GEÇMİŞ ZAMANDA YIKILAN BİR İDEOLOJİ; SOSYALİZM
GİRİŞ
Devlet müdahalesinin
yüksek derece hissedildiği bir sistem olan Sosyalizm, halka imkanlar veren
ancak bu imkanları tamamen kendisi belirleyen bir sistemdir. Temel olarak halka
layık olanı hedefler, üretim sermayelerini toplar ve halka tedarik eder.
Ekonomik faaliyetlerin halka kazanç olarak dönmesinin yerine ihtiyaçların
karşılanmasını öne sürer. Değer yargısı olarak temelde emeği görür ve toplum
örgütlenmesini devletin sağladığı ve yönlendirdiği yollar ile sağlamayı
hedefler. Bu hedefler doğrultusunda, geçmiş dönemlerde kritik süreçler
içerisinden geçen sosyalizm, dünya düzeninin iki kutbundan birisine egemen
olmuş bir düşüncedir. Ancak tüm bu değer yargılarının toplamı ve hakim bir güç
olmasına rağmen bir dönem için dağılan devletlerin yıkılan bir ideolojisi
olmaktan kaçamamıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası savaş sahası
yerine ekonomik ve liderlik alanlarındaki mücadeleler, sosyalizmin değer
yargılarını kaybederek düşüşe geçmesine ve çökmesine neden olmuştur.
Temelinde hizmet olgusu
ile hareket eden Sosyalizm, geçmişte hakim olduğu Yugoslavya ve Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) gibi devletler üzerinden yayılma imkanı
bulmuştur. Ancak bu devletler, hem uluslararası düzeyde hem de kendi iç pazar
rekabet alanlarında kısa vadede kazanımlar sağlamalarına rağmen uzun vadede
yeterince istikrar sağlayamamış ve yıkılmaya mahkum olmuşlardır. Bu yıkılmalar
sonucunda Sosyalizm de kendisine düşen payı fazlası ile almış, dünya kamuoyu
kapitalizmin üret ve harca mantığının kazandığı gerçeği ile yüzleşmiş ve Sosyalizm
ideolojisi o dönem itibariyle çökmüştür.
SOSYALİZM VE 20.YÜZYIL ALGISI
Sosyalist partilerin
yükselişi, 20. yüzyılın başlarında kapitalist düzene bir başkaldırı ve halk
devrimlerine öncü olmasına dayanmıştır. Rusya’da gerçekleşen büyük Ekim Devrimi
(1917) ve Josip Broz Tito’nun önderliğindeki Yugoslavya Antifaşist Ulusal
Kurtuluş Konseyi (1942) gibi devrimler, Sosyalizmin öncü olduğu devrimler
olmuştur. Ancak bu devrimler, temelde köklü bir oluşumdan ziyade daha çok eski
düzeni yıkmaya odaklandığı için o dönem itibariyle ilerlemesi güç olmuştur. Çarların
oluşturduğu bir düzeni yıkmak gibi hedeflere ulaşılsa da uluslararası
rekabetten geri kalınmış ve uzun vadede iç dengelerini de sağlayamadığı algısı
yerleşmiştir. Ortak mülkiyete kavuşma arzusu, yerini rekabet ortamına
bırakmıştır. Bu ortam içerisinde kapitalizmin sunduğu imkanlar, halkı bu
seçeneğe daha çok yaklaştırmıştır.
ÇÖKÜŞÜN ALTINDAKİ
SEBEPLER
Sosyalizm ideolojisinin
çöküşü; temel olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasına dayanır. İlk olarak yaşanan
Soğuk Savaş’ı SSCB’ye karşı ABD’nin kazanması, Sosyalizme ağır bir darbe
vurmuştur. SSCB’nin sosyalist bir oluşum ile dünyanın tek süper gücü olma
uğraşı, ABD’nin bu unvanı almasıyla hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Üretim
ve tüketim arasındaki doğru ilişkiyi yakalamayan SSCB, gönüllü bir birliktelik
sağlayamamıştır. Halkın vatansever bir yaklaşım ile sermayesini devlete vermesi
ve karşılığında alacağı hizmet kapsamında güven duyma ilkesi
gerçekleştirilememiştir. Birlik içerisinde bulunan devletler, Sosyalizm altında
ülke hedeflerine hizmet etmesi yerine ideolojik çatışmalar ve bölünmeler gibi
çatışmacı unsurlara kurban gitmişlerdir. Bu durum, Sosyalizmin temel bir
prensip olarak algılanmasını zorlaştırmış ve Sosyalizmi savunanların bile bu durumdan uzaklaşmasına neden olmuştur. Önceliğin ekonomik düzleme verilmesi itibariyle
devletin temel hedefleri, bir dönem gerçekleştirilmiş olarak görülse de
yıkılmasına etki eden faktörlerden birisi olmuştur. Sosyalizm, bu noktada temel
fikirlerden arınarak farklı bir konuma ilerlemiş ve yıkılan bir sistem olarak
görülmüştür. Bu noktadan sonra belini doğrultamayan Sosyalizm, Kendisi ile
beraber aynı düşünceyi benimseyen Yugoslavya’nın da dağılmasıyla 20.yüzyılda
kaybeden bir sistem olarak anılmıştır. Bu kaybedişin SSCB ile birlikte baş mimari
olan Yugoslavya, Sosyalizmin temel hedefi olarak halka hizmet ulaştırma
noktasında eşitsizlikler yaşamıştır. İç piyasayı rahatlatma ve enerjiyi
uluslararası alanlarda harcama gibi hedeflerden uzak kalmıştır. Gelir-gider
dengesindeki yanlış dağılım sorunu, Sosyalizm olgusundan uzaklaşılmasına neden
olmuştur. Nitekim üç kez dağılan Yugoslavya, ideolojik çatışmaların hat safhada
olduğu kanlı savaşlara sahne olmuştur. Bu çatışmalar esnasında Sosyalizm
olgusunun zaten oluşamadığı ve bir araya gelen devletler nezdinde de
oluşamayacağı görülmüştür. Bu bağlamda SSCB’ deki oluşumdan farkı ise daha çok
iç çatışmalar olmuştur. Hedef ve prensipler, uluslararası alanlara
ulaştırılamadan iç engellere takılmıştır. ABD-SSCB çekişmesi gibi bir mücadele
yerine daha çok birliğin içerisindeki devletler arasında çatışmalar
yaşanmıştır.
