ENDÜSTRİYEL FELAKET: BİRİNCİ BÖLÜM

Endüstri devriminin başlayıp yaygınlaşmasından bugüne kadar dünyayı etkileyen, insan yaşam kalitesinin ve toplum refahının salt ekonomik büyümeye bağlı olduğu düşüncesi, endüstriyel çevre felaketlerinin, insan sağlığını, ekolojik düzeni, tarımda üretimi tehdit edecek boyutlara ulaşmasına rağmen hala canlılığını korumaktadır. Bugün, gelişen sanayi sektöründe endüstriyel kirