DİPLOMASİNİN BİTTİĞİ TOPRAKLAR: KARABAĞ VE ÖTESİ
Dr. Öğretim Üyesi
Serdar YILMAZ
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası
İlişkiler Bölümü
Çok eski bir tarihçeye sahip olan Karabağ, sahip
olduğu coğrafik konum ile Asya ve Avrupa arasında tam bir köprü rolündedir.
Karabağ’ın diğer bir jeopolitik önemi ise Asya’dan Avrupa’ya kesintisiz bir
Türk dünyası idealinin gerçekleştiği coğrafya olmasıdır. Bu coğrafya Sovyetler
Birliği’nin kontrolü altına girdikten hemen sonra 4 Temmuz 1921 tarihinde SSCB
yönetimi tarafından Azerbaycan toprağı olarak tescillenmiştir. Lenin döneminde
alınan bu karar Stalin döneminde de devam ettirilmiştir. Azerbaycan, sahip
olduğu doğal kaynaklardan ötürü Stalin’in Sovyetler Birliği’ni bir sanayi
devine dönüştürmek idealinin en büyük parçası olmuştur. Azerbaycan’ın
kaynakları Sovyet sanayisi için kullanılırken Karabağ, bir nevi sus payı olarak
görünürde Azerbaycan toprağı olarak kalmaya devam etmiştir. Diğer taraftan ise
Ermeni ayrılıkçı hareketlere her seferinde göz yumulmuştur. Stalin sonrası da
bu durum böyle devam etmiştir.
20 Şubat 1988 tarihinde Dağlık Karabağ Özerk
bölgesinin Ermenistan’a bağlanma talebi Azerbaycan tarafından reddedilince Ermenistan’da
büyük çaplı gösteriler başlamıştır. SSCB önce Karabağ’ın Azerbaycan’da kalacağı
yönünde karar almıştır. Ancak 1 Aralık 1989 tarihinde Ermenistan
parlamentosunun Karabağ’ın Ermenistan ile birleştiğini deklare etmesiyle
Azerbaycan ve Ermenistan arasında bugünlere kadar gelen savaş böylece başlamış
oldu. 3 Eylül 1991 tarihinde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti ilan edildikten hemen
sonra savaşın boyutu çok ciddileşti.
Savaşın en yoğun olduğu dönemler Rusya ve İran’ın hiç
sevmediği rahmetli Ebulfez Elçibey’in döneminde (1992-1993) yaşanmıştır. 1992
yılında Ermenistan, Azerbaycan topraklarının %20’sini işgal ederek bir milyona
yakın Azerbaycan Türkünün Bakü ve civar şehirlere göç etmesine sebebiyet
vermiştir. Elçibey’in Rusya karşıtı olduğu aşikâr, anca bazı çevrelerce şöyle
bir algı yaratılmak isteniyor. Elçibey Rusya ve İran karşıtı, Türkiye ve Türk
dünyası yanlısı olması sebebiyle Rusya ve İran açıktan açığa Ermenistan’a silah
ve mühimmat desteği vermiş ve bu yüzden Azerbaycan savaşı kaybetmiştir. Bu
yanlış algıya itibar etmemek lazımdır. Dönemin şartlarına, hangi ülkelerin
Elçibey’i hayal kırıklığına uğrattıklarına dikkatlice bakmak lazımdır. Bir
darbe girişimi sonucunda kardeşi kardeşe kırdırmak istemeyen Elçibey, görevden
çekilerek Haydar Aliyev’i davet etmiş ve Aliyev 3 Ekim 1993 tarihinde
Azerbaycan’ın yeni Cumhurbaşkanı olmuştur.
Denge siyaseti izlemesi sayesinde 1994’te taraflar
arasında ateşkes imzalanmış, ancak Ermenistan tarafından bu ateşkes kurallarına
asla uyulmamıştır. Her ateşkes Ermenistan’a biraz daha fazla zaman ve askeri
güç kullanarak toprak kazandırmıştır. Her ateşkes antlaşması sahada kaybedileni
yıllarca yapıldığı üzere masada kazanmak ve saha koşullarını değiştirmeye ve
Azerbaycan ordusunun moral motivasyonunu parçalamaya yönelik bir senaryodur. 11
Ekim’de yapılan ateşkes sonrası daha ateşkesin mürekkebi kurumadan
Ermenistan’ın Azerbaycan’ın en büyük ikinci kenti olan Gence’yi füzelerle
bombalaması bu senaryonun bir parçasıdır.
Nitekim, her iki ülke ile ilk ateşkesi 23 Eylül 1991
tarihinde gerçekleştiriliyor. Ermenistan ateşkes kurallarına uymadığı gibi
gözlem için gelen uluslararası yetkilileri taşıyan helikopteri havada imha
ediyor bir tek bir kişi ile sağ kurtulamıyor. İkinci ateşkes Şubat 1992’de
İran’ın girişimleri ile sağlanıyor, ancak Şubat ayı içinde 25 Şubat 1992
tarihinde Ermenistan tarafından Hocalı Katliamı gerçekleştiriliyor. Üçüncü
ateşkes 8 Mayıs 1992’de Tahran’da imzalanıyor, ancak ateşkes antlaşmasının
mürekkebi dahi kurumadan aynı ün içinde 8 Mayıs’ta önce Şuşa, 17 Mayıs’ta ise
Laçın Ermenistan tarafından işgal ediliyor. Yani her ateşken antlaşmasından
sonra önce Azerbaycan’ın ilerleyişi durdurulmuş, sonrasında ise oldubittiye
getirilerek Azerbaycan toprakları işgal edilmiştir. Bu yaşananlar akıllara şu
soruyu getiriyor: Sıradaki hedef Gence midir?
Azerbaycan bu dakikadan itibaren hiçbir ateşkes
müzakeresinin parçası olmayarak, Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuktan
aldığı meşruiyet temelinde hareket edip, Karabağ’ı yeniden topraklarına katmalıdır.
Bunun diplomasi ile olmayacağını son 26 yılda görerek tecrübe etmiş olduk.
Ermenistan’ın Sovyet taktiği kullandığı
unutulmamalıdır. Bazen neden hemen Karabağ’a girilmiyor diye sorular geliyor.
Ermenistan birbirinin peşi sıra oluşturduğu savunma hatlarına sahiptir. Yani
siz birinci savunma hattını ele geçirdiğinizde, arkada ikinci savunma hattın
hazır bekler. Onu da ele geçirdiğinizde üçüncü savunma hattını görürsünüz.
Dolayısıyla siz belli bir derinliğe ulaşmak için bu farklı aşamalı savunma
hatlarını aşmak zorundasınız. Yani Azerbaycan ordusunun bir anda Karabağ’a
girmesi mümkün değildir. Önce o savunma hatları aşılmalıdır. Azerbaycan şu anda
bir bir o savunma hatlarını aşmaktadır. Bu zaman alıcı bir çabadır ve sabırla
ve ateşkes oyununa gelmeyerek bu çaba devam ettirilmelidir.
Azerbaycan artık diplomasinin bittiği yerdedir.
Muharebe alanının dış etken ve aktörlerden korunması gerekmektedir. Sahada
savaş devam ederken yazılı ve görsel medya efektif kullanılarak Azerbaycan’ın
ne kadar haklı olduğu defaatle anlatılmalıdır. Ateşkes pazarlığı karşı tarafa
zaman kazandıracağı ve Rusya’nın Ermenistan’a silah sevkiyatı yapacağı için bu
senaryonun bir parçası olunmamalıdır. Türkiye devletinin ve Türk halkının
verdiği bu gururlu destek ile Azerbaycan halkının kararlılığı birleşmiştir.
Askeri teknolojisine yıllar itibariyle ciddi bir teknoloji yatırımı yapan
Azerbaycan devleti, bu desteği arkasına alarak ilerleyişine davam
etmelidir.
Yorumlar
Yorum Gönder