcak ve farklı bir koku sizi karşılıyor. İlk başta gerçekten burada bir hafta nasıl nefes alacağım diye düşündürttü. Termal havuzların farklı bir kokusu ve bunaltıcı havası olur ya, ben ona benzettim. Bu yüzden tüm ofisler ve evler istisnasız klimalı. Hatta sokaklarda klima satan küçük kulübeler vardı. Şehrin görüntüsü imkan olsa mükemmel olabilir. Çünkü başınızı kaldırdığınız zaman sokaklarda pembe, mavi, yeşil, mor yapraklı büyük ağaçlar görüyorsunuz. Her yerde muz ve hindistan cevizi ağaçları var, yeşilleri çok canlı. Şehirde çok güzel rengarenk kuşlar ve kocaman papağanlar var. Özgürler, çok güzeller. Bana en ilginç gelen şeylerden biri bu olmuştu. Yerliler 2 ayda bir mevsim değiştiğini söylüyorlar. Genelde sıcak ve nemli hava hakim. Kış aylarında ise en az 10 derecelere düştüğü oluyormuş.
Bangladeş’te Trafik
İnanılmaz. Yollarda çok az trafik ışığı gördüm. Genelde yok. Tabela yok, yön kuralları yok, yollarda şerit çizgileri yok. Caddeye ne kadar araba sığabiliyorsa hep beraber ilerliyorlar. Arabaların markaları %85 Toyota. Hepsi çizik ve eski. Çünkü trafikte birbirlerine çok sürtüyorlar ve bu sorun olmuyor, devam ediyorlar. Zenginlerin, iş adamlarının ve siyasilerin kullandığı araçlar trafikte hemen kendini belli ediyor. O araçlara yaklaşmamaya özen gösteriyorlar ve öncelik tanıyorlar. Arabaların ön tarafında bulunan antenlerin üstünü kapatmak için bir bez kullanıyorlar. Bunun anlamı; anten açıkta ise şu an arabanın içinde önemli biri var, kapalı ise şu an önemli biri yok demekmiş. Kadın sürücü hiç yok ve herkesin özel şoförü var. Bangladeş’in en kendine özgü yanlarından biri ise taksileri. Bisikletli olanların (eski faytonların bisikletli hali gibi düşünebilirsiniz.) ismi Riksha. Arkası kapalı 3 tekerlikli motorlara ise Uber diyorlar. Trafiğin %40ını bu araçlar oluşturuyor. Yayalar ise karşıdan karşıya geçmek için fazla cesurlar. Neyse ki ben herhangi bir felaket ile karşılaşmadım.
Bangladeş Mutfağı
Beni seyahatim boyunca en zorlayan durum; yemeklerdi. Tabi ki farklı bir damak zevkleri olmasını bekliyordum ve denemek istiyordum. Fakat maalesef Türkiye’de alıştığımız şekilde hijyenik değiller. Bu yüzden et ürünlerini denemeyi tercih etmedim. Oraya ait bir çorba denedim. Acı baharatlı yoğurt çorbası içerisine şekerli ekmek koymuşlardı. Değişik ve bizim bir arada kullanmayacağımız tatlar. Biryani pilavı yemeği çok meşhurdu. Sofralarda her zaman Paratha dedikleri bir çeşit sade gözleme oluyor. Eliyle pilav yiyen takım elbiseli iş adamları da vardı, çatal-kaşık kullanan da vardı. İki kullanım tamamen normalleştirilmiş. Sofralarında her zaman tuz ve acı beyaz toz biberleri oluyor. Ben acı beyaz toz biberi tuz sanarak yemeğime bolca kattığım için bu detay önemli..
Bangladeş’te Yaşam
Bangladeş’te yaşam; hayatımdan, izlediğim filmlerden, okuduğum kitaplardan tamamen farklı. Ne ile karşılaşacağımı bilemediğim için yanıma bir sürü ilaç, sinek/böcek ilacı, her duruma uygun kıyafet vs. götürdüm. Şehir çok kalabalık. Sürekli koşuşturan insanlar, kornalar ve yoğun kalabalık insana, sanki bir şey oldu ve kaçıyorlar hissi veriyor. Öyle bir kargaşa var her an. Sokaklarda ve iş yerlerinde kalabalığın %90ı erkeklerden oluşuyor. Kadınlar hayatın çok küçük bir kısmında yer alabilmişler. Seyahat ettiğim süre ramazan ayına denk gelmişti. Oruç tutmuyordum. Bangladeşli biriyle sohbet ederken benim nereli olduğumu sordu. “Türk’üm” dedim. “Ben Türkleri müslüman sanıyordum.” dedi. Müslüman olanlar tamamen islama göre bir hayat yaşıyorlar. Oruç tutmuyor olmamı garip karşıladıklarını zaten hissettim ama saygılılardı. Sokaklarda çok fazla ilginç tarzlarıyla travestiler var. Şehrin uç noktalarında kocaman buda heykelleri var. Azınlıkta olsa farklı dinler var ama herkes birbirine sonsuz saygılı. O karmaşık trafik dahil kavga eden, tartışan, laf atan insan hiç görmedim. Tanıştığım bazı erkekler benimle el sıkışmak istemedi, çoğu sağ elini göğsüne koyarak selam verdi. Sol el ile selam vermenin ise saygısızca olduğunu düşünüyorlar. Bazı ofislere girerken ayakkabılarımızı çıkardık. Ofiste namaz kıldıkları için ayakkabı ile girmeyi doğru bulmuyorlar. Ezan okunurken işi bırakıp yerlere seccade seriyor, üstlerini değiştirip vakit kaybetmeden hep beraber namaz kılıyorlar. Merak edip “Neden beyaz giyiyorsunuz, bir sebebi var mı?” diye sorduğumda; “Allah ile buluşacağımız için temiz görünmek istiyoruz.” dediler. Benim 25 yaşında ve bekar olmama şaşırdılar. Orada yine Bangladeşli birinden duyduğuma göre kızlara 14 yaşından sonra iğne-ilac gibi bir doping verip, evlenebilmesi için bir an önce dolgun görünmelerini sağlıyorlarmış. Erkeklerin 3-4 farklı kadınla aynı anda evli olmasını normal karşılıyorlar. Hatta bunu gücün ve paranın gösterişi gibi düşünüyorlar. Evlilikler görücü usulü oluyor. Anlattıklarına göre aşk, güven, kıskançlık gibi duygusal bağlar pek kurulmuyor. Erkek anneleri, gelinlerini kendileri seçiyormuş. Evlenmeyi ise duygusal bir olay olarak değil, “hayatının akışı” gibi görüyorlar.
