İSTANBUL YERİNE ANKARA SÖZLEŞMESİ

Şiddet nedir ?

   Şiddet, bir kişi veya gruba yönelik; mağdurun bedensel bütünlüğüne, mallarına veya simgesel ve kültürel değerlerine zarar verecek şekildeki her türlü davranıştır.  İnsanlar şiddetin yalnızca fiziksel olarak uygulanan boyutunu bilmektedir. Oysa şiddetin de uygulanışa göre türleri vardır ; cinsel, psikolojik, sözlü, duygusal... Sessizlik de bir şiddettir. Her şeyi görüp, duyup, tepkisiz kalmak da bir şiddet türüdür. Bence insanlık için en acı verenidir.


  11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılmasından bu yana gündemde olan İstanbul Sözleşmesi’ne de değinecek olursak 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdiğini hatırlatmakta fayda görüyorum. İstanbul Sözleşmesi nedir ? Tam adıyla ‘’Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’’dir. İçerik bakımından kadına yönelik şiddeti bir insan hakkı ihlali olarak sayar ve bunu ortadan kaldırmayı amaçlar. Kapsayıcı politikalar geliştirerek şiddetin önlenmesi gerektiğini söyler. Devletlerin toplumsal cinsiyet eşitliğini korumasını ve desteklemesini hedefler. Kimi politikacılara göre cinsiyetçi, eşitlikten bir haber bir sözleşme, kimilerine göre ise koruyucu ve kapsayıcıdır.

 

   Rakamsal verileri hatırlatacak olursak yalnızca 2020 yılında erkekler tarafından 300 kadın öldürüldü ve 171 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Gün geçtikçe bu sayı hız kaybetmeden artmaya ve kadın ölümlerinin failleri de  hafifletici sebepler gerekçesiyle veyahut farklı gerekçeler ile adaletin yerini bulamadığı bir platforma evrilişimizi gözler önüne sermektedir.


   

Sözleşmenin tekrar gündeme gelmesi ise geçtiğimiz günlerde alınan Cumhurbaşkanlık Kararnamesi ile gerçekleşti. Kararnamede alınan kararla Türkiye tek taraflı olarak sözleşmeyi feshetti ve 20 Mart 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi’nden  ayrılma kararı aldı.

Peki Türkiye Neden ve Nasıl Ayrıldı ?

  20 Mart tarihli kararda "Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan 'Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti Bakımından Feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesi gereğince karar verilmiştir" denildi.  Sözü edilen madde ;

‘’MADDE 3- (1) Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı kararı ile olur.

(2) Onaylama konusu olan milletlerarası andlaşmanın Türkçe metni ile andlaşmada muteber olduğu belirtilen dil veya dillerden biri ile yazılmış metni, onaylamaya ilişkin Cumhurbaşkanı kararına ekli olarak Resmî Gazete’de yayımlanır.

(3) Bir milletlerarası andlaşmanın veya Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin Türkiye Cumhuriyeti bakımından yürürlüğe girdiği, bir milletlerarası andlaşmanın uygulama alanının değiştiği, uygulanmasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihler; Cumhurbaşkanı kararı ile tespit olunarak Resmî Gazete’de yayımlanır. Bir milletlerarası andlaşma, yürürlük tarihinin tespitine dair Cumhurbaşkanı kararında belirtilen yürürlüğe giriş tarihinde kanun hükmünü kazanır.’’ şeklindedir.

Sözleşmenin Feshedilmesi Nasıl Karşılandı ?

    Sözleşmenin gece imzalanan bir kararnameyle tek taraflı olarak feshedilmesi yerel toplumdan, sivil toplum kuruluşlarından, muhalefet partilerden, Uluslararası Örgütlerden, Avrupalı devlet başkanlarından ve ülkemizdeki bazı hukukçular tarafından da  tepkiler almıştır.

   Kimi hukukçular İstanbul Sözleşmesi’nden kararname ile çıkılmasını hukuka aykırı olarak bulmakta ve anayasanın 87, 90 ve 104. Maddelerine aykırı olduğu savunulmaktadır. Bu maddeler ise ;

‘’MADDE 87- Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir.’’

‘’MADDE 90- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.’’(İlgili Bölümü)

‘’MADDE 104-Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.’’(İlgili Bölümü) şeklindedir.  Ancak konuya açıklık getirebilecek yetkin kurumlar yalnızca anayasa mahkemesi ve devletimizin hukukçularıdır.

