AZERBAYCAN’IN KARABAĞ KONUSUNDA DİKKAT ETMESİ GEREKEN HUSUSLAR

 


Doç. Dr. Serdar YILMAZ

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü

Az Bilinen Karabağ Tarihi

Karabağ bölgesindeki anlaşmazlık uzun süredir sürmektedir ve bu anlaşmazlık ekonomik olmaktan ziyade tarihi ve politiktir. Bu coğrafyada hüküm sürmüş ilk toplulukların Sakalar olduğu bilinmekle birlikte özellikle Arsaklar (Sakaların bir boyudur) Karabağ’da uzun süre yaşamışlardır. Ermenistan’ın Karabağ’a hala daha böyle hitap ettiğini unutmamak gerekir. Oğuzlar’ın 11. yüzyılın ortalarında özellikle otlak alanların zenginliğinden dolayı buraya gelmeye başlamasıyla bu bölge, Oğuz boyları tarafından yurt edinmiş ve bu bölge üzerinde hâkimiyet tesis etmek isteyen Bizans imparatorluğuna karşı büyük bir mücadele vermişlerdir. Sonrasında Selçukluların bölgeyi tamamen kontrol etmesiyle Sultan Alparslan Karabağ’ı kışlık başkent ilan etmiştir. Selçuklu sonrası Azerbaycan Atabeyleri bölgede hâkimiyet kurmuşlar ancak Moğol istilasına dayanamayıp bölgeyi İlhanlı Devleti’ne bırakmak zorunda kalmışlardır. Tebriz’i merkez ilen eden İlhanlı Devleti, Karabağ topraklarını her fırsatta kullanmış, (bilhassa yaz mevsiminde) bununla birlikte Türklerin bölgedeki güçlü varlığını kabul etmiştir. İlhanlı Devleti sonrası bölgede iyice sayılarını arttıran Türkler, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri ile bölgeye hâkim olmuşlardır. Savefiler döneminde de bölge Türklerin kontrolünde kalmıştır. Bu tarihlerde bölgedeki Ermeni ailelerin dağınık bir şekilde değişik bölgelerde oturdukları ve ortada bir Ermeni devletinin bulunmadığı özellikle altı çizilen bir husustur.

15. yüzyılda Timur İmparatoru Emir Timur’un yazlık ve kışlık olarak kullandığı Karabağ, 16. ve 17 yüzyılda Osmanlı ve sonrasında Safevi Devleti ve Çarlık Rusya arasında ki mücadelenin adı olmuştur. 1747 yılında Nadir Şah Afşar’ın ölümü ile merkezi otorite sarsılmış ve Azerbaycan çeşitli hanlıklara ayrılmıştır. Söz konusu hanlıklar arasında en etkilisi Türk aşiretlerinden Saraçlı boylarının idaresi altında olan Karabağ Hanlığı olmuştur. 1801 yılında, Rusya’nın Gürcistan’ı ilhak etmesi Karabağ’ın talihini değiştirmiştir. Rusya, Gürcistan’ı işgal ederek Kafkasya’da bir sömürge yönetiminin temellerini atmış oldu. Gence kalesini kuşatan Rus kuvvetleri, Ocak 1804 tarihinde kaleye zapt ederek ve Gence Hanlığı’nı arazisi ile birlikte ele geçirmişlerdir. Rusların güneye ilerleyişinden rahatsız olan ve Rusya’ya savaş ilan eden İran, Rusya ile savaşmıştır. İran kuvvetlerinin işgalinden endişeye kapılan Karabağ Hanlığı, Rusya’dan yardım istemiş ve Mayıs 1805 tarihinde Gence’de yapılan Kürekçay anlaşması ile Karabağ, Rus idaresine bağlanmayı kabul etmiştir. Böylelikle bir tercih yapılmış ve Karabağ Hanlığı ilk Rus tahakküm ve himayesini kabul eden hanlıklardan biri olmuştur.

İran’ın burada farklı bir bakış açısı vardır. Çünkü Rusya’nın Kafkasya bölgesine yayılmasından en fazla rahatsız olan ülke, bölge ile iki bin yıllık bağı olan İran’dır. Rusya bu durumu bildiğinden Karabağ bölgesi, Azerbaycan’ın bir parçası kabul edilmekte ve Ermeni nüfusu toplam nüfusun ancak % 20’si kadarını oluşturmaktaydı. Kürekçay anlaşması ve sonrasında Rus tahakkümünün artmasıyla Karabağ’a Hristiyan unsurlar ve Ermeniler yerleştirilmiştir. 1812 yılında Rusya ile Fransa’nın anlaşmazlığı ve ihtilafından istifade eden İran, Rusya’ya saldırmış ancak mağlup olmuştur. Bunun üzerine 13 Ekim 1813 tarihinde Karabağ’ın Gülistan kentinde bir barış antlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. Neticede, Aras çayını ayırdılar deyiminden hareketle bu çayın kuzeyinde yer alan Gence, Karabağ, Şeki, Lenkeran, Şemahı, Bakü, Kuba, Derbent hanlıkları Rusya tarafından sahiplenilmiştir.

1804-1828 arasında Rus-İran savaş yıllarını kapsayan ve sonraki takip eden dönemlerde Rusya, Kafkasya’nın demografik yapısını değiştirmek için hep fırsat kollamıştır. 1828 tarihi ise hem İran hem de Rusya için bir dönüm noktası olmuştur. Zira, İran ile Rusya arasında imzalanan Türkmençay anlaşması ile Ruslar, Güney Kafkasya’daki hakimiyetlerini konsolide etmiş ve İran’ın (daha önce de vurguladığım üzere) iki bin yıllık Kafkasya ilişkisi kesilmiştir. Bir dönüm noktası da Osmanlı İmparatorluğu ile ilgilidir. Nitekim 14 Eylül 1829 tarihli Edirne anlaşması ile Osmanlı Devleti de Rusya ve İran arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması’nın ilgili hükümlerini kabul ederek Revan ve Nahçıvan Hanlıkları ile birlikte Karabağ bölgesinin Rus egemenliği altında bulunduğu resmen kabul etmiştir. Başka bir ifadeyle, tıpkı İran gibi Osmanlı devleti de Kafkasya bölgesini tamamıyla Ruslara bırakmak zorunda kalmıştır.

Rusya, 1828 yılında, yapılan anlaşma hükümlerine dayanarak İran ve Osmanlı İmparatorluğu tebaası olan Ermenileri, Kafkasya’ya göçe teşvik etmiş ve hatta göç etmeleri için bölgeye göç eden Ermenileri hem 20 yıl vergiden muaf tuttuğunu hem de devlet arazilerini Ermenilere verdiğini deklare etmiştir. Müslümanların toprakları satın alınmış, bölge Müslümanları zorla göç ettirilmiş, İran’dan 40.000, Türkiye’den 84.000 Ermeni, 1928-1930 yılları arasında Kafkasya’ya göç ettirilmiştir. Rus Çarlığı, kendilerine sadık gördükleri ve sadık millet dedikleri Ermenileri bölgede kalıcı yapmak için 1827 yılında Nahçıvan ve Erivan hanlıklarını ortadan kaldırarak, Erivan merkez olmak üzere bir Ermeni yönetimi oluşturmuştur. 21 Mart 1987 tarihinde Ermeni Vilayeti kurulmuş ve Rusya bölgede kendi konumunu güçlendirtirmiştir. Buna rağmen Erivan bölgesinin, 93 Harbi’nden sonra bile nüfusunun yüzde 75’inin Türk olduğunu vurgulamak gereklidir.

 

Ekim Devrimi Sonrası Karabağ

Ekim 1917 Devrimi’nden sonra Karabağ, her ne kadar hukuki açıdan Azerbaycan’a bağlı bir bölge olsa da defacto bağımsız bir konuma gelmiştir. Bu durum, Sovyet yönetiminin kurulduğu 1920 yılına kadar devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nin Azerbaycan’dan gelen talep üzerine 15 Eylül 1918 tarihinde bölge Türklerini korumak için Bakü’ye girmesinden kısa bir süre sonra bölge İngilizlerin hâkimiyetine girmiştir. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması gereği Osmanlı bir kez daha Kafkasya topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır. 

