ATLANTİK, PASİFİK, ARKTİK: ÇİN HALK CUMHURİYETİ’NİN AYAK SESLERİ
Son zamanlarda etkisini arttıran küresel iklim değişikliği günümüz dünyasında küresel rakiplerin yeni bir bölgede yeni çıkar çatışmaları ile tekrar karşı karşıya gelmesine sebep oldu. Yeni bir bölge olarak adlandırdığımız Arktika bölgesi Soğuk Savaş döneminden sonra rekabete, sınır anlaşmazlıklarına ve yeni bulunan deniz ticaret yollarının kullanılmasına ilişkin konulara hapsolmuştur. Özellikle 2000’li yıllardaki iklimsel dönüşümle birlikte bölgede ekonomik-ticari boyutta yeni bir durum ortaya çıkmış, pek çok ülkenin ilgisi buraya kaymış ve bölgede rekabet ve işbirliği unsurları devreye girmiştir. Ayrıca günümüzde jeopolitik önemi de giderek artan bir bölge statüsüne erişmiştir. Peki, Arktik’i küresel ve bölgesel güçler ile birlikte karşılıklı çıkar çatışmalarının merkezine alan unsurlar nelerdir?
Arktik bölgesi küresel ısınmaya bağlı olarak
buzulların erimesiyle erişilebilir bölge haline gelerek önemini arttırmıştır.
Daha kısa deniz ticareti yolu, maden ve
hidrokarbon enerji kaynakları ve balıkçılık potansiyeli gibi avantajlarıyla
birlikte Avrupa ve Asya arasında yeni bir deniz yolu ortaya çıkmıştır.
Baktığımızda ilk iki temel etken rekabet ortamını kaçınılmaz kılmaktadır.
Önemini vurgulamak gerekirse Batı Avrupa’dan Doğu Asya’ya ulaşmak Süveyş Kanalı
ile 23.000 km iken, Arktik bölgesinden geçen Kuzey Deniz Yolu ile 14.000
km’dir. Daha açık şekilde Güney Kore ile Almanya arasındaki yolculuk Ümit Burnu
güzergâhında 46 gün, Süveyş Kanalı ile 34 gün Kuzey Deniz Hattı ile (Arktik
Rotası) 16 ile 28 gün sürmektedir. Yani bu yeni Arktik Rotası geleneksel taşıma
rotalarına kıyasla %40 daha kısa olacaktır. Bölgede henüz tam anlamıyla bir
erime söz konusu değilse de araştırmacılara göre küresel ısınma seviyelerinin
böyle sürmesi dâhilinde 2054 ve 2058 arasında Kuzey Buz Denizi tamamen erimiş
ve kullanıma hazır hale geleceğinden bahsedilmekte. Ek olarak Kuzey Deniz
Yolu(potansiyeli en yüksek), Kutup Ötesi Deniz Yolu ve Arktika Köprüsü hatları
küresel ısınma sürecinin hızına bağlı olarak deniz ticaret yollarına yeni alternatif
yollar olacağı yönünde. Rekabet alanına dönüşen bu uluslararası suların altında
aynı zamanda çok miktarda petrol ve doğalgaz bulunduğu tahmin edilmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırma Kurumu’nun (USGS) 2008 tarihli
çalışmasına göre, bölgede 90 milyar varil petrol, 48 trilyon metre küp doğalgaz
ve 44 milyar varil doğalgaz sıvısı olduğu tespit edilmiştir.
Değerlendirildiğinde dünya doğalgaz rezervlerinin dörtte biri, petrol
rezervlerinin yüzde altısı bu bölgededir. Bu kaynak hacmi bölge ve bölge dışı
aktörlerinin ilgisini doğrudan buraya çeviren en önemli etkendir.
Peki, Arktik Denizi ile Çin ne yapmak
istiyor?
Arktik bölgesi sekiz ülkeden oluşmaktadır. Bu kıyıdaş
ülkeler 1996 yılında Ottawa Deklarasyonu ile çevresel koruma ve sürdürülebilir
kalkınmayı desteklemek amaçlarıyla hükümetler arası nitelikteki Arktik
Konseyi’ni kuran devletlerdir. Konseye üye devletler Rusya, Amerika Birleşik
Devletleri, Kanada, Danimarka, İzlanda, Norveç, İsveç ve Finlandiya’dır. Çin
ise Konseye 2013’te gözlemci statüsü kazanarak dâhil olmuştur. Çin’in bu
bölgeyi yakından izlemesinin nedenlerinden biri Konseyde genişletilmiş rol alma
isteğidir. Çin bölgesel güç olma hedefine Asya Pasifik’e yönelerek ve Afrika,
Avrupa, Latin Amerika ülkeleri ile Arktik bölgesinde ilişkilerini güçlendirerek
ulaşmaya çalışmaktadır. ABD ve Rusya’nın kıyıdaş olarak bulunduğu bölgeye, hali
hazırdaki rekabet ortamına, Çin’inde dâhil olması karmaşık durumun ortaya
çıkmasını kaçınılmaz kılmıştır. Bu bölge zaten rekabet içerisinde olan Çin ve
ABD arasında yeni bir karşılıklı çıkar çatışması alanına dönüşmüş, ilişkilerin
zaman zaman gerilmesi de sürpriz olmamıştır. Karşılıklı pazar payını elinde
tutma tarafları karşı karşıya getiren en güçlü faktördür. Çin’in bölgeye ilgisi
rekabet içinde olduğu ülkelerin bu bölgeye önem vermesi ve bu ülkelerin hızını
kesmek istemesi ile de alakalıdır.
Bilindiği üzere Çinin en büyük projesi olan OBOR(One
Belt One Road) dünyada çok ilgi çekmiş, Tek Kuşak Çin’i kara yolu ile Tek Yol
ise deniz yolu ile dünyaya bağlamayı simgelemektedir. OBOR girişimine
anlaşmalar yoluyla yeryüzündeki kara parçalarının %40 ‘ı, dünya nüfusunun %65’i
küresel ekonominin ise %30’unu oluşturmaktadır. Çin ekonomisinin gelir
kaynağının yarısının deniz yolu taşımacılığına bağlı olduğunu tahmin
edildiğinden, OBOR Çin’in güvenliği ve ekonomisi açısından büyük önem arz
etmektedir. Bu bağlamda daha kısa ve daha düşük maliyetli rotaların ortaya
çıkması Çin için kaçınılmaz bir fırsattır.
Çin Arktik okyanusunu kullanarak AB ile Kuzey
Amerika’nın doğu sahillerine 4000 deniz mili daha yakın hale gelmektedir.
Süveyş ve Panama Kanalındaki kısıtlamalara ve düzenlemelere(gemi boyutu)
takılmaması, ücret ödeme zorunluluğu olmaması ek olarak daha düşük miktarda
yakıt tüketilecek olması Çin’i bölgeye çeken etkenlerdir. Çevre hassasiyetini
ilgilendiren konularda sağladığı avantajlar (yakıt verimliliği ve emisyon
azılımı) ki bu konu denizcilik sektöründe önemli bir yere sahip, Arktik’i cazip
kılmaktadır. Diğer bir konu Aden Körfezi ve Arap Denizindeki korsanlık
faaliyetleri, bu faaliyetlerden kurtulmak adına da Arktik rotası deniz ticareti
için avantaj sağlamaktadır(korsanlık faaliyetleri sigorta primlerinin artmasına
neden olmakta). Hemen her ülke enerjiye çok büyük ihtiyaç duyduğu için, garanti
altına alınmaya çalışılan en önemli konu enerji güvenliği olmakta, Arktik’te bu
anlamda önem kazanmaktadır. Haliyle bekle-gör politikasını çok iyi kullanan
Çin’in Arktikteki bu avantajları yakından takip ederek pasif kalması beklenemez
ve bölgeye olan ilgisini arttırması da kaçınılmaz olmaktadır. Arktika’nın Çin
için önemini 2018’de yayınladığı bir raporda
“Arktika Politikası” başlıklı bir raporda Kuzey Kutup Dairesine en yakın
olan kıta devletlerinden biri olarak kendisini “Yakın Arktik Devlet” olarak
niteleyen Çin, bölgenin önemli bir paydaşı olduğunu özellikle vurgulayarak
göstermiştir. Öncesine baktığımızda 20 Haziran 2017 yılında yayımladığı belge
ile de Arktik okyanusunu OBOR’a dâhil ederek buraya olan ilgisini
temellendirmişti. ABD’nin küresel su yolları üzerindeki kontrolünden ve
baskısından kurtulmak isteyen Çin, yeni rota(Arktik) ile bir alternatife sahip
olmuştur.(özellikle son dönemde ABD Başkanı Trump’ın Rusya ve Çin’e yönelik
uyguladığı ekonomik ve ticari yaptırımlar düşünüldüğünde).
ABD-Çin rekabetinde Arktik’e doğalgaz ve petrol
çerçevesinden çıkıp farklı bir noktadan baktığımızda ise karşımıza nadir
metaller çıkmaktadır. Financial Times’ta yayınlanan bir habere göre Çin ABD'ye
karşı bir hamle olarak "nadir bulunan metallerin” ithalini kısıtlamayı planlamakta.