   21 Mart 2021 tarihinde gündeme gelen diğer bir konu ise bu çalışmayı yapma amacım olan İstanbul Sözleşmesi yerine Ankara Sözleşmesi’nin gündeme gelmesidir . Sözleşmenin içeriği ile alakalı henüz net bir beyan olmamakla birlikte yapılan açıklamaları paylaşmakta fayda var.

Ankara Sözleşmesi Nedir?

   AKP Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya’nın 21 Mart’ta yaptığı İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle alakalı açıklamada "Bugün geldiğimiz noktada İstanbul Sözleşmesi'nin kutuplaşmaya yol açtığını görüyoruz. Bu ayrışma kutuplaşma bizi, 'İstanbul Sözleşmesi olmasa da olur. Aslolan hukuktur' noktasına getirdi. Bu aile yapımızı tehdit edecek her türlü şeyin karşısında yer almamız gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi ne yazık ki kadını ve erkeği kimliksizleştirerek farklı noktaya çekmek isteyenlerin savunduğu, arkasına sığındığı bir mesele haline geldi. Söz konusu sözleşmenin feshedilmesiyle kadın haklarının tehlikeye girmesi asla ve asla söz konusu değildir. Sosyal medyada ve yapılan bir takım eylemlerde kadın haklarını ihlal ettiğimiz noktasında söylenen şeyler gerçek dışıdır. Sözleşmeden çıkılmasıyla kadını şiddete açık hale getiren bir karar alınmış gibi lanse ediliyor, bu gerçek dışıdır. Toplumun ve insanların vicdanını, bu şekilde galeyana getirmek isteyenler konusunda dikkatli olmaya çağırıyoruz. Biz her zaman kadınlarımızın yanındayız. Yine vurgulamak istiyorum. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve CEDAW Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, aynı kararlılıkla uygulanmaya devam ediyor. Yeni uygulamaya geçirdiğimiz İnsan Hakları Eylem Planımız'da büyük reformlar var. Kadınların güçlendirilmesi ve korunmasına dair de çok ciddi reform planlarımız İnsan Hakları Eylem Planı'nda da mevcut. Bu planda kadın konusuna verdiğimiz önem ve değer, geniş yelpazede kadınlarımızın yanında ne kadar güçlü bir iradeyle bulunduğumuzun da aslında son göstergesi.Farklı polemiklerin gündeme gelmesiyle İstanbul Sözleşmesi'nin yerine farklı bir sözleşmenin gelmesi zorunlu olmuştur. Ankara Sözleşmesi hazırlıyoruz.” sözlerini kullandığı kaydedilmiştir.


  Bu sözleşme için Ankara Sözleşmesi ya da Ankara Mutabakatı isminin verilmesi düşünülüyor. Sözleşmenin maddelerine ilişkin bir beyannamenin henüz sunulmamasının yanı sıra içerik ve amaç bakımından toplumun farklı kesimlerini bir araya getirmeyi hedeflediği ve aileyi, kadını ve toplumun her bir ferdini korumak adına bir mutabakat sağlanacağı sözleri sarfedilmektedir. Hukukun üstünlüğüyle mağdur olan kadını da erkeği de koruyacak bir hukuk anlayışına sahip olması umulan bu sözleşme için çalışmalar devam etmektedir.

   Hangi sözleşme yürürlüğe girer, kim haklı, kim haksız, kim kanunlara aykırı davranıyor bilemem ama emin olduğum tek bir konu var o da her yaşamın değerli olduğudur birinin diğerinden daha değerli olmadığıdır. Bundan yıllar önce Ulu Önder Atatürk kadınlara, kadınlarımıza onlarca hak sağlayıp, kadınların yalnızca bir anne ya da eş olmadığını, herkes gibi hak ve özgürlükleri olduğunu anayasalarımıza, hayatlarımıza dahil etmiştir. Yalnızca evlerde, iş yerlerinde, siyasette değil, kadın her yerdedir ve eşit haklara sahip olmalı ataerkilliğin gölgesinde ezilmemelidir. KADIN ÖLDÜRÜLMEMELİDİR.

Bir kadın olarak benim tek isteğim beş dakika daha yaşamak, ölen her kadın gibi..

 

Gizem Yaren SÖNMEZ

 Bölgesel Analiz Topluluğu

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

 

KAYNAKÇA

www.bbc.com

anayasa.gov.tr

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi

kadincinayetlerinidurduracagiz.net

www.cumhuriyet.com.tr

www.diken.com.tr

Yorumlar

Popüler Yayınlar