İngilizler 28.01.1919 tarihinde yayınladığı bir tebliğ ile Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu teyit etmiş ve kısa bir süre sonra Kafkasya’dan çekilmişlerdir. Bu çekilme sonucunda ortaya çıkan boşluktan yararlanan Sovyet Rusya’sı 27 Nisan 1920’de Bakü’yü işgal etmiştir. Karabağ, 4 Temmuz 1921 tarihinde SSCB yönetimi tarafından Azerbaycan toprağı sayılmış, Lenin’in aldığı bu karara daha sonra Stalin de uymuştur. Azerbaycan, Stalin’in SSCB’yi bir sanayi devine dönüştürmek idealinin en büyük parçası olmuştur. Zira Azerbaycan’ın var olan doğal kaynakları Sovyet sanayisi için kullanılmıştır. Dolayısıyla Stalin, bu kaynakları Sovyet sanayisi için kullanırken bir nevi sus payı olarak Karabağ’ı Azerbaycan toprağı olarak görmeye devam etmiştir. Ancak, diğer yandan da Ermeni ayrılıkçı hareketlerine ses edilmemiş, bölgedeki Ermeni nüfusu arttırılmış ve hatta 1922 yılında Azerbaycan arazisi olan Zengezur, Ermenistan’a verilmiştir. 1923 yılında Ermenilerin yoğunlukta olduğu yerleşim birimlerini içine alan özerk bir bölge oluşturulmuştur. Diğer tüm Orta Asya ve Kafkasya bölgelerinin sorunlu alanlarında olduğu gibi Nogorno-Karabağ Özerk Bölgesi’nin Azerbaycan’a bağlı olduğu, 1936 Sovyet Anayasası ile teyit edilmiştir. Ancak yıllar geçtikçe Azerbaycan ve Ermenistan tarafları arasındaki gerginlik giderek çatışmaya dönüşmüştür. Nitekim 20 Şubat 1988 tarihinde Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Ermenistan’a bağlanma talebi Azerbaycan tarafından ret edilince büyük çaplı gösteriler başlamıştır. Neticede, 1 Aralık 1989 tarihinde Ermenistan parlamentosunun Karabağ’ın Ermenistan ile birleştiğini deklare etmesiyle her iki ülke arasında bugünlere kadar süren çatışma böylece başlamış oldu. 27 Eylül’de başlayıp 10 Kasım’da ateşkes antlaşmasının imzalanmasıyla biten 44 günlük mücadele, Azerbaycan ordusunun büyük bir başarısı ile neticelenmiş ve sonuçta Karabağ bölgesinin yüzde 70’i Ermenistan’dan geri alınmıştır. 

KARABAĞ’DA KİM KAZANDI KİM KAYBETTİ?

Azerbaycan, Karabağ çevresindeki YEDİ şehri kendi topraklarına katarak ve ilk defa masada kazanan taraf olarak bu mücadelenin ilk kazananıdır. 30 yıldır işgal atındaki topraklarının yüzde 70’ini kurtarmış, mağlup olmuş halk sendromu olarak bilinen moralsizliği bitirmiş ve Karabağ konusunda ateşkes anlaşmasına bir statü konmasını engellemiştir. Bu açıdan Azerbaycan, siyasi olarak ilerleyen yıllarda köşeye sıkışmayacak ve beş sene içinde Dağlık Karabağ bölgesinin tamamını kontrol altına alabilecek. Bu aslında Azerbaycan’ın lehinedir. Azerbaycan ordusu, sahip olduğu Türkiye, Güney Kore ve İsrail menşeli silahları ve ekipmanları ile Güney Kafkasya’da en güçlü ordu olduğunu göstermiş ve Ermenistan devletine askeri bütçe olarak 4.5 milyar dolar zarar vermiştir. Büyük bir moral motivasyon kazanmıştır. 28 sene önce zorla topraklarından koparılan Azerbaycanlı gençler bu sefer tank üzerinde geri dönerek Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan 1 milyon Azerbaycanlı için geri dönme fırsatı sağlamışlardır.

Masada ve sahada en çok kazanan kişilerden bir de Putin’dir.  Putin. MİNSK eş başkanlarını devre dışı bırakarak Azerbaycan ve Ermenistan’ı ateşkes için masaya çağırmış ve antlaşma imzalamıştır. Sevmediği Paşinyan’ın tasfiye sürecini hızlandırmış, Ermeni halkına sizin tek koruyucunuz benim ve ben olmasam Azerbaycan size çok daha acı bir mağlubiyet yaşatır mesajı vermiş ve Azerbaycan’ın birçok talebini karşılamıştır.  Putin’in dayandığı temel bir strateji vardır. Tıpkı Suriye ve Libya’da olduğu gibi Güney Kafkasya’da da ünlü Çin filozofu Sun Tzu’nun öğretisini başarıyla uygulayan Putin, aktifken pasif, yakınken uzak görünüyor. Konuşmuyor ama herkes onun sesini duyuyor. Görünmüyor ama her yerde mevcut. Hiç çıkarı yokmuş gibi davranıyor ama hep kazanıyor. Atmış olduğu sabırlı ve stratejik adımların neticesini alıyor ve her seferinde vazgeçilmez oyuncu olduğunu gösteriyor. Hazırladığı antlaşma ile Rusya, Karabağ’ı Lâçin koridoruna ve Azerbaycan-Nahcivan yoluna kendi askeri varlığını konuşlanmıştır. ABD ve NATO’ya tıpkı 2008 yılında Gürcistan’da olduğu gibi dur demiştir.

Hem masada hem sahada en çok kaybeden ise şüphesiz Ermenistan’dır. Ermenistan ordusu tarifi mümkün olmayan bir mağlubiyet yaşamış, 30 yıldır işgal ettiği toprakları boşaltmış ve önemli sayıda insan ve teçhizat kaybı vermiştir. Ermenistan ordusu etkisi uzun yıllar sürecek bir moralsizliğin için girmiştir ve uzun süre toparlanamayacaktır.  Paşinyan’ın iktidarı da sallanmıştır. Paşinyan’ın istifa etmemesinin en büyük nedeni ise can korkusudur. Zira istifa ettiği gün devlet korumasında olmayacağı için öldürülme endişesi taşımaktadır.  