Ekonomi
Bangladeş tekstil için çok büyük bir pazar. Farklı ülkelerden iş adamlarının oraya fabrika açmak için geldiklerine şahit oldum. En büyük sebebi tabii ki; ucuz iş gücü. Para Birimi olarak “Taka” kullanıyorlar. Resmi olarak açıklanan asgari düzeyi kimsenin uygulamadığını söylediler. Çünkü insanların “bana asgari bunu vermek zorundasınız.” diyecek lüksleri yok. İş bulmuş olmaya ve düzenli gelirin her türlüsüne razılar. Mesela belki daha önce kasada alışverişinizi poşetleyip bahşiş bekleyenini görmüşsünüzdür ama “asansörcü” görmemişsinizdir. Tüm gün asansörün içinde bekleyip, gideceğiniz kata basıp, karşılığında gönlünüzden koparsa para bekleyen bir iş şekli var. Asansörlü tüm binalarda bu işçilerle karşılaştım. Bir fabrikada ise yine merak edip sorduğumda aylık “7.000 taka” verdiklerini söylediler. Bu ortalamaya göre iyi bir ücret. Fakat yeterli değil. Para birimlerinin ne kadar değer kaybettiğini size şu örneklerle aktarayım;
7.000 taka maaşa göre günlük 240 taka kazandıklarını düşünürsek;
• Sigara 250 taka
• Americano 500 taka,
• 3 kişilik normal bir akşam yemeği 6.500 taka
• Ekmek 60 taka gibi fiyatlar..
Vatandaşların çoğunun çalışarak bir ev/araba sahibi olabilme hedefleri yok. Yaşamak için çalışıyorlar. “Burada gençler ne yapıyor?” diye hep merak ettim. Caddelerde hiç kafe, restoran yok. Kahve içmek istediğimde sadece 2 tane “Gloria Jeans” olduğunu söylediler. Gloria Jeans Türk markası, bunu duyduğuma sevindim. Sokakta eğer güzel bir arabadaysanız veya iyi görünümlü iseniz; dilenci olmayan normal, yolunda yürüyen vatandaşlar bile sizi görünce bir anda gelip dilenmeye başlıyorlar.
Zenginleri ise çok çok zenginler. Sadece evinde 18 tane çalışanı olanı gördüm, karşımda 10 milyon Euro'ya imza atan iş adamlarını da gördüm..
Son günümde artık iş bittiğinde; çok zengin, bembeyaz kocaman sarayda yaşayan biriyle iş dışında sohbet etme fırsatım oldu. Belki 65 yaşında vardı. Dünyanın her yerini gezip görmüş. En lüksünü ve en kötüsünü. Ona “neden geri döndünüz?” diye sordum. Amerika’nın, İngiltere’nin ona daha iyi bir yaşam sunduğunu görerek ve bilerek neden Bangladeş’e geri döndüğünü gerçekten merak ettim. “Ben olmak istediğim yerde yaşıyorum, asıl lüks bu değil mi?” dedi. Bu cümle ilk başta benim düşüncelerime uzak geldi. Sonra dedim ki evet; herkesin lüksten beklentisi, mutluluğu bulduğu şey, kendine yakıştırdığı, beğendiği, kibarlık anlayışı, hatta aynı inanış üzerinden yaptığı ibadeti bile aynı olmayabilir. Zevkler ve renkler tartışılmaz, bunu herkes söyler. Ben Bangladeş’te bu cümlenin yaşadığını gördüm. Az gelişmiş ülkelerinde, açlığın içinde, o kalabalıkta birlikte yaşamayı çok iyi öğrenmişler. Asya'daki farklı dünyayı gidip görmek yaşadığım hayata, kullandığım teknolojiye ve sahip olduğum her şeye olan algılarımı değiştirdiğini düşünüyorum.
Onlar benim, ben ise bir başkasının asla tercih etmeyeceği bir hayatta - kendi lüksümde:)- mutluyum..
BÜŞRA ÇOŞKUN
Yorumlar
Yorum Gönder