TARİHİ DEVRİMLERİ MAGNA CARTA ÜZERİNDEN OKUMAK

 

“Magna Carta, feodal toplumun en üst saflarının çıkarlarına hizmet eden politik bir krize çözümdü.”  

-İngiliz Ulusal Kütüphanesi


     Tarihin büyük kırılma noktalarından biri olan ve ilk anayasal metin kabul edilen Magna Carta Libertatum, latince “Özgürlükler Sözleşmesi” anlamına gelmektedir. Magna Carta, Aslan Yürekli Richard’ın kardeşi, İngiltere kralı John (yurtsuz John) ile Papa III. Innocent ve İngiltere’nin toplumsal ve siyasi yaşamında sözü geçen toprak sahipleri (baronlar) arasında hukuki, siyasi ve ekonomik alanlarda varılan mutabakatın sonucunda hazırlanmış ve kraliyet mührüyle damgalanarak 15 Haziran 1215’te onaylanmış belgedir.

     İmzalandığı tarihten itibaren neredeyse her yüzyılda güncellenerek uzun süre kullanılmaya devam edilen Magna Carta’yı anlayabilmek için biraz da o dönem İngiltere’sini anlamak gerekir. Çünkü ferman o dönemin şartlarına göre hazırlanmıştır. 1215 İngiltere’si feodal düzenin hüküm sürdüğü orta çağda yaşamaktadır. Monarşinin hâkim olduğu bölgede yaşayan halkın büyük çoğunluğunu oluşturan köleler(seriler) hiçbir hakka sahip değillerdir. Aynı şekilde Magna Carta da kölelere ve diğer sınıflara hür haklar sağlamak için oluşturulmamıştır. Daha çok baronları ilgilendirir ve onların haklarını korumak amacı taşımaktadır.  Köleler hiçbir hak kazanamasa da diğer sınıflara zamanla tanınan hak ve özgürlükler, baronlar tarafından bilinçsiz olarak ve ancak kendileriyle ilgili olduğu ölçüde verilmiştir.

     Kral John, kaybettiği savaşlar sebebiyle baronlardan yüksek vergiler talep etmiştir. Kralın başarısızlığından kaynaklanan tüm ağır ekonomik yükü sırtlandıklarını düşünen baronlar, 1215’te kral ile görüşmüşler, krala bir beyanname sunmuşlar ve kralın isteklerini reddetmesi durumunda savaşacaklarına dair sözleşmişlerdir. Görüşmenin sonunda, baronların isteklerini ileriki zamanlarda değerlendireceğini söyleyen kral sözünde durmamıştır. Bu duruma karşı sinirlenen baronlar krala karşı ayaklanmışlar ve İngiltere’nin birçok önemli bölgesini ele geçirerek kralı anlaşmaya mecbur bırakmışlardır. Kralın kraliyet mührüyle onaylamak zorunda kaldığı bu belge, 800 yıl sonra bile hakkında konuşacağımız, iki büyük devrime ilham kaynağı olacak olan, günümüz hukuk sisteminin yapı taşı olan ve tarihin ilk anayasası kabul edilen Magna Carta Libertatum’dur.

Büyük hukukçu Blackstone'a göre “İngiliz hürriyetlerinin en önemli kalesi”, William Pitt'e göre ise “Anayasa düzeninin İncili” olan Magna Carta, 1225’te, Kral John’un oğlu III. Henry döneminde, 1215’teki uzun ve ilk hali yenilenerek bu sefer kraliyet mührü ile değil kral imzası ile resmileştirilmiştir. Ayrıca İngiltere’de yaşanan 1649 Devrimi’nin ve 1688 Şanlı Devrimi’nin, Mayıs 1787’de imzalanan ABD anayasasında belirtilen kuralların, Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi de dahil olmak üzere, dünya çapında önemli yasaların da ilham kaynağı olmuştur. Üstelik, Magna Carta’nın asıl maddelerinden üçü hala kullanımdadır. Biri, İngiliz kilisesinin özgürlük ve haklarını savunur. İkincisi, Londra başta olmak üzere, bölgelerin özgürlüklerini ve geleneklerini kabul eder. Sonuncusu ve en önemlisi ise adil yargılanma hakkıdır. Magna Carta’da 39. madde ile kabul edilen adil yargılanma hakkı, jüri tarafından yargılanmanın yolunu açmıştır.

39. madde:

 “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.

    Sonuç olarak, Magna Carta Libertatum, o dönemde fark edilmese bile, dünya siyasal tarihine yön vermiş olan çok önemli bir fermandır. 63 maddeden oluşan Özgürlükler Sözleşmesi, kralın tanrı tarafından yetkilendirildiği inancını yıkarak hukukun, kralın istek ve arzularından daha üstün olduğunu krala kabul ettirmiştir. Bu durum, günümüzde bütün dünyada önem kazanmış olan “hukukun üstünlüğü” ve “ifade özgürlüğü” ilkelerinin öncüsü olarak kabul edilmektedir.

     Yetkileri sınırlanan kral yanında lordlardan oluşan bir parlamento ile hüküm vermeye başlamıştır. Kral John’dan sonra gelen birçok yönetici, kral ve hanedan üyesi bu denetimden rahatsızlık duyup fermanı değiştirmeye, düzenlemeye ve kaldırmaya çalışsalar da başarılı olamamışlardır. Krallar, baronlar ve lordlar ile kilise arasında geçen bu gerilimli süreç kilisenin de gücünün zamanla azalmasına neden olmuştur. Kilisenin gücünün zayıflaması ise, Rönesans ve Reforma giden tarih akışını hızlandıran en önemli gelişmelerden biridir.

 

Fatma Betül YAŞAR 

Kaynakçalar:

Ersan İLAL, Magna Carta, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 2011

David CARPENTER, Magna Carta and Parliament, Houses of Parliament, 2015


Yorumlar

Popüler Yayınlar