11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikası: Yeni Fırsatlar ve Manevra Alanları
Çağımızın
uluslararası politikalarını şekillendiren en büyük felaketlerinden birisi
şüphesiz Amerika Birleşik Devletleri’nin 11 Eylül 2001 tarihinde maruz kaldığı
terör saldırısıdır. Oluşmakta olan yeni dünya düzeni ve güvenlik
politikalarında güçlü bir etki bırakan bu travma şüphesiz dönemin değişmekte
olan Türk dış politikası açısından da yadsınamaz bir etkiye sahiptir. 11 Eylül
sonrası Türk dış politikasının karşısına çıkan fırsat ve yeni tehditlerden
bahsetmeden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası düzene bakış açısı ve
gücünün nispetinin anlaşılması önemlidir.
Türk
dış politikası tarihi boyunca çeşitli buhranlardan geçmiş, çeşitli krizler ve
fırsatlarla karşılaşmıştır. Bölgesinde önemli bir orta düzeyde güç olarak
bulunan Türkiye Cumhuriyeti uluslararası politikada düzen kurma yetisine sahip
olmamakla birlikte kurulan düzende kilit rol oynama yetisine sahip bir devlet
olarak öne çıkmaktadır. Her orta ölçekli güç gibi realist bir çizgi takip etme
zorunluluğuna sahip olan Türk dış politikası tarihi süreçte askeri ve iktisadi
gücünün üstünde bir etki alanına sahip bir güç olarak sivrilmiştir. Bu
tespitlerimizin en canlı örneği 2. Dünya Savaşı’nda takip edilen ve Şükrü
Saraçoğlu tarafından tanımlanan “etkin tarafsızlık” politikalarıdır. Savaş
boyunca müttefik ve mihver devletler tarafından kilit role sahip olduğu
belirtilen Türkiye hem komşu devletlerin aksine savaş dışı kalmayı
başarabilmiş, hem de savaş boyunca iki taraf ile diplomatik bağlarını
koparmadan çeşitli tavizler koparabilmeyi başarabilmiştir. Türk Hariciye tarihi
1856 Paris Konferansı itibariyle Avrupa güç dengesi ile iç içe olmuş ve denge
siyaseti takip ederek taraflar arasındaki husumetlerden faydalanma yoluna
gitmiştir. Dış politikadaki bu tutum ancak uluslararası düzlemdeki hareket
alanı genişliği ile sağlanabilir. Osmanlı Devleti’nden miras edinilen bu tutum
Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri yetkilileri tarafından da benimsenmiş ve
sürdürülmüştür. Taraflar arası husumetten faydalanmanın yanı sıra arabulucuk
faaliyetleri üstlenmeyi de hedefleyen ve çıkarları doğrultusunda dış politika
enstrümanlarını kullanan Türkiye Cumhuriyeti, 1939 tarihinde İngiliz ve
Fransızlar ile ittifak anlaşması imza ederek Batı Avrupa ile Sovyetler
Birliği’ni Mihver devletlere karşı birleştirmenin yollarını aramıştır. Bu
arayışın önem arz eden tarafı komşu Balkan ve post-I. Dünya Savaşı
Devletleri’nden çok daha dinamik bir dış politika anlayışına sahip olduğunu
vurgulamaktır. Denge siyaseti ve salıncak devlet (swing state) olma durumu ise
Soğuk Savaş Dönemi’nde değişime uğrar. Soğuk Savaş Dönemi’nin iki kutuplu
dünyası taraf devletlerin dış politika manevralarını hayli daralttı ve Türk
diplomasisi bu gelişmeler dahilinde manevra kabiliyeti dar ve kendi cenahının
lideri ABD doğrultusunda bir politika izledi. Soğuk Savaş sonrası dönemde
şekillenen dünya düzeninde, tek kutuplu olmakla beraber Batılı demokrasilerin
ve uluslararası politikadaki kilit devletlerin manevra alanlarının genişlemesi
ile Türkiye Cumhuriyeti için yeni bir safha açılmış oldu ve bu gelişmeler
ışığında 11 Eylül sonrası döneme girildi.