KAPİTALİZM İLE YARIŞ
Sosyalizm, Kapitalizm
düşüncesi ile olan yarışında daha fazla sorumluluğa sahip bir olgudur. Ancak
20. Yüzyılın getirileri ile beraber bu yarış, Kapitalizmin zaferi ile
sonuçlanmıştır. Üretimin sağlanması açısından Sosyalizm, daha fazla noktaya
ulaşmalı ve daha fazla mesai yapmalıydı. Ancak üçüncü sanayi devrimi olarak
görülen üretimde bilgisayarlaşma gibi süreçlerde sosyalizm geri planda
kalmıştı. Dünyayı kasıp kavuran müthiş tedarik hızı, Sosyalizmi benimseyen
ülkelerde yeterince gelişememişti. Rekabetin bu noktada uluslararası güç
savaşlarının da devreye girmesi, Sosyalizmin yaralar almasına neden olmuştu. Bu bağlamda
Sosyalizm, Özellikle 20.yüzyılın sonlarına gelindiğinde, Devlet sektörünün
belirleyicilik özelliğinin işlevsizleşmesi gibi faktörlerden dolayı kapitalizme
yenilmişti. Bu yenilgi, SSCB ve Yugoslavya gibi devletlerin yıkılması ile geniş
kitlelerce kabul edilmişti.
UZLAŞTIRMA ARAYIŞI
20.Yüzyılın sonlarına
gelindiğinde yıkılmış bir ideoloji olarak lanse edilen Sosyalizm, etkili olmuş
olduğu devletlerde birtakım önlemler aldırmıştır. Köklü bir devrim ile Kapitalizme
geçme seçeneği yerine iyileştirmelerin yapılması hedeflenmiştir. İşçi sınıfın
çalışma saatlerini azaltmak ve ücretlerini arttırmak gibi önlemler alınmaya
çalışılmıştır. Ek olarak kalkınma planlarının gevşek tutulması ve kısmi
düzeylerde rekabet alanlarının yaratılması gibi faaliyetlerde bulunulmuştur. Hakim
olan ortak mülkiyet anlayışından biraz taviz verilmeye çalışılmıştır. Miras
Hukuku, bankalar ve Borçlar Yasası üzerinde serbest düzeye yönelik
yapılandırmalar yapılmıştır. Ancak bu küçük çaplı önlemler,
zaten Kapitalizme yenilmiş olan sosyalizmin daha fazla ayakta durmasını
sağlayamamış ve Sosyalizm yıkılmıştır.
SONUÇ
Sosyalizm olgusu, hizmet
etme hedefi ve refah düzeyini arttırma noktaları etrafında toplanmış bir
düşüncedir. Ancak 20. Yüzyılda bu düşünce, adil gelir dağılımı olarak adil rekabet
şartlarına yenilmiştir. Ek olarak Sosyalizm, amacından saparak baskıcı ve
antidemokratik faaliyetlere konu olmuştur. Sosyalizmi benimsediklerini ifade
eden devletler, içe kapanık ekonomi politikaları uygulamışlardır. Bu
politikalar sonucu halkın sıkı çalışması ve üretimlerinin devletin hizmet
donanımlarına yatırması, sistemsel olarak incelenememiş ve sorunlu noktalar çözülememiştir.
Bu durum zaman ile önce krizlere sonra da çöküşlerin yaşanmasına neden
olmuştur. Bu çöküşün en kapsamlı nedeni olarak Sosyalizm düşüncesinin kendisi
ile alakalı değil daha çok Sosyalizm düşüncesini yalnızca bir kılıf olarak
gören devletlerin varlığı olmuştur. Bu noktalar altında; 20.yüzyıl itibariyle Sosyalizm,
profesyonel devrimlerle yükselmiş ancak iyi ideallerin sembolize edilmiş bir haliyle
vücut bulamamıştır. Sosyalizm olgusunun başını çektiği devletler, 20. yüzyılın
sonuna doğru yıkılmış ve gelecekte yeniden bir tanımlama içerisine gireceği
dönemi beklemeye girmiştir.
KAYNAKLAR
Yrd. Doç. Dr. Kamil KAYA 21
Şubat 2020 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/101042
Yazar Engin ERKİNER 21 Şubat 2020 http://enginerkiner.org/index.php?option=com_content&task=view&id=3041
Prof. Dr. Atilla YAYLA 21 Şubat 2020 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/790403
GÖKALP İNCİK
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
Yorumlar
Yorum Gönder