Siyonizm’e Theodor Herzl Etkisi
Gençlik zamanlarında Viyana Üniversitesi
Hukuk bölümüne giren ve eğitimini tamamlayan Herzl, daha sonralarda,
Avusturya’nın en milliyetçi topluluklardan biri olan Albia’ya üye oldu. Albia
topluluğunun sloganı Almanca: “Ehre, Freheit, Vaterland”, yani, “Onur,
Özgürlük, Vatan” idi. Ancak Herzl, toplulukta geçirdiği bir sürenin sonunda antisemitistlerin,
yani Yahudi karşıtlığı ideolojiyi benimsemiş insanların, protesto ve
ayrımcılıklarına maruz kalarak bu topluluktan ayrılmak zorunda kaldı. Kariyerine,
kısa bir süreli Viyana Üniversitesi’nde yaptığı hukuk akademisyenliğini ekleyen
Herzl, daha sonrasında gazeteci olmak istedi ve deneme yazıları yazdı. Viyana
Gazetesi’ne giren Herzl, ayrıca Viyana tiyatrolarına drama ve komedi temalı
oyunlar da yazdı.
Theodor Herzl, Fransa’daki Dreyfus
Olayı’nı yakından takip ediyordu. Hatta kimi araştırmacılara göre, bu olayın
yaşanması üzerine Herzl, laiklikle beslediği fikirlerinin çizgisinden çıkmış ve
Yahudi milliyetçisi olma yoluna girmiştir. Bu olay, döneminin en büyük
antisemitik olaylarından biri olarak görülmekle birlikte, Fransa Ordusu’nda
görev alan Yahudi kökenli Alfred Dreyfus’un haksız yere Alman casusu olmakla
suçlanmasını içeriyordu. Dönemin Fransa’sında, bu olaya karşı ayaklanan
milliyetçi Fransızların yaptıkları protestolarda “Yahudilere ölüm!” sloganları,
Herzl’i derinden etkilemiş ve Siyonizm’e yönelmesine sebebiyet vermiştir. İlerleyen
yıllarda “Modern Siyonizm” kavramının lideri olacak olan Herzl’e göre, Yahudi
sorunu özünde Anti-Semitizm’in bir sonucu olarak gelişmiştir. Yine ona göre, bu
sorun ancak Yahudilerin kendilerine ait bir ülkeye göç etmeleri ve kendi Yahudi
devletlerini kurmalarıyla çözülebilirdi. Bu görüşünü, 1896’da yayımladığı
“Yahudi Devleti” (Judenstaat) adlı kitabında şu sözlerle dile getirmiştir:
“Biz bir devlet hem de örnek bir devlet
kuracak kadar güçlüyüz. Bu amaç için gerekli beşerî ve maddi malzemeye sahibiz.
Bir ülkenin tüm haklı ihtiyaçlarını tatmin edecek büyüklükte dünya üzerinde bir
yerde bize egemenlik verin, gerisini kendimiz tamamlarız.”
Aslına bakarsak, Theodor Herzl ilk kez
Yahudi devletini kurma fikrini ortaya atan kişi değildi. Moses Hess, Leo
Pinsker, Lovers of Zion gibi öncüleri vardı. Fakat Herzl’i onlardan ayıran
nokta, Yahudi devleti fikrini uluslararası kamuoyuna taşıması ve örgütsel bir
yapı oluşturup onu yönetebilmesiydi. Özellikle, uluslararası kamuoyuna “Yahudi
devleti” fikrini taşıması, Herzl’in güç gerçeğini çok iyi kavradığını
gösteriyordu. Bu yüzden, Siyonizm’i devletlerarası politikada daha yüksek
yerlere çıkartmak istemişti. Böylelikle ilk önce zengin Yahudileri ikna etmeye
çalışan Herzl, burada başarısız olunca Yahudi halkına yöneldi. İstediği devrim
ruhunu burada buldu. Hızlıca dünya genelindeki Yahudilerin, Siyonizm’e yatkın
olanlarını bir araya getirecek bir kongrenin hazırlıklarına başladı.
29 Ağustos 1897’de, İsviçre’nin Basel
kentinde Birinci Siyonist Kongresi toplanmıştı. Toplanan ilk kongre, tıpkı
egemen bir parlamento gibi bir duruş sergileyerek Siyonist hareketin amaçlarını,
bu amaçların gerçekleşmesi için gerekli araçları ve bu araçları kullanacak
yürütme heyetini tespit etti. Kongre sonrasında ise Herzl günlüğüne şu sözleri
yazmıştı:
“Basel’de Yahudi Devleti’ni kurdum. Eğer
bugün bunu açıklarsam, herkes beni alaya alır. Oysa belki 5 fakat şüphesiz 50
yıl içinde herkes bu gerçeği görecektir. Yahudi Devleti’nin varlığı manevi
temellere oturtulmuştur, bu devlet Yahudi halkının bu konudaki istek ve azmi
ile kurulmuştur”
Herzl’in başkanlığında gerçekleşen Basel
Kongresi’nin, şüphesiz en önemli kararlarından birisi, Filistin’de bir Yahudi
yurdu kurulmasıydı. Bu nedenle ilk Basel Kongresi Yahudiler için ulusal ve
sosyal bir devrim niteliğindedir. Çünkü, Filistin toprakları “Teşkilatlı
Siyonizm’in ilk amacı ve tek yurdu olarak ilan edilmiştir.