11 Eylül hedefi itibari ile ABD’nin
küresel hegemonyasına karşı doğrudan bir darbe niteliği taşımakta ve çok
kutuplu bir dünyanın habercisi olmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti saldırı
sonrasında Orta Doğu topraklarına daha çok çekilen ABD açısından enerji
kaynaklarının kesişim kümesi ve bölgenin sac ayağı olarak önemi artan bir aktör
olarak değerlendirildi. ABD’nin 2001 sonrası dönemde Orta Doğu’daki askeri
harcamalarının artması, ekonomisinin çeşitli resesyonlar ile yaralanması ve
Pasifik’ten gelen potansiyel küresel güç adayları kesişim bölgesinde yer alan
Türkiye’nin manevra kabiliyetini ve bölgesindeki etkinliğini arttırdı. 2001
sonrası dönemde oluşan alternatif güç dengesi ortamında şekillenen dış politika
alt kümelerinde etkinlik gösterme şansını yakalayan Türkiye Cumhuriyeti hem
Arap Dünyası hem de Avrupa ile yakın ilişkiler geliştirme hatta Avrupa Birliği
üyeliği için adımlar atma şansını bu dönemde yakaladığı avantajlı konum ile
sağladı. Özellikle AKP’nin iktidara gelişi ve Yeni-İslam akımı ile beraber
Türkiye Arap ülkelerine örnek model olarak gösterilmeye başlandı ki bu durum
Türkiye’nin Batı Dünyası’ndaki yumuşak gücünü arttırdı. Diğer bir önemli husus
ise Türkiye’nin güvenlik kaygıları ve politikaları alanında oldu. Türkiye’de
devam eden terör sorunu müttefik devletler tarafından ciddiye alınmazken,
terörist grupların varlığı ve operasyonel kapasitelerinin yıkıcılığının dünyada
tanınması Batı Dünya’sının Türkiye’ye,
bu hususta, daha olumlu ve yapıcı yaklaşmasına sebebiyet verdi.
Sonuç olarak, 11 Eylül
saldırısıyla Francis Fukuyama’nın
“Tarihin Sonu” adlı makalesinde bahsettiği liberal dünyanın zaferi (dolayısıyla
ABD’nin) tezinin önemli ölçüde sarsılması, Avrasya ve Pasifik’te ABD’nin hegomonyasına
karşı çıkan işbirliklerinin yapılması (Şangay İşbirliği Örgütü gibi), Türkiye
Cumhuriyeti’nin Soğuk Savaş’ta kaybettiği hareket alanını geri kazanmasına
yardımcı olmuştur. Batılı Demokrasiler ile gelenekselleşen bir müttefiklik
ilişkisinin bulunmasının yanında ittifak içi alt küme oluşturma veya ittifak
dışı ülkeler ile işbirliği yapma imkanına sahip olan Türkiye, hem arabulucu güç
hem de bölgede örnek demokratik bir aktör olarak sıyrılma imkanını bulmuştur. Ancak
post-Soğuk Savaş döneminde yeniden oluşturulan ilişkilerde NATO üyesi ülkeler
ile bu kuruluşa üye olmayan ülkeler ile ilişkilerde dengenin gözetilmesi ve
güvenirliğin korunması önem arz etmektedir. Aksi takdirde Türkiye’ye karşı
kurulabilecek olan potansiyel bölgesel ittifaklar hem Türkiye Cumhuriyeti’nin
güvenirliğini zedeleme hem de bölgesinde yalnızlaştırma tehdidi taşımaktadır.
Kaynakça
Armaoğlu Fahir, 20.
Yüzyıl Siyasî Tarihi 1914 - 1995, İstanbul: Kronik Kitapevi, 26. Baskı, 2019.
Deringil Selim, Denge Oyunu, İstanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 4. Baskı, 2011.
Keyman Fuat, Turkish Foreign Policy in a
Globalizing World, Turkish Policy Quarterly.
Sönmezoğlu Faruk, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara,
Türk Tarih Kurumu, Ankara, Türkiye, 15 - 17 Ekim 1997, ss.631-640.
Deutsche Welle, “11 Eylül Sonrası
Türkiye”, Son güncelleme 13 Eylül 2021, https://www.dw.com/tr/11-eyl%C3%BCl-sonras%C4%B1-t%C3%BCrkiye/a-15369144
Kubilay KIVANÇ
Yorumlar
Yorum Gönder