Peki, bu ne anlam ifade etmekte?
Nadir metallerin kullanım alanına baktığımızda güdüm
sistemleri İHA'lar gibi önemli sistemlerin olmazsa olmaz maddeleridir. Askeri
ekipmanlardan, yüksek teknolojili tüketici elektroniğine kadar birçok alanda
kullanılmaktadır. Çin’in bu konuda monopol olduğu bilinmekte, nadir metallerin
%80 kadarını kendisi üretmekte ve ihraç etmektedir. Buradaki sorun ABD’nin
hemen hemen her alanda rekabet içerisinde olduğu Çin’i bu alanda da yakalama ve
karşılıklı rekabet edecek duruma gelme isteği ile ortaya çıkmaktadır. ABD
madenlerin çevreye verdiği yüksek çevre kirliliği sebebiyle çekinmekte, bu işi
yapacak firma bulmakta zorlanmaktadır. Bu anlamda Çin ile rekabet edemeyecek
durumda olan ABD, Çin’in monopolleşmesini kırmak adına araştırmalar yapmakta
hatta Trump’ın Grönland Adasını satın almak istemesi gibi bir girişimleri de
bulunmaktadır. Yani Arktik petrol ve doğalgaz yataklarının yanında nadir
metaller ile de bir rekabet alanına dönüşmüştür.
Sonuç olarak;
Dünya ticaretinin yüzde 90’ının deniz yolları
üzerinden yapıldığı göz önüne alındığında buna bölgedeki zenginliklerin de
eklenmesi ile herkesi bölgeden pay alma ve orada bulunma yarışına sokmuştur.
2030 yılında dünya deniz ticaret hacminin 25 milyar ton olması beklenmekte, benzer şekilde 2030 yılına kadar sadece
Çin’in ham petrol ihtiyacının 2,5 kat, doğalgaz ihtiyacının ise 10 kat artacağı
tahmin edilmektedir. Denizaşırı enerji ve hammadde arzına olan yoğun
bağımlılığı artan, dış ticarete daha fazla bağımlı hale gelen Pekin için
yurtdışı tüketici pazarlarına ve üreticilerine olan güven, nakliye rotası ve
liman alt yapısı büyük önem arz etmektedir. Çin ticaretinin büyük kısmı Hint
Okyanusu ve dar Malakka Boğazı’nı kullandığından, üretimi için gerekli olan
petrol ve gaz ithalatının yaklaşık %70-80’ini ise siyasi açıdan istikrarsız
olan Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden sağladığından politik olarak daha
istikrarlı bölgelerin kullanımı arayışındadır. Sürdürülebilir ekonomik
büyümenin öneminden dolayı yeni ticaret yolları arayan Çin için Arktik önemli
bir alternatif yoldur. Bu anlamda ekonomik büyümesini teşvik etmek en azından
sert bir süreç yaşamamak yani ekonomik büyüme dengesini kurabilmek adına
ekonomiyi yalnızca Batıyla özellikle ABD ve Avrupa ile yapılan ticaretin
sürdürülmesine değil aynı zamanda enerji ve hammaddenin sürekli akışına bağlı
olarak da büyümeyi hedeflemektedir. Erişilebilir ve politik olarak da
istikrarlı bölgelerde çalışmalarını sürdürme arayışının sonucu olarak Batı ve
Çin arasındaki rekabete Kuzey Kutbu da dâhil olmaktadır.
SİMGE AZERİ
KAYNAKÇA:
https://insamer.com/tr/yeni-bir-jeopolitik-mucadele-alani-arktik-bolgesi_2227.html
https://tr.euronews.com/2019/11/29/danimarka-istihbarat-cin-donanmasinin-kuzey-kutbundaki-bilimsel-arastirmalari-iki-yuzlu
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/arktik-bolgesi-jeopolitigi/1459727
http://www.mucerret.com/yazarlar/gelecegin-ortadogusu-arktik/
Alp Yüce KAVAS,Soğuk Savaş Sonrası Arktika Bölgesi
Jeopolitiği ve Bölgesel İş Birliği Potansiyeli, Akdeniz İİBF Dergisi, 2019.
Mehmet ZANBAK,Bir Çekim Merkezi olarak Arktika’nın Çin
Ekonomisi Açısından Önemi: Seçilmiş Endüstrilere Yönelik Bazı Çalışmalar,
Akdeniz İİBF Dergisi, 2019.
Y. Barbaros BÜYÜKSAĞNAK,Kuzey Buz Denizi’ndeki
Gelişmelerin Çin Deniz Taşımacılığına Etkisi,2017
Yorumlar
Yorum Gönder