1902 yılında İngiltere himayesindeki
bölgelerde bir Yahudi devleti kurabilmesi için, İngiliz koloni sekreteri ve
dışişleri bakanıyla görüşmelere giden Herzl, Kıbrıs-El Arish bölgesi ve Uganda
seçenekleriyle karşı karşıya kalmıştır. İktisadi olarak güçlü Yahudi lobisinin,
Osmanlı’nın borçlarını silmesi karşılığında, Osmanlı padişahı II.
Abdulhamit’ten Filistin bölgesini isteyen Herzl, padişahın olumsuz cevabıyla
eli boş dönmüş ve seçenekleri değerlendirmeye başlamıştır. Özellikle El Arish
bölgesinin üzerinde durmuştur, çünkü bu bölgeyi Filistin’e açılan bir kapı
olarak görmüştür ve bu önerisini, 1903 Ağustos’unda gerçekleşen altıncı
Siyonist kongresinde sunmuştur. Fakat öneri kongrede Basel programına uygun
olmadığı (ulusal ev olarak Filistin belirlenmişti) için kabul görmemiş, ancak
Uganda’nın Pogromlardan kaçan Yahudiler için sığınma evi olması konusunda uzlaşılmıştır.
İlerleyen yıllarda, Filistin halkı olan
Arapların, İngiltere desteğiyle özerk bir devlet olacaklarına inanarak
yaptıkları isyanlar sonrasında, Osmanlı’dan kopan Filistin toprakları,
İngiltere’nin himayesi altına girmiştir. Müslüman bir yönetimden sonra Hıristiyan
bir yönetimle karşı karşıya kalan bölge, tam bir kaos ortamına kucak açabilecek
gerginlik düzeyine ulaşmıştır. İngiltere’nin resmi bir belge olan Balfour
Deklarasyonu’nda, ilk kez İsrail’in Siyonist Faaliyetlerle Ortadoğu’da bir
Yahudi devleti kurma girişimlerini onaylamasıyla, Araplar kandırıldıklarını
düşünmüşlerdir. Böylelikle Arap-İsrail çatışmasının fitili ateşlenmiştir.
Sonuç
19.yy’ın ikinci yarısıyla birlikte
Avrupa’da doğan ulus-devlet fikrinin gelişmesi, antisemitizm faaliyetlerinin
tekrar artması, Yahudilerin tarihlerinde yüzlerce yıldır köle olarak
kullanılmaları, satılmaları, sürülmeleri, hatta Avrupa’da dördüncü sınıf insan
olarak dahi kabul edilmemeleri gibi etkenler, Theodor Herzl ve etrafında
toplanan Siyonistlerin inandıkları “Siyonist Hareket” gibi bir devrim inancını
doğurmuştur. Yahudilerin, Theodor Herzl başkanlığında, kendilerine vaat edilen
topraklar olarak gördükleri bölgeye geri dönüş hareketi başlatmaları, Nazi
Almanyası’nda gerçekleşen Yahudi soykırımıyla iyice artmıştır. I. Dünya savaşı
sonunda Balfour Deklarasyonu ile başlayan çatışma ortamı, büyük Yahudi göçüyle
iyice artmış ve günümüze uzanan siyasal ve sosyal kaosu doğurmuştur.
Yahudilerin ve Siyonizm’in siyasal lideri
olan Theodor Herzl’in, ideolojilerinin ve faaliyetlerinin böyle kanlı bir kaosa
sebep olacağını yaşadığı zamanda öngörüp göremediğini ne yazık ki bilemiyoruz. Ancak,
faaliyetlerindeki lider akılcılığını, gerek Yahudi sorununu uluslararası sahaya
taşıması ve Siyonizm’i devletlerarası bir ideolojiye çevirmesiyle, gerek
İngiltere ile yakın ilişkiler kurup ileri görüşlülük göstermesiyle
anlayabiliyoruz. Dönemi çerçevesinde, henüz resmileşmemiş Yahudi ülkesinden
dolayı Herzl’in yöneticiliği tartışmaya açık olsa da, 1. Siyonist Kongresi’ni
gerçekleştirmiş olduğu, diğer büyük devletlerle anlaşmalar yoluna gittiği ve
uluslararası hukuka sesini duyurabilmiş oluşu unutulmamalıdır.
Fatma Betül YAŞAR
Kaynakçalar:
İsrail Devleti’nin Kuruluşunda
Theodor Herzl ve Siyonizm, Habip Tokgöz, Anasay, sayı 1
Yahudi Devletinin İnşası
ve Arap-İsrail Çatışmasının Başlangıcı, Necati Demircan, Uluslararası
Çalışmalar Dergisi, cilt 4, sayı 2
Yorumlar
Yorum Gönder