ABD, Fransa kaybeden taraftadır, devre dışı kalmışlardır.

Ayrıca İran’da kaybeden taraftadır. Özellikle Nahçıvan-Zengezur koridorunun açılmasıyla beraber İran toprakları kullanılmadan Türkiye ve Batı ile direkt olarak temas kurulacaktır. İran bir bağlantı ülkesi olmaktan çıkacak, Türkmenistan’dan kalkan tırlar artık İran’a uğramadan Atatürk’ün Türk Kapısı dediği bu koridordan geçerek, yani İran’a hiçbir geçiş ücreti ödemeyerek Avrupa’ya kadar gidebilecektir. Azerbaycan gazı artık İran topraklarını kullanmadan direkt olarak bu hat üzerinden Nahçıvan’a ulaştırılacaktır. O yüzden İran da kaybedenler arasındadır.

 

TÜRKİYE’NİN ARTILARI

Baştan beri Azerbaycan’ın yanında olan Türkiye bölgenin baş aktörlerinden biri olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Rusya’nın aksine Türkiye, anlaşmanın garantörü değil ama Rusya ile Azerbaycan’da kurulacak Ortak Gözlem Merkezi’nden İHA ve diğer imkânlarla ateşkesin denetlenmesinde görev alacak. Arazide görevli Rus barış gücünün karargâhı ise Dağlık Karabağ’ın başkenti Hankendi’de olacak. - Türkiye için en önemli kazanımlardan biri Nahçıvan’dan başlayıp Ermenistan üzerinden Azerbaycan’a bir ulaşım hattını garantilemesi oldu. Türkiye’nin Orta Asya’ya, bölgenin de Anadolu üzerinden Avrupa’ya açılması için alternatif bir hat bu. Türkiye ve Azerbaycan, 160 km’lik atıl olan Nahçıvan demiryolu ve kötü durumdaki karayolunu yenileyerek bölgede katma değer yaratıp Batılı pazarlar için vazgeçilmez olabilirler.

 

AZERBAYCAN’IN DİKKAT ETMESİ GEREKEN HUSULAR

Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan arasında imzalanan barış mutabakatının içeriği çok net değildir. Rusya’nın beş yıllık varlığı sakıncalıdır. Bu beş yıl içinde özellikle Hankendi Ermenilerin kontrolü altında olacaktır ve beş yıl sonrası için buranın Azerbaycan’a geçeceğine yönelik bir emare yoktur. Orada yaşayan Ermeniler artık Azerbaycan vatandaşıdır ancak o insanlar Rusların kontrolü ve güvenlik şemsiyesi altındadır. Dolayısıyla buradan kaynaklanacak bağımsızlık talepleri Rusya tarafından her iki ülkenin dış politikasına yönelik bir baskı unsuru olarak kullanılabilir niteliktedir. Azerbaycan her ne pahasına olursa olsun Türkiye’yi barış gücünün bir parçası yapmalı ve Türk askerini bölgede Rus kuvvetlerine yakın yerlerde konuşlandırmalıdır. Nahçıvan-Azerbaycan bağlantısı ne pahasına olursa olsun açılarak Türkiye-Azerbaycan ilişkileri kara bağlantı yolu ile de konsolide edilmelidir. Rusya’ya güvenilmeyeceğini son 30 yıl acı bir şekilde göstermiştir. Dağlık Karabağ’da yaşanan gelişmeler Azerbaycan halkından gizlenmemeli, gelişmeler halka anlık iletilmelidir. Bölgeye üçüncü bir ülkenin müdahale olmasına mani olunmalı, Rusya’ya bölgenin gerçek sahibinin kim olduğu askeri gösteriler ve birlik beraberlik mesajlarıyla gösterilmelidir. Nahçıvan koridorunun açılması sağlanmalı ve buranın sınır kontrolü Azerbaycan tarafından yapılmalıdır. İran’ın izleyeceği gizli diplomasiye dikkat edilmeli, İran sınırına asker yığınağı yapılarak gözdağı verilmelidir. İran’ın Rusya ile barış gücü misyonunda yer alabileceği bütün senaryolar baştan ret edilmelidir. Azerbaycan, Ermenistan’ın ilerleyen dönemlerde statü konusunu gündeme getirmesine müsaade etmemeli, Paşinyan döneminde ve sonrası oluşan/oluşabilecek askeri gerginliklerde katı bir tavır takınıp gerektiğinde askeri gücünü göstermekten imtina etmemelidir.


Yorumlar

Popüler Yayınlar