Zirveye Giden Yol (The Ides of March) Film Analizi

    Hani sürekli şöyler derler ‘’siyasette ahlak aranmaz, çıkar aranır’’. Zirveye giden yol filmi tam da bu söze karşılık bulan bir yapım. Geçtiğimiz aylarda ABD seçimlerini geride bıraktık. Seçimler neticesinde demokratların aday Joe Biden başkanlığı ele geçirdi. Peki Joe Biden’ın adaylık süreci hakkında bir bilgimiz var mıydı? Veyahut senatörlerin kimleri destekleyeceklerini açıklama süreçleri hakkında? Tabiki de hem bizim hem de kısmen ABD medyasının bilgisi yoktu. İşte Zirveye Giden Yol filmi de tam da bu konuyu ele almış ve tüm bu süreçlerin gelişimi, oluşumu, gidişatı ve sonucu hakkında yaşanılanları bütün çıplaklığıyla anlatmaya çabalamış.

   Filmde etkili konuşma becerisine sahip olan vali Mike Morris karakteri, demokratların başkan adayı olarak gözüküyor. Stephen ise onun sağ kolu. Filmde tüm seçim propagandalarında Stephen’dan izler görüyoruz. Stephen karakteri filmin bütünsel zeminin oluşturmakta. Film süresince gördüklerimiz Stephen’ın gözünden. Çünkü o oldukça hırslı, cevval, atik ve azimli bir kişilik. Hal böyle olunca film içerisinde Stephen birçok sorunla boğuşuyor. Özellikle rakip partinin propaganda ekibi bu durumdan ciddi derece de rahatsız oluyor. Stephen hakkında bazı nahoş bilgiler öğrenip ona şantaj yapma gafletine bile düşüyorlar. İşin içerisine başkan adayı Morris’in yasak aşkları da girince tam bir kaos potası ortaya çıkıyor. Keza bomba etkisi yaratacak sansasyonel bir haber peşinde koşan gazeteci Ida karakteri de bu bozuk çarkın dişlerine takılınca her şey bulanık çamurlu bir su yatağı halini alıyor. İşte bu noktadan sonra filmde şantaj, uygunsuz ilişkiler, tehdit, rüşvet ve büyük vaatler beliriyor. Hatta film öylesine arapsaçına dönüşüyor ki; Stephen düştüğü durumdan kurtulmak için elindekilerle kendi başkan adayı Morris’i dahi tehdit etmeye başlıyor. İlk başlarda siyaset sahnesine masum, parlak yüzlü ve çalışkan bir şekilde giren Stephen filmin sonlarına doğru tabiri caizse tam bir leviathan’a dönüşüyor. Kirli düzendeki oyunun bütün yönlendirmesini yapan kişi bizzat o oluyor. Anlayacağınız şu ki ortada duran masa tam bir kurtlar sofrası.

   Filmde her geçen dakika daha da kendisini alenen belli eden acımasız bir kaotik politik atmosfer söz konusu. Bir izleyici olarak bu çalkantılı süreci izlerken sizde yoruluyorsunuz. Her geçen dakika yaşanılanlara hayret ediyorsunuz.

   Buradaki asıl hayret edilesi açmaz ise; olayların bir şekilde teker teker çözüme kavuşup vali Morris’in seçimi kazanması. Hemen ardından film boyunca birbirlerinin açığını bulmaya çalışan karakterlerin aniden sanki hiçbir şey olmamış gibi canciğer kuzu sarması olması. İşte tam da bu noktada kendinize ‘’bune perhiz bu ne lahana turşusu be kardeşim’’ sorusunu sormadan edemiyorsunuz. İzlerken sürekli kafanızda: sadakat, pişmanlık, öfke, ihanet, ihtiras vb. kavramlar dört dönerken, skandallar ne zaman basında patlayacak derken; pastadan herkes alacağı payı alıp oradan uzaklaşıyor. Neticede ortada bir pasta kalmıyor lakin her karakter mutlu ayrılıyor.

   Film bize Amerikan siyasetinin iç yüzünün ne denli kirli oyunlarla döndüğünü nispeten açıklamaya çalışmış. Bunun yanı sıra politika yarışında ciddi bir erkek hegemonyasının olduğunu anlatıyor. Yapıma istinaden konurşursak; bu politika yarışında kadınların yeri pek de hoş karşılanacak türden değil.

   Mike Morris’in seçimi kazandıktan sonra yaptığı konuşmasının sözleri eşliğinde film bitiyor. ‘’Bu seçime dürüstlüğü getirdiğimiz için çok sevinçliyim. Çünkü dürüstlük saygınlık her şeyden önemlidir. Geleceğimiz tam da bunlara bağlıdır. Kendimizi dünyaya nasıl sunduğumuz önemlidir. Bunlar olmadan ABD’nin bir geleceği olamaz.’’ Bu sözler söylenirken kamera yavaşça Stephen’ın bitkin ve donuk suratına çevriliyor. Belki de o anda Stephen kafasında politika sahnesine adım atmanın pişmanlığı vardır.

 

                                                                                                                      Berkay Kuzu / Sibul

Yorumlar

Popüler Yayınlar