BU DÜNYADAN BİR YILDIRIM AKBULUT GEÇTİ

 

Cumhuriyet tarihinin son 40-45 yılının en sessiz en mütevazi başbakanlarından olan Yıldırım Akbulut geçtiğimiz haftalarda kalp rahatsızlığı nedeniyle sessiz sedasız hayatını kaybetti. Peki kimdi bu mülayim adam. Siyaset dünyasında ne işi vardı?

Akbulut, Erzincan doğumluydu. Sağ merkez eğimli bir ailede doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirip avukatlık yapmaya başladı. Üniversite yıllarında sanılanın aksine siyaseti olaylarla pek ilgilenmedi. Çünkü onun siyasi olaylara karşı bir ilgisi yoktu. Aklındaki ana gaye mezun olup mesleğini icra edebilmekti. Lakin serbest avukatlık mesleğinde başarılı olamadı. Daha sonra memleketi Erzincan’da hal müdürlüğü yapmaya başladı. Bu sektörde de pek isteğini alamadı. Çünkü işinde fazla dürüst ve titiz biriydi. Yetmişlerin sonunda çevresindekiler etkileşimi ile Adalet Partisine katıldı. Azimli bir kişi olmasından mütevellit buradan ANAP’ın kurucuları arasına girdi. İlk kez 1983 seçimlerinde meclise girdi. Parlamentoda verdiği gensorular ile çalışkanlığını burda da ispatladı ve Turgut Özal’ın takdirini kazandı. Ardından sırasıyla İç İşleri Bakanlığı, TBMM başkanlığı yaptı. Ancak asıl süksesini 1989’un Kasım ayında başbakanlığa getirilmesiyle gerçekleştirdi.



Turgut Özal’ın köşke çıkmasından sonra ANAP içinde yapılan kongrede; oybirliğiyle Özal’dan boşalan başbakanlık koltuğuna ve ANAP genel başkanlığına seçildi. 1989 – 1992 yılları arasında sadece 2 yıl yaptığı başbakanlığı sırasında bu sessiz ve çalışkan adam özelllikle medya ve muhalefetin ciddi derece diline düşmüştü. Turgut Özal’ın yerine seçilmesi, muhalif kesimlerinin üzerini çizmesi için yeterliydi. Kendisi sürekli basında ‘’emanetçi, maşa’’ olarak itham ediliyordu. Yaptığı herhangi bir hata ya da dil sürçmesinde hemen eleştiriliyordu. Basında Yıldırım Akbulut hakkında aslı astarı belli olmayan espriler türetilmişti. Hatta iş öyle bir boyuta geçmişti ki; hakkında üretilen fıkralar üç kitap haline bile getirilmişti. Kendisi tüm bu yaşanılanlara bir anlam veremiyordu. Ona göre o sadece işini yapmaya çalışıyordu. Ancak siyaset sahnesi böyle değildi. Siyaset sahnesinde ağırbaşlı, kameralara gülümseyen, sinirlenen ve de yeri geldi mi yalan söylemekten çekinmeyecek politikacılar olması gerekiyordu. Bir başka deyişle tiranlığa ya da leviathanlığa yakın olmanız gerekiyor. Akbulut’un bu kavramlara yabancı olması acımasız eleştiriler almasına sebep oldu.  Fakat tüm bunlara rağmen Akbulut kendisine yapılan eleştirileri sineye çekiyor, görmezden geliyordu. Hatta bir televizyon programında kendisi için üretilen fıkralarından birkaçından bahsedip gülmüşlüğü bile vardı.

Fakat basında kendi üzerine bu kadar gelinmesine rağmen Akbulut 2 yıllık başbakanlığı sayesinde başarılı işlere imza atmıştı. Türkiye onun döneminde büyüme hızı yakalamıştı. Gayrisafi milli hasıla bir büyüme yakanmıştı. Toplumsal olaylara karşı da kayıtsız değildi. 1990 yılındaki Büyük Madenci Yürüyüşünde, grev yapan madencilerle masaya oturmayı seçti ve sorunu kısa bir sonra çözdü. Keza Turgut Özal’ın çok istemesine rağmen Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ile beraber hareket edip Türkiye’yi Birinci Körfez Savaşına sokmadı. 15 Haziran 1991 yılında Mesut Yılmaz’ın ANAP genel başkanlığına seçilmesi sonucunda makamını devretti. Siyasette 5-6 sene daha kalıp bir daha dönmemek üzere sessizce veda etti. Geri kalan yaşamında ne doğru dürüst kameralar karşısına geçti ne de doğru dürüst bir röportaj verdi. Bir elin parmaklarını asla geçmedi. Sessiz ve müzmin hayatına geri döndü.

Kıssadan hisse, Yıldırım Akbulut yanlış zamanda çok yanlış bir arenda olan doğru bir insandı.

                                                                                                                                             Berkay Kuzu / SİBUL

Yorumlar

Popüler Yayınlar