GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YUNANLILAR - 3.BÖLÜM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ YUNANİSTAN

YUNAN İÇ SAVAŞI
Yunan iç
savaşı iki aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada Almanların Yunanistan’ı işgal
etmesiyle 2 direnişçi grup ortaya çıktı. Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELAS) sol, Hür
Demokratik Yunan Ordusu (EDES) ise sağ eğilimliydi. Bu iki grup Alman işgal ordusuna karşı bir mücadele içine girdiler. Savaş sırasında
müttefik devletler tarafından da her iki grup desteklendi. Savaş sonrası
Birleşik krallık başbakanı Winston Churchill ve Sovyetler lideri Josef Stalin arasında
yüzdeler anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre Yunanistan Britanya etki
alanında kalacaktı. Savaş sonrası Britanya yunan başbakanı aracılığıyla solcu Komünist
grup olan ELAS’ın silahlarını bırakmalarını istedi. Bunu kabul etmeyen ELAS,
etkin olduğu Atina çevresinde üç hafta süren şiddetli çatışmalar yaşandı. Ama
Sovyetler birliğini arkalarında bulamayan ELAS 12 Şubat 1945’te anlaşma yoluna gitti. Buna
göre bütün direnişçi örgütler tek bir çatı altında birleştirilecekti.
Demokratik seçimler yapılacak ve II. Dünya savaşı sırasında ülkeden kaçan
kralın ülkeye dönüp dönmemesine karar verilecek bir referandum yapılacaktı.
Böylece Yunan iç savaşının birinci aşaması bitmiş oldu. yapılan seçimler sonunda Komünist rejimden
korkan insanların etkisiyle de %90 gibi ezici bir çoğunlukla kralın tekrardan kurulmasına karar verildi. 1946
yılında II. Georgios Yunanistan’a geri dönmesiyle Yunan iç savaşının ikinci
aşaması başlamış oldu. Komünistler tekrar silahlanıp dağlara çıkmışlar
köylülerden büyük destek almışlardır. Birinci iç savaştan farklı olarak bu
sefer 3 Komünist ülke (Arnavutluk, Yugoslavya, Bulgaristan) Komünistlere büyük
destek sağlamışlar merkezi hükümetin güçsüzlüğü nedeniyle Komünistlerle olan
savaş büyümüştür. Komünistlerin lideri General Markos 24 aralık 1947 tarihinde Geçici
Demokratik Yunan Hükûmeti adı altında bir Hükûmet kurdu. ve 10 maddelik bir
program yayınladı. 1 nisan 1947 yılında kral II. Georgios’un hayatını kaybetmesiyle
Yerine kardeşi I. Paulos başa geçmiştir. I. Paulos siyasi partiler arasındaki
rekabetin, ekonomik sıkıntıların ve iç savaşın yaşanmakta olduğu bir dönemde
krallık görevini sürdürmüştür. 1948 yılında iç savaş yatışmış 1950 yılında da
tam olarak bitmiştir. Yunan merkezi hükümeti iç savaşta pek etkili olamamıştır.
İç savaşın bitmesinde en etkili olaylar Yugoslavya’nın Komünistlere yaptığı
yardımları kesmesi ve Amerika’nın Yunanistan’a yaptığı Truman yardımıdır. Yunanistan’daki
siyasal istikrarsızlık 1952 yılına kadar sürdü. 1952 yılında Mareşal Papagos’un
sağ eğilimli Yunan Birliği Partisi Hükümeti, iktidarı tek başına almasıyla
İstikrar sağlandı. bu dönem Papagos’un 1955 yılındaki ölümüne dek sürdü. 1952
yılında Amerika’nın da desteğiyle
Yunanistan NATO’ya girdi.
12 ADALAR
II. Dünya
savaşının sona ermesiyle Almanlar 12 adadan çekilmiş, adalar bir süre sonra
İngilizlerin denetimi altına girmişti. Yunanlılar İngilizlere başvurarak
adaların kendilerine verilmesini istemiştir. 1946’da toplanan Paris barış
konferansında Yunanlıların talebi üzerine adalar Yunanlılara verilmiştir.
Adaların konumu itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Ege denizinde büyük hak kaybına
uğramış, Ege denizi Yunan denizi haline gelmiştir.
Adaların akıbetiyle Türk hükümeti pek ilgilenmemiş II.
Dünya savaşına katılmadığı ve bu yüzden adalarda hak talep etmeyeceğine
belirtmişti. bu durum o zaman ki cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün tarafsızlık politikasına
olan sıkı inancından kaynaklanmaktadır. Adaların kaybedilmesiyle Yunanistan Türkiye’nin
hemen karşısındaki adaların hepsini almıştır. Bu durumun yarattığı problemler
bugün bile devam etmektedir.
1967-1974 ASKERİ CUNTA
DÖNEMİ
1964 yılında
Kral I. Paulos ölmesiyle birlikte, oğlu II.
Konstantin kral oldu. II. Konstantin, hükümetin Monarşiyi devirmeye çalıştığını
düşünüyordu. Bunun üzerine hükümetin
başında bulunan Yorgo Papandreu istifa etmek durumunda kaldı. Muhalefet
partilerinden buna çok büyük bir tepki geldi. Ordunun içinde Solcu subayların
Kralı devirmek istiyor söylentilerin de ortaya çıkmasıyla 28 subay tutuklandı.
Olaylar daha da derinleşti. Bu durumu fırsat bilen birkaç subay (Albay
Papadopulos, Albay Makarezos ve General Pattakos ) 21 Nisan 1967 günü yönetime
el koydular. Kral II. Konstantin halka ve orduya cuntacıların devrilmesi için
çağrı yaptıysa da karşılık alamadı. 14 Aralık 1967'de de ülkesini terk ederek,
Roma'ya kaçtı. Böylelikle Yunanistan’ın kurulduğu tarih olan 1832 yılından 1967
yılına kadar aralıklarla süren krallık düzeni bir daha geri gelmemek üzere son
buldu. Onun yerine daha sert bir Askeri cunta rejimi kuruldu. ( bu dönemde
olanlar Türkiye’deki darbelerle oldukça benzerlik gösterir) bu dönemde partiler, örgütler ve gösterilerin
hepsi yasaklandı. Cuntayı eleştirmeye kalkan herkes öldürüldü. Halka oylaması için
bir anayasa teklifi götürüldü. Ve anayasa zorla kabul ettirilerek yürürlüğe
konuldu. Bu anayasa sayesinde cunta bütün gücü elinde topladı. Yurtdışındaki
siyasi sürgünler cuntaya karşı güçlü bir muhalefet olarak ortaya çıktı. Ve insanları
örgütlemeye başladılar. 1970’ten sonra
askeri cunta içerisindeki Albay Papadopulos daha ön plana çıkarak bütün gücü
kendi elinde topladı. Seçime gitmeyi reddeden albay, üyeleri ya kukla hükümet tarafından
atanan ya da toplumsal meslek kuruluşlarınca seçilen bir danışma organı kurdu.
Albay Papadopulos 1971’de yumuşama sürecine gitti. Askeri mahkemeleri kapatıp
Sivil mahkemeleri tekrar aktif hale getirdi. İşkence kamplarını kapattı. Ve 133
kişiye demokrasiye geri dönmesini istedi. Bu yumuşama sürecinin en büyük nedeni
ise Avrupa’dan gelen üst düzey baskılar olmuştur. 1973’te muhalefetin kralın
yanında toplanmasından çekinerek monarşiye resmi anlamda son vererek
Cumhuriyeti ilan etti. Kendisi cumhurbaşkanlığı görevini üstlenerek sivil
yönetime dönüşün işaretini verdi. Ama 14 kasım 1973’te Atina Teknik
Üniversitesi diğer şehirlerden gelen büyük bir öğrenci kitlesi tarafından işgal
edildi. Öğrencilerin halka ayaklanma çağrısında bulundular, halkın da destek
vermesi üzerine harekete geçen Albay Papadopulos kanlı bir operasyon ile
öğrencileri üniversiteden dışarı çıkardı. Tekrar askeri mahkemeler kuruldu ve
sıkı yönetim ilan edildi. Albay’ın demokrasiyi tekrardan kurmaya yönelik
adımları son buldu. Bunun üzerine cuntanın içindeki Tuğgeneral Dimitrios
Yuannides karşı bir darbe yaparak Albay Papadopulos’u devirdi. 20 temmuz 1974
tarihinde Kıbrıs’a Türk askerinin çıkmasıyla büyük bir darbe yiyen cunta en sonunda 23 temmuzda iktidarı sivillere
bıraktılar. Ünlü muhalefet lideri Konstantin Karamanlis sürgünden çağırıldı. Ve
çok kısa bir zamanda Yunanistan’da özgürlükleri sağladı. Sol partiler de dahil
olmak üzere Bütün partileri meclise sokarak geçici hükümeti kurdu. 17 Kasım
1974'te yapılan seçimleri Konstantin Karamanlis'in Yeni Demokrasi partisi
kazandı. Daha sorasında 8 aralıkta
yapılan halk oylamasında %69 oy ile monarşinin kaldırılarak yerine cumhuriyetin
kurulmasına karar verildi. Böylelikle Yunanistan’da ilk kez kalıcı bir
cumhuriyet ilan edilmiş oldu.
KIBRIS SORUNU
93 Harbi'nde
Rus İmparatorluğu karşısında yenilen Osmanlı, Ruslara karşı fazla ağır şartlar
içeren bir anlaşma imzalamamak için Birleşik Krallığın isteği üzerine 4 Haziran 1878 tarihinden adayı Birleşik
Krallığa kiralandı. imzalanan Kıbrıs
Sözleşmesiyle adanın yönetimi Birleşik Krallık yönetimine geçti. I. Dünya
savaşında Osmanlının Almanların yanında savaşması üzerine Birleşik Krallık
adayı ilhak etmiştir. II. Dünya
savaşının ardından 12 adaların Yunanlılara bırakılmasıyla Kıbrıs’ında
Yunanistan’a bırakılması konusunda bir beklenti doğmuştur. Ama bu sadece
beklentide kalmış resmiyete dökülememiştir. Çünkü Kıbrıs’ın Birleşik Krallık
yönünden değeri büyüktü. Yunanistan o dönemde Birleşik Krallığa olan bağlılığı
sebebiyle Kıbrıs’ın durumu konusunda bir şey söylememiştir. Hatta o dönemlerde
Yunanistan Kıbrıs’taki Rumların Yunanistan’a bağlanmak için yaptığı girişimleri
görmezden gelmiştir. Kamuoyunun baskılarının artması üzerine 1954 yılında
Yunanistan konuyu Birleşmiş Milletlere taşımaya yönelik adımlar atmaya başladı.
Bu durumda olaya başka bir aktör olan Türkiye Cumhuriyeti müdahil olmuştur.
Türkiye’nin Atina büyükelçisi Ada da yaşayan önemli miktarda Türk azınlığın
görmezden gelinemeyeceğini adanın statüsünün korunması gerektiği aksi halde
konu Birleşmiş Milletlere giderse Türk-Yunan ilişkilerinin bozulabileceğinden
bahsetmiştir. Yine de Yunanistan konuyu Birleşmiş Milletlere taşıyarak adanın
kendi kaderini kendisi tayin etmesi gerektiğini söylemiştir. 1955-1960 yılları Kıbrıs’ın geleceğinin tartışıldığı bir dönem
olmuştur. Ada bulunan Rumlar ise 1931 yılından bu yana Birleşik Krallığa karşı
olan direnişlerini artırmışlar 1959’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla
Birleşik Krallığa karşı olan bu mücadele Türk-Yunan sorununa dönüşmüştür.
Rumlar Yunanistan’a bağlanmak isterken Türkler bunu istemiyordu. Bunun üzerine
1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş Cumhurbaşkanlığına Makarios
getirilmiştir. Türk ve Rum halklarının eşit olduğu vurgulanmış anlaşmalar
imzalanmıştır. Ama zaman içerisinde bu anlaşmalar hiçe sayılarak Türkler yavaş
yavaş yönetimden uzaklaştırılarak baskı altına alınmaya çalışılmış pek çoğu
Adayı terk etmeye zorlanmıştır. Bu dönemde Türkiye, Yunanistan ve Birleşik
Krallık arasında Kıbrıs sorunu defalarca çözülmeye çalışılsa da bir sonuç
alınamamıştır. Yunanistan’daki askeri cunta Kıbrıs’a gizlice asker yollayarak
Adadaki Türk azınlığın ortadan kaldırılması için büyük çaba sarf etmiştir.
1963-64 ve 1967 yıllarında Türklere yapılan saldırılar sonrasında 1968’de
Türkiye Cumhuriyeti, Yunan birlikleri adadan ayrılmazlarsa açık bir şekilde
müdahale de bulunacağını belirtmiştir. Bunun üzerine Yunan birlikleri adadan
ayrılmak durumunda kalmışlardır. 1974 yılına kadar adada bir sessizlik olmuştur.
Bu dönem içerisinde Kıbrıslı Türkler toplu olarak yaşamaya başlamış ve kendi
yönetim sistemlerini oluşturmaya başlamışlardır. 1974 yılına gelindiğinde
adadaki Rumlar kendi içinde ayrılmışlardı. Makarios yönetimi Türkleri ekonomik
baskı yoluyla adadan ayrılmalarını amaçlarken Yunanistan’daki Cunta güdümündeki
EOKA örgütü ve Rum ulusal muhafız gücü bir an önce Enosis’in (Kıbrıs’ın
Yunanistan’a bağlanması) gerçekleşmesini istiyordu. Sonunda Cuntanın da desteğiyle
Makarios yönetimine karşı EOKA ve Rum ulusal muhafız gücü bir darbe
gerçekleştirerek yönetimi ele geçirdi. Bu durum üzerine Türkiye Birleşik
Krallığa ortak müdahalede bulunma teklifi ettiyse de bir karşılık alamadı.
Türklere etnik temizliğe kalkışılması üzerine Türkiye 20 Temmuz 1974’te 2
adımdan oluşacak Kıbrıs Harekatına başlatmıştır. İlk adımdan sonra Cenevre’de
Kıbrıs sorunu tekrar görüşülmüş bir sonuç alınamayınca harekatın ikinci ayağına
geçilmiştir. Harekat sonunda Türkiye adanın %30’unu alarak buraya Kıbrıs
Türklerini yerleştirmiştir. Yeni kurulan devletin adı Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti (KKTC) olmuştur. 2004 yılında adanın Güney kesimi, Kıbrıs Cumhuriyeti
adıyla Avrupa birliğine katılmıştır. KKTC’yi Türkiye haricinde hiçbir
devlet tanımamıştır. Ve Türkiye’nin
işgal ettiği topraklar olarak adlandırılmıştır. 20 temmuz 1974’teki Kıbrıs
harekatıyla Yunan askeri cuntası dağılmıştır. Yerine gelen Konstantin
Karamanlis Türkiye ile anlaşmaya varmaya çalışmışsa da sonuç alınamamış. Kıbrıs
harekatının ikinci adımına geçilmiştir. Konstantin’in Birleşik Krallık ve
NATO’dan da istediği desteği bulamaması üzerine NATO’yu terk etmiştir. 1980 yılında
tekrar geri dönmüştür. Bu dönemden itibaren Yunanistan Türkiye’yi
kendi varlığına bir tehdit olarak görmeye başlamıştır.
YUNANİSTAN’IN
AVRUPA BİRLİĞİNE GİRİŞİ
1961 yılında
AB ile Ortaklık Antlaşması imzalayan Yunanistan ile ilişkiler, Albaylar
Cuntasının 1967’de yönetime el koymasıyla askıya alınmıştır. 1974 yılında
Askeri Cuntanın yönetimi sivillere bırakmasıyla demokratik bir yönetime kavuşan
Yunanistan, 1975 yılında tam üyelik için AB'ye başvurmuştur. Başvuru AB içinde,
Yunanistan'ın üye olmaya gerek siyasi gerek ekonomik açıdan hazır olmadığı,
diğer üye devletlerle ortak değerleri paylaşmadığı gibi kaygılarla karşılanmıştır. Altı yıl süren müzakere
sürecinin ardından üye devletler Yunanistan'ı dışarıda bırakmak yerine, onun
demokratikleşmesinin ve ekonomik gelişiminin Birlik içinde daha etkili
sağlanabileceği görüşünü savunmaya başlamış ve bunun üzerine Yunanistan 1 Ocak
1981'de AB'ye üye olmuştur.
KARDAK KRİZİ
1974’teki
Kıbrıs harekatından sonra sessiz kalan bölge 25 Aralık 1995 yılında Figen Akat
adlı bir kargo gemisinin Yunan ve Türk kara sularının ortasındaki Türkçe adıyla
Kardak yunanca ismiyle Imia adasına oturmasıyla tekrar hareketlendi. Gemi
kaptanı Türkiye’den yardım istemiş. Yunanistan da yunan karasularındasınız size sadece
biz yardım edebiliriz. demesi üzerine kriz başlamıştır. Her ne kadar önceleri diplomasi yoluyla
halledilmeye çalışılsa da Kardak kayalıklarına en yakın Yunan adası olan
Kalimnos adası belediye başkanının, adanın papazı ve bir grup ada halkı ile 26
ocak 1996 günü Kardak kayalığına çıkarak Yunan bayrağını dikmesiyle gerilim
artmış. Buna karşılık bir grup Türk gazeteci helikopter ile adaya inerek Yunan
bayrağını indirerek Türk bayrağını asmışlardır. Bu durum Yunanistan’da bir onur
meselesi haline gelmiştir. O dönem Yunanistan’da hükümeti kurmakla
görevlendirilen Kostas Simitis büyük baskı altında kalmış. Bunun üzerine Yunan
donanması Kardak kayalıklarını ele geçirdi. Yunanistan’ın bu hamlesi Türkiye’de
büyük bir krize yol açtı. O zamanın başbakanı Tansu Çiller “bu asker gidecek, o
bayrak inecek” diyordu. Kardak krizi
Yunanistan ve Türkiye arasında savaş boyutuna ulaşması üzerine Amerika devreye
girerek ilk kurşunu kim atarsa karşısında Amerika’yı bulacağını belirtti. Bunun
üzerine Türkiye 30 Ocak 1996 gecesi gizli bir operasyonla Yunanlıların
kuşattıkları adaların karşısındaki adalara gizlice asker çıkararak Türk
bayrağını astı. Amerika’nın baskıları yüzünden iki tarafta adaları terk etmek
durumunda kaldı. Ama Türklerin adaya asker çıkarması Yunanistan içinde büyük
bir krize neden oldu. Çünkü Türkler yunan donanmasını içinden geçerek adaya
asker çıkarmayı başarmışlardı. Bu durum üzerine Yunan genelkurmay başkanı
istifa etmek zorunda kaldı. 30 ocak Yunanistan’da büyük bir utanç olarak kabul
edildi.
AKDENİZ SORUNU
Akdeniz sorunun
da Yunanistan ikincil aktör olurken Kıbrıs Cumhuriyeti (GKRY), KKTC ve Doğu
Akdeniz doğal gaz havzasında sınırı olan ülkeler olayın birincil tarafları
olmuşlardır. 2000 yıllarda yapılan araştırmalar sonucun bölgede zengin doğalgaz
yatakları bulunmuş özellikle Kıbrıs adası bu zengin kaynakların tam ortasında
olması nedeniyle harekete geçen Kıbrıs
Cumhuriyeti (GKRY) 2003’te Mısır, 2004’te
Lübnan ve 2010 yılında İsrail ile
Münhasır ekonomik bölgelerini belirlemişlerdir. Avrupa Birliğine üye olması sebebiyle
Avrupa birliğinden de destek alan Kıbrıs Cumhuriyeti ( GKRY) uluslararası
arenayı Doğu Akdeniz’e çekmeye çalışmıştır. Bu kapsamda Kıbrıs Cumhuriyeti
(GKRY ) 2007’de kendi MEB’i olarak belirlediği 13 parsel alana ABD’li Noble
Enerji, İtalyan Eni ve Fransız Total şirketlerine arama ve sondaj faaliyetleri
için izin vermiştir. AB’nin enerjiye olan ihtiyacını iyi değerlendiren Kıbrıs
Cumhuriyeti (GKRY) Avrupa’nın bu bölgeye
daha çok odaklanmasını sağlamıştır. Adanın kuzey tarafında 1974 yılından beri
ayrı bir devlet kurarak yaşayan Türk toplumu ise dikkate alınmamıştır. Atılan
adımlarda söz hakkı verilmemiştir. Yunanistan ise bölgede olmamasına rağmen
akıllıca adımlar izleyerek küçük adalar ve kayalıklar üzerinden Türkiye’nin
kıta sahanlığını da içine alan bir koridor açma mücadelesine girişti. Bu
kapsamda birçok adayı yerleşime açtı. Ve silahlandırdı. Bu durum açıkça
adaların statükosuna bir müdahale olmasına rağmen Doğu Akdeniz’e koridor açtı. Türkiye
Bütün bu olanlara ancak 2018 yılında tepki gösterebildi. KKTC’nin haklarının görmezden
gelindiğini Ve bulunan Rezervlerde KKTC’nin de yararlanması gerektiği
belirtilmiştir. 2018 yılında ilk sondaj gemisini Doğu Akdeniz’e gönderen
Türkiye, bölge ülkelerinden, Avrupa birliğinden ve Amerika’dan büyük tepki
almıştır. KKTC’nin kendisine izin
verdiği parsellerde sondaj faaliyetlerine başlamıştı. Bu parsellerden
bazılarının Kıbrıs Cumhuriyeti (GKRY) parselleriyle çakışmasından dolayı sık
sık tansiyon yükselmiştir. Doğalgazın Avrupa’ya akışında Türkiye’nin büyük
engeller çıkarıldığı düşünülmüş ve Başta yaptırımlar olmak üzere pek çok
seçenek değerlendirilmiştir. Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki
alanlarını sınırlandıran mutabakat Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ile olan bağını
koparmış. Buna tepki olarak Yunanistan Libya büyükelçisini Atina’dan kovmuştur.
Kıbrıs Cumhuriyeti (GKRY) ve Türkiye arasındaki anlaşmanın çözülememesi
dolayısıyla doğalgaz hala Avrupa’ya aktarılabilmiş değildir.
MÜLTECİ KRİZİ

SON SÖZ
Her ulusun
bir hikayesi olduğu gibi Yunan ulusu da asırlar boyunca mücadeleler vermiş kimi
zaman hükmederken kimi zaman hükmedilmiştir. Antik çağdan bu yana her zaman o
eski altın çağlarına dönüşün özleminde olmuşlardır. Yunan ulusunu bir çatı
altında toplamak her zaman amaç ve gayelerinin bir temelini oluşturmuştur. Bu
amaç doğrultusunda nice zaferler nice yenilgiler almışlar, kendi uluslarının tarihini
şekillendirmişlerdir. Dünya tarihine bir iz bırakmışlarıdır.
YAKUP
ÇAKMAK
KAYNAKÇA- Richard Clogg / Modern Yunanistan Tarihi
- Tolga Uslubaş / Dünya Tarihi
-Kıvanç Ulusoy / Doğu Akdeniz’de güç mücadelesi ve Kıbrıs sorunu- https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51737046
KAYNAKÇA- Richard Clogg / Modern Yunanistan Tarihi
- Tolga Uslubaş / Dünya Tarihi
-Kıvanç Ulusoy / Doğu Akdeniz’de güç mücadelesi ve Kıbrıs sorunu- https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51737046
Yorumlar
Yorum Gönder