Türkiye’de Hayat Pahalılığı Sebepleri
2019 Kasım ayından bu yana dünyayı kasıp kavuran bir salgın söz konusudur. Bu salgından kaynaklı olarak bir çok ülkenin bir çok faaliyet alanlarını oldukça etkiledi. Bu ülkelerden biri de Türkiye'dir. Mart 2020 de Türkiye'de görülen bu virüs Türkiye'de bayağı bir etki yarattı. İşte bu makalede bu virüs halka ekonomik manada nasıl bir etki yarattı ve bu virüsten bağımsız insanlardaki alım gücündeki değişikliğine deyinmeye çalışacağım.
2019 yılına küçülmeyle giren ekonomi ilk
iki çeyrekte yüksek enflasyon ve küçülme olgularını birlikte görerek
slumpflasyonla karşılaştı. 2020’nin ilk çeyreğinde yaşanan toparlanmayı bu kez
Covid-19 salgınıyla gelen yeni bir slumpflasyon (enflasyon içerisinde küçülme) dalgası
alt üst etti.
Bu dönemde Türk Lirası 'nın Dolar
karşısında büyük ölçüde değer kaybetmesi ithal edilen malların fiyatlarındaki
artışı birlikte getirdi. Bilindiği üzere Türkiye bir çok ürünü yurtdışından
tedarik etmektedir. TÜİK ' in verilerine göre Türkiye'de 2005 'te tarım
alanında yapılan ekim alanı 41.223 iken , 2019 yılında (baz alınan yıl) yapılan
ekim alanı ise 37.000 civarına kadar gerilemiştir. Tarım ürünlerinde en çok
ithal edilen ürünler sırasıyla buğday, soya fasülyesi ve ayçiçek yağı oldu. Bu
ürünler toplam ithalatın %22,5`ini oluşturuyor. Tarım sektörü dahil 2020
yılında toplam 220 milyar dolar ithal mal temin etmişlerdir. Bu ithalatta öncü
olan mal ve ürünler yakıt , makineler , yarı mamüller , ulaşım araçları vs. Bu
gibi ürünler sadece ithal temin edildiği için ve tabiki dolar ile ödemesi
yapılabildiği için ülke her sene sonunda bir dış açık veriyor ve bunun en büyük
sebeplerinden biri ülkede üretimin neredeyse olmamasıdır.
2020 yılında üretimde yaşanan kayıplara,
maliyetlerde yaşanan artışlara ve turizm kesiminde yaşanan büyük gelir
kayıplarına karşın GSYH’nin ve kişi başına gelirin nispeten az bir kayıpla
karşılaşmasının temel nedeni büyük ölçüde para arzındaki artış, bütçe açığı ve
cari açığın büyümesidir. Gerçekten de para arzı (M2 olarak ölçüyoruz) 2020
yılında yüzde 37 oranında arttı. 2020 yılında ortalama enflasyonun yüzde 12,
tahmin edilen büyümenin de yüzde 1 olacağını hesaba katarsak para arzındaki
artışın enflasyon + büyüme oranının üç misli artış gösterdiğini görürüz. 2013
yılında 2019 yılına kadar yüzde 1,5 olan ortalama bütçe açığının 2020 yılında
yüzde 4,5, aynı dönemde ortalama yüzde 3,3 olan cari açığın 2020 yılında yüzde
5 olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Türkiye ekonomisi, böylece her zaman var
olan ama birinin daima düşük olarak gerçekleştiği ikiz açığın (bütçe açığı –
cari açık ikilisi) ilk kez ikisinin de yüksek olacağı bir yılı geride bırakmış
oluyor. Bu konunun önümüzdeki dönemde hem enflasyon hem de ekonomik denge
açısından sıkıntı yaratacağını söylememiz mümkün ( Eğilmez , 2021 Yılı Başında
Türkiye Ekonomisinin Görünümü , Ocak 2021 )
Bir diğer konu ise işsizlik oranlarındaki
sürekli artıştır. Salgın döneminden önce de yüksek oranda olan işsizlik seviyesi
salgınla birlikte kat ve kat artmış durumdadır. Bir çok işçinin işten
çıkarılması veya bir çok mekanın geçici süreliğine kapanması o iş yerlerinde çalışanların
veya işten çıkarılanlarının gelirleri olmayacağından onlar için de hayatın pahalılığı
ön plana çıkıyor. Aslında işsizlik ölçüsünün daha doğru ifadesi olan geniş
işsizlik oranı yüzde 27 dolayında bulunuyor. İşten çıkarmaların engellendiği,
iş başvurularının düştüğü ve çalışanlara devlet desteğinin verildiği bir
dönemde ortaya çıkan bu yüksek işsizlik oranı, bunların ortadan kalkacağı
önümüzdeki dönemler için beklentilerin karamsar olmasına yol açıyor.
2020 yılının son iki ayına gelene dek
faizler baskı altında tutulurken bir yandan da aktif rasyosu uygulamasıyla
bankaların kredileri artırması teşvik edildi. Bir yandan emisyon artışıyla bir
yandan da kredi kullanımının teşvik edilmesiyle para arzında ortaya çıkan
artışlara ek olarak kamu harcamalarının artması sonucu bütçe açığında görülen
yükselişler ve cari açıktaki ciddi artışlarla ekonomide zorlama bir canlılık
yaratıldı. GSYH’yi ve kişi başına geliri daha fazla gerilemekten kurtarmaya
yönelik bu çabaların maliyeti yüksek enflasyon ve TL’nin yüksek dış değer kaybı
olarak faturaya yansıdı.
Sonuç
Özetle söylemek gerekirse; Türkiye
ekonomisi 2021 yılına düşük büyüme, GSYH ve kişi başına gelir düşüşü, yüksek
enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek bütçe açığı, yüksek cari açık, yüksek dış
borç yükü, yüksek risk primi, yüksek faiz, yüksek kurla girmiş bulunuyor. Ayrıca
işsizlikteki yükseliş , TL ' nin değer kaybı ve nice bu tarz sorunların en
büyük çözümlerinden biri üretimdir. Devletin her sektörde ayrıcağı teşvik
primleri , destekleri ve bazı hammadede fiyat düşüklüğü bir çok durumu ülke
lehine çevirmede başarılı olacaktır.
Ahmet Apak
Bölgesel Analiz Topluluğu
Yorumlar
Yorum Gönder