ORTA ÇAĞ’DA BİR LATİN AMERİKA HİKAYESİ

Kristof Kolomb, 1492 yılında dünyanın batısını keşfetme merakıyla, Latin Amerika’da 300 yıl sürecek olan kolonyal hükümdarlıkları başlatacak bir yolculuğa çıkıyor...

15. Yüzyılda insanlar için Afrika ve Doğu’dan ibaret olan dünyaya Kolomb, Amerika’nın keşfi ile Ortaçağ’ın Avrupa’sına yeni bir dünya sundu. Doğu, içinde bulundurduğu baharatlar ile gizemliydi  ve Avrupalılar özellikle Katolik hükümdarlar, bu baharatlar ile kışın etlerin kalitesini korumak, Baharat ticaretindeki aracılar zincirinden kurtulmak ve onlara sahip olmak istediler. Nitekim Avrupa’da son dönemlerde tükenmek üzere olan Bohemya, Saksonya ve Tirol gümüş yatakları da söz konusuydu. Gümüş,altın,kalay gibi madenler değişim aracıydı ve tükenmesi hükümdarlıkların sonu demekti. 1492’de İspanyol topraklarındaki son Müslüman kalesi olan Gırnata (Granada) şehrinin İspanyollar tarafından fethi krallık hazinesini boşaltmıştı.Hükümdarlıklarının sonunun gelmesinden korkan İspanyol kraliyet ailesi, tüm dünyayı elde etmek amacıyla Kolomb ile bir sözleşme yaptı.Kolomb’un ‘’Okyanus Amirali’’ ünvanını kazanacağı bu sözleşme, Atlas Okyanusu’na tam dört sefer düzenlemesiyle sonuçlandı.
Yeni Dünya'ya düzenlediği ilk seferde, sırasıyla San Salvador, Küba ve Haiti'ye çıktı. Bu seferler Amerika’da kolonizasyon hareketini başlatacaktı.

16. yüzyılda tamamlanacak olan Amerika’nın fethinde İspanya ve Portekiz yeni toprakların paylaşımı konusunda anlaşmazlığa düştüler. 1494 yılında Papa’nın gözetiminde sömürgeciliğin başlangıcı olarak tanımlanabilecek bir antlaşma imzalandı. Tordesillas Antlaşması...Bu antlaşma ile Yeni Dünya adeta İspanya ve Portekiz için bıçakla ortadan ikiye ayrıldı.



Sömürgeleştirme sürecinin ilk döneminde halk, Katolik dinini benimsemeye zorlandı. Her fetih sonunda fethi yöneten kumandan tarafından tebligat (requerimiento) okundu.
‘’Reddettiğiniz ya da işi kurnazlığa vurup bizleri oyalamaya kalkıştığınız takdirde, sizi temin ederiz ki; Tanrı’nın da yardımıyla, var gücümüzle üzerinize saldıracağız, amansız bir savaş verip sizleri boyunduruk altına alacağız ve kilisenin, hükümdarımızın egemenliği altına sokacağız. Sizi, kadınlarınızı ve çocuklarınızı köle haline getirip satacağız. Hükümdarımızın emriyle bedenlerinizi istediğimiz gibi kullanacağız, mallarınızı alacağız ve sizlere elimizden gelen her türlü kötülüğü yapacağız...’’


İspanyollar, yeni keşfettikleri toprakları işgal ederken pek çok yerliyi köle olarak kullanmaktan çekinmediler.Başta tepki gösteren yerli halklar, zamanla direnişi bıraktılar.Burada en önemli faktörlerden biri İspanyolların elinde bulunan gelişmiş silahlar ve Avrupa’dan Güney Amerika’ya getirilen korkunç ölümlere sebep olan zührevi hastalıklar,trahom, tifüs, cüzam ve sarıhumma idi.
Kıtanın yerli halkı (Indigenas) Avrupalıların getirdiği hastalıklardan, insan dışı yaşam şartlarından,açlıktan öldü. Geriye kalanlar ise ağır şartlarda, çamur içinde maden ocaklarında çalışmaya zorlandı. İspanyol ve Portekiz kumandanlar her yere seferler düzenledi. Sömürgecilerin gözü madenden başka bir şey görmüyordu ve bölgede ekonomik refah en üst düzeyde olmasına rağmen altın ve gümüş arayışı bitmek bilmez bir açlığa ve köleliğe sebep oldu. 

Meksika,Bolivya Brezilya,Şili,Ekvador,Paraguay günümüzde dünyanın en zengin ülkelerine katkıda bulunmuş olan, dünyanın en geniş maden yataklarına sahip olan ülkelerdi.Yeni sömürgelerden koparılıp alınan madenler, Avrupa’nın ekonomik gelişimini hızlandırdı hatta denebilir ki, mümkün kıldı.

Yeni Dünya’nın kapitalist düzeninin oluşumuna etkisi göz ardı edilemeyecek kadar fazla olmuştur. Hatta Avrupa’ya rönesans yaşatacak zenginliği sunmuştur demek yanlış olmayacaktır.Karl Marx, Kapital’in birinci cildinin üçüncü bölümünde şöyle der: ‘’Amerika’daki altın ve gümüş madenlerinin keşfi; yerli nüfusun köleleştirilip maden ocaklarında zorla çalıştırılması; Doğu Hint Adaları’nın fetih ve yağmalanmasının başlaması; Afrika kıtasının bir zenci avı haline getirilmesi: Bütün bunlar , kapitalist üretim çağını  haber veren olgulardır ve ilk birikim döneminin temel etkenlerini meydana getirirler.’’ 

Tüm bunlara rağmen Latin Amerika, kendi kahramanlarını yarattı. Bağımsızlık adına atılan adımlar Venezüella’da Francisco de Miranda, Bolivya’da Simon Bolivar, Küba’da Che Guevera gibi unutulmaz isimler bıraktı.Yoksulluğun ve haksızlığın nedeni ve Latin Amerika’nın zengin ham madde kaynaklarına olan aç gözlü bakışlar hiç kesilmedi.Dünya piyasasında en çok rağbet gören ürünler (kakao,tütün,şeker kamışı,altın,gümüş,muz,kahve...) Latin Amerika halkına mutsuzluk ve felaket getirdi.
Günümüzde birinci dünya devletlerinin ‘’arka bahçesi’’ olarak görülen Latin Amerika, sermaye yokluğu ile kapitalist düzenin dışına atıldı...


                                                                                                 BEGÜM SANİYAR
                                                                                BÖLGESEL ANALİZ TOPLULUĞU
                                                                           MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
KAYNAKÇA

Ermağan, İ.(2017). Dünya Siyasetinde Latin Amerika, Ankara, Nobel Yayıncılık. Galeano,Eduardo. Latin Amerika’nın Kesik Damarları,Sel Yayıncılık
Erkmen, Serhat. Bağımsızlaşma Sürecinde Latin Amerika’da Milliyetçilik, Yüksek Lisans Tezi. Ankara.

Yorumlar

Popüler Yayınlar