TRUMP’IN TEHLİKELİ MİRASI

 


   ABD ve İran arasında ılımlı bir politikanın sonucu olarak 2015 yılında imzalanan Birleşik Kapsamlı Nükleer Anlaşma(JCPOA) günümüzde oldukça zarar görmüş ve hırpalanmıştır. 2018’de ABD’nin anlaşmadan çekilmesi, Trump yönetiminin İran’a karşı maksimum baskı politikası, nükleer tesislere sabotaj eylemleri, İran’ın önde gelen nükleer bilim adamının öldürülmesi ek olarak İran’ın yaptırımlara karşı direnç gösterip kitle imha silahları konusunda hızla ilerlemesi taraflar arasında gerilimi oldukça arttırmıştır. Taraflar arasındaki havaya dönemsel olarak baktığımızda Obama döneminde geliştirilen JCPOA, bir nükleer silah programının en kötü sonucunu sınırlandırsa da Trump döneminde bu etki tamamen yok edilmiştir. Anlaşıldığı üzere Trump görevini devrederken birçok anlaşmazlık gibi İran ile bir dizi karmaşıklığı da yeni yönetime miras bırakmıştır.

  Trump yönetiminin 2015 yılında imzalanan anlaşmaya karşı algısı nükleer anlaşmanın İran’ı nükleere erişmekten alıkoyan bir anlaşma olmadığı sadece geciktirdiği yönündeydi. Trump anlaşmadan çekilerek akabinde İran’a karşı maksimum baskı kampanyasını başlatmıştır.( İran’ın hali hazırdaki yaptırımlarına ek yaptırımlar anlamına gelmekteydi.) ABD’nin bu stratejisi görünüşte Tahran'ı İran'ın nükleer programına ek kısıtlamalar getirecek ve anlaşmanın kapsamının İran'ın balistik füzelerini ve bölgesel güç projeksiyonunu kapsayacak şekilde genişletecek "daha iyi bir anlaşma" konusunda anlaşmaya ikna etmeyi amaçlıyordu. Durumu İran için özetlediğimizde Trump’ın 2018’de JCPOA’yı maksimum politika lehine terk etmesi, ,2020 yılında ortaya çıkan Covid-19 salgını ve hali hazırdaki ekonomik yaptırımları İran’ı oldukça olumsuz koşullara sürüklemiş, ülke ekonomisine üçlü bir şok yaratmıştır. Buradan hareketle Trump’ın stratejisinin altında İran’ı olabildiğince kısıtlayarak nükleer faaliyetlerini durdurma ve bölgedeki etkisini sınırlandırma amacı olduğunu görebiliriz. Trump,  İran’ı karşı karşıya bıraktığı bu olumsuz havayla mücadele edemeyeceğini ve boyun eğeceğini öngörmüş olmalı fakat bu tahmininin büyük bir strateji hatası olduğunu kısa zamanda İran’ın karşı adımlarıyla ‘maksimum direnç’ politikasıyla anlamıştır. İran, ABD’nin uyguladığı baskı politikasına JCPOA ihlalleri ile yani nükleer faaliyetlerini genişleterek cevap vermiştir. İran’a yüklenen ekonomik maliyetler ABD’yi İran’ın boyun eğeceği yönünde düşüncelere itse de aksine İran bölgesel askeri gücünü yükseltme yoluna gitmiştir. Kasım 2020’de nükleer bilimci Mohsen Fakhrizadeh’in suikasti ardından JCPOA ihlalleri hız kazanmıştır. İran ile JCPOA müzakereleri İran’ın nükleer silah yapımı içim malzemelerinin biriktirmesini uzatırken, ABD’nin maksimum politikası bu süreyi oldukça kısaltmıştır.

JCPOA anlaşması çerçevesinde İran’ı frenlemeyi başaran ABD, anlaşmadan çekilmesiyle askeri dengeleri değiştirmiştir. 2013 yılında, Amerika Birleşik Devletleri ve Arap stratejik ortakları, İran'ın füzeleri ve yaşlanan veya vasat savaş uçakları karışımına kıyasla modern hava gücü ve hassas vuruş kabiliyeti açısından belirleyici bir avantaja sahipti. Bugün İran, Suudi petrol tesislerine yaptığı saldırılarla gelişmiş balistik ve seyir füzesi teknolojisinin yanı sıra konvansiyonel savaş başlığı tasarım kabiliyetine sahip olduğunu göstermiştir. Konvansiyonel saldırı kapasitesindeki bu ilerlemeler, İran'ın potansiyel nükleer yetenekleri için de etkilere sahip olduğunu göstermiştir. İran’ın bu krizden avantajlar sağladığını söyleyebiliriz.

Bir taraftan İran’ın hızla gelişimi diğer taraftan ABD’nin yaptırımları arttırması önlenemeyecek kötü sonun sinyallerini vermektedir. Birbirini besleyen hamlelerin İran’ın yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce düzeltilmesi gereken bir durumdur. Zamanlama önemlidir çünkü bilindiği üzere yaklaşan Haziran seçimleri müzakere için atılacak adımları zorlaştırabilir. Diplomatik süreci başlatmak ve Ruhani ve ekibi hala yerinde iken ivme vermek, daha muhafazakar ve hatta daha sert bir kamptan gelen ve sürekli olarak eleştirilen bir halefi ile sıfırdan başlamaktan daha iyidir.

Biden yönetimi öncelikle Trump'ın 2018'de nükleer anlaşmadan çekilmesini geri çekmeli ve  ABD yaptırımlarını adım adım kaldırması gerekmektedir. Tahran da aynı şekilde, BM müfettişlerinin erişimiyle ilgili mevzuatının uygulanmasını durduran ve böylece daha fazla uluslararası erişimi şart koşan Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması Ek Protokolüne uymaya devam eden siyasi bir direktif çıkarma eğiliminde olacaktır. İran, COVID-19 salgınından en çok etkilenen Ortadoğu ülkesi olmasına rağmen Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) acil durum kredisi talebi on aydan fazla bir süredir cevapsız kaldı. IMF Yürütme Kurulu'ndaki ABD temsilcilerinin, ülkenin ABD'deki “terörizmin devlet sponsoru” statüsü nedeniyle İran'a kredi verilmesine karşı yasa gereği oy kullanması zorunlu olsa da, kredi diğer kurul üyelerinin desteğiyle geçebilir,  IMF fonları yetkili insani yardım kanalları ve Dünya Sağlık Örgütü aracılığıyla aşıların satın alınması için dağıtabilir. Bu ek önlem gerilimi azaltma yönünde etkili olacaktır. Sonraki karşılıklı adımlar, İran'ın nükleer programının en sorunlu yönlerini dondurması olacaktır. Sorunlu yönleri"azami baskı" kampanyasına yanıt olarak aldığı önlemlerden(uranyumun yüzde 20'ye zenginleştirilmesi, gelişmiş santrifüjlerin araştırılması ve geliştirilmesi)  kaynaklanmaktadır. Buna karşılık ABD, İran'ın petrol müşterilerinden bazılarına feragat verebilir, böylece Tahran, petrol ihracatının bir kısmını geri kazanabilir ve gelirlerini geri getirebilir. Bu hamleleri gerçekleştirebilirlerse, iki taraf, yükümlülüklerine tam olarak uymalarını sağlayacak bir dizi kademeli ek senkronize adım için yeterli zaman ve alana sahip olacaktır. Aksi halde iyileştirici bu gibi adımların atılmaması, uzlaşma zeminin sağlanmaması günden güne tarafları daha da uzaklaştırmakta ve sertleştirmektedir. Uranyumu zenginleştirecek süre azaldıkça İran’ın nükleer programı gün geçtikçe büyümektedir.

Sonuç olarak;

 Biden yönetiminin söylemlerinde her ne kadar Trump dönemi politikanın düzeltilmesi yönünde iddiaları olsa da uygulamalarında ikna edici adımlarda bulunmaması da bir ikilem yaratmaktadır. En yüzeysel sonuca baktığımızda İran tarafından yeni yönetime şüpheyle yaklaşılmasına neden olmaktadır. Bu durum taraflar arasında gerginliğin azaltılması yönünde stratejik gereklilik olarak görülen güven temelini oldukça zedelemektedir. Tarafların krizi tırmandırmanın bölgesel ve küresel çıkarları için olumlu katkısı olmadığını anlaması gerekir. İran her ne kadar kendini haklı göstererek bir takım kazançlar elde etse de ya da ABD yaptırımlarla İran’ı sıkıştırabileceğini düşünse de bunların uzun vadede yarar sağlamayacağını anlamalıdırlar.

 İran, tehditler karşısında nükleer programından vazgeçmeyecektir. Bunu ancak kendi güvenliği konusunda belli kazanımlar edindikten sonra gündeme alacaktır. Fakat İran’ın farkına varması gereken asıl konu, nükleer silahlar edinmesinin, ihtiyacı olan temel konuların hiçbirinde kendisine bir kazanım sağlamayacak olmasıdır. Nükleer silahlara sahip bir İran kendini ne daha güvende hissedecek, ne de uluslararası alandaki kuşatılmışlık hissinden kurtulacaktır. Çünkü İran’ın nükleer silahlara sahip olması, hiçbir bölge ülkesi tarafından arzu edilmemektedir. İran’a yapılacak sınırlı bir operasyon, İran’ın kitle imha silahları edinme isteğini daha da artıracaktır. İran, kendini tehdit altında hissetmeye devam ettiği sürece, bölge istikrarını tehdit edecek girişimlerde bulunacaktır. Olası bir operasyonun askeri ve siyasi maliyeti ABD açısından tahminlerin çok üzerinde olabilir. Ek olarak İran’a karşı savaş ABD için ağır kayıplar vermesi demektir, bu anlamda ülke içinde Vietnam sendromu gibi bir durum getireceğinden askeri müdahaleden uzak durulmalıdır.

Kitle imha silahlarının yayılmasını önlemek, işbirliği ve karşılıklı güven; ancak tedbir alınmasıyla sağlanabilir. Krizin tırmanması, büyük yıkımlara sebep olmaması adına ABD’nin yeni yönetimi yaptırımlara sığınmaktan vazgeçmeli, yaptırımları adım adım hafifletmeli ve İran ise nükleer faaliyetlerini hızlandırmaktan vazgeçmelidir. Çok boyutlu karşılıklı işbirliği ve sıkı iletişimle güven artırıcı önlemlerin alınması gerginliğin çözülmesi yolunda anlamlı adımlar olacaktır.

KAYNAKÇA

Ali Vaez,Biden Should Cap, Freeze and Roll Back Iran’s Nuclear Program’,18 February 2021.Available at https://www.crisisgroup.org/middle-east-north-africa/gulf-and-arabian-peninsula/iran/biden-should-cap-freeze-and-roll-back-irans-nuclear-program

Bringing the U.S. and Iran out of Suspended Animation,4 March 2021.Avaible at https://www.crisisgroup.org/middle-east-north-africa/gulf-and-arabian-peninsula/iran/bringing-us-and-iran-out-suspended-animation

Eric Brewer and Henry Rome , ‘Reviving the Iran nuclear deal requires tackling these three issues’, 18 March 2021,Available at https://www.washingtonpost.com/politics/2021/03/18/reviving-iran-nuclear-deal-requires-tackling-these-three-issues/

Naysan Rafati, ‘The Arduous Path to Restoring the Iran Nuclear Deal’,April 2021,,Available at https://www.armscontrol.org/act/2021-04/features/arduous-path-restoring-iran-nuclear-deal

Anthony H.Cordesman, ‘Iran: Looking Beyond the Assassination’, 30 November,2020.Available at https://www.csis.org/analysis/iran-looking-beyond-assassination

The Failure of U.S. “Maximum Pressure” against Iran’,8 March 2021.Available at https://www.crisisgroup.org/middle-east-north-africa/gulf-and-arabian-peninsula/iran/failure-us-maximum-pressure-against-iran

Prof.Dr.Tayyar Arı,Geçmişten Günümüze Orta Doğu,Alfa Akademi ,(Eylül 2017), p.p.431-461

 

SİMGE AZERİ

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi/ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

Bölgesel Analiz Topluluğu

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar