AFETLERLE MÜCADELE VE KURUMSAL YAPILAŞMADA TÜRKİYE
Afet, toplumların tamamını veya belli bir
kesimlerini etkileyen, toplum açısından ekonomik, sosyal, fiziksel ve kültürel
kayıplara sebep olan, gündelik yaşamı kesintiye uğratan veya durduran, afetin
meydana geldiği toplumun afetle baş edebilme kapasitesini aşan doğa veya insan
kaynaklı olayların sonuçları olarak ifade edilir. Tanımdan da anlaşıldığı üzere
afet bir olaydan çok, olay veya olayların doğurduğu bir sonuçtur. Doğal
afetlerin çoğu doğrudan veya dolaylı olarak iklim kriziyle ilişkilidir. Küresel ısınma ile artan sıcaklıklar ve
buna bağlı olarak değişen bölgesel ve küresel iklim pek çok türün yaşam alanına
etki etmektedir. Kuraklık, orman yangınları, seller, siklonlar, su taşkınları,
hortum vb. gibi meteorolojik kökenli afetler; kuraklığın getirdiği kıtlık,
kullanılabilir suya az erişim, göçler, savaşlar, kimyasal silah kullanılması,
sağlık sorunları, yoksulluk gibi sosyal gerginliklere neden olabilecek insan
kaynaklı (teknoloji kaynaklı) afetlerin şiddetini ve sıklığını arttırmakta ve
nihai olarak ise şiddet ve çatışmalara zemin hazırlayabilmektedir. Bu olumsuz
etkilerin gerçekleşme dereceleri bireylerin, bölgelerin ve ülkelerin mukavemet
ve kalkınmışlık düzeyine göre değişmektedir.
Afetler meydana geldikleri bölge ve
ülkelerde kimi zaman düşük kimi zaman ise büyük ölçekli zararlara yol
açmaktadır. Birinci dereceden deprem kuşağında yer alan Türkiye’de depremler
sıklıkla yaşanmaktadır. Bunun yanı sıra gerek doğal gerek insan kaynaklı farklı
türden afetler de meydana gelmektedir. Afetlerin zararları söz konusu olduğunda
öncelikle fiziki kayıplar, ölüm ve yaralanmalar akla gelse de ekonomik olmak
üzere birçok açıdan önemli sonuçlarda ortaya çıkarmaktadır.
Afetler hem sonuçları hem sebepleri
bakımından ekonomik, siyasi, sosyal ve toplumsal yapılarla doğrudan
ilişkilidir. Bireylerin, sivil toplum örgütlerinin, ulusal ve uluslararası şirketlerin,
uluslararası örgütlerin ve nihai olarak devletlerin birlikte sorumluluk
üstlenmesi elzemdir. Bu açıdan ülkemizdeki afet yönetimine baktığımızda 1944’ten
önce “olay sonrası müdahale” olarak adlandırılmaktadır. 1939 Büyük Erzincan
Depremi ile başlayıp, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremine kadar afet yönetimi
hakkında birçok yasalar oluşturulmuş ancak bu alanda verimlilik
sağlanamamıştır.
1999 depreminden sonra atılan adımlar neticesinde
“Uyanış Dönemi “olarak adlandırabileceğimiz dönem başlamıştır. Nitekim
29.05.2009 gün ve 5902 sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla kurumsal
bir değişiklik ile yeni bir dönem daha başlamıştır. Bu kanun ile kurulan yeni
kuruluşun (AFAD) temel anlayışı, bugüne kadar merkezde toplanan afet
hizmetlerinin görev ve sorumluluklarını yerel yönetimlerce üstlenmesini
sağlamak ve ilgili işlemleri denetlemek ve koordine etmektir. Yasa ile
ülkemizde çok başlı bir yapılanma gösteren Afet Yönetimi tek bir çatı altında
toplanarak İçişleri Bakanlığına bağlı bir kuruma dönüştürülmüştür.
AFAD, saha koordinasyonlarını etkin bir
şekilde sağlayabilmesi için afet bölgelerinde ulusal ve Uluslararası kuruluşlar
arasında iş birliği, koordinasyon ve bilgi yönetimi için sistemler sağlamakta
ve platformlar oluşturmaktadır. Ayrıca AFAD gönüllülük sistemi çalışmaları ile
web sitesinden platformlar oluşturarak her kesimden vatandaşımıza gerekli
eğitimler vermekte ve afet bölgelerine gönüllü hizmetlerini sağlamaktadır.
Afet koordinasyonuna son
örnek; 30 Ekim 2020 tarihinde Türkiye saati ile 14.51’de merkez üssü Ege Denizi’nin Seferihisar açıklarında 6,6 şiddetinde yaşanan
deprem sonrası uygulanan yol haritası
verilebilir. 26 Kasım 2020 tarihine kadar geçen sürede 46 artçı olmak
üzere toplamda 4468 sarsıntı
yaşanmıştır. Sağlık Afet Koordinasyon Merkezinden (SAKOM) alınan bilgilere göre
117 kişi hayatını kaybetmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından alınan
verilere göre de acil yıkılması gereken veya ağır hasarlı 178, orta hasarlı 166
ve kısmen hasarlı 1143 bina bulunmaktadır. Afet platformu kriz masası komisyonu
depremin hemen sonrasında yaptığı acil durum toplantısında ekipleri sahaya göndermiştir.
Bu ekipler sırasıyla AFAD, AKUT, yerel
sivil toplum kuruluşları (ANDA, KARDEŞE, VEFA Derneği, İZMAD Mağaracılar
Derneği) gibi profesyonele ekipleriyle enkaz altındaki afetzedeleri kurtarma
çalışmaları yapmış ve daha sonra da insani yardım çalışmalarında aktif olarak
görev almıştır. Evleri yıkılmış veya orta hasarlı durumdaki depremden etkilenen
kişiler AFAD tarafından ve belediyeler tarafından kurulan çadır kentlere
yerleştirilmiştir. Valilik kriz masasındaki yetkili kuruluşların ve sahadaki
çalışan AFAD gönüllülerinin bildirdiği ihtiyaçları; AFAD, Sivil Toplum
Kuruluşları, yerel yönetim birimleri ve insani yardım adıyla toplanan
bağışlarla sağlanmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi ihtiyaç haritası ve afet
platformu iş birliğinde hayata geçirilen kampanya ile birkirabiryuva.org web
sitesi üzerinden depremde evi yıkılan ailelere kira yardımı yapmak isteyen kişi
veya kurumlar yardımda bulunmuştur. Sonuç olarak İzmir Depreminde uygulanan
saha koordinasyonu afet sonrasında risk yönetiminin ne kadar önemli olduğunu
bir kez daha bizlere göstermiştir. Bu alanda yapılan çalışmalarda AFAD, yerel
birimler , STK’lar ve afet gönüllülerinin bir arada koordinasyonlu olarak
çalışmaları afetin etkilerinin azaltılmasında etkin rol oynamıştır.
Tarihsel
düzleme baktığımızda ülkemiz afet koordinasyonu ve risk azaltma alanında “Neler
yapılabilir?” sorusuna öncelik vermiştir.
Türkiye ölçeğinde afet yönetiminin asıl konusunun risk azaltma olduğunu
bu alanda başarılı ve etkin şekilde planlama, müdahale ve iyileştirme
süreçlerinin geliştirmeye devam ettirdiği ortadadır. Daha yaşanılabilir bir
ülke için risklerin azaltılması, doğal afet kaynaklı zararların minimuma
indirilmesi önem teşkil eder. Bilinmelidir ki afet yönetimi devletin büyük
sorumluluk sahibi olduğu ancak tek başına yürütemeyeceği bir süreçtir. Toplum
olarak afet bilincini kazanmalı ve bu hususiyetle yaşama devam edilmelidir.
BAŞAK BAYDAK
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ/ AFET YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS
Yorumlar
Yorum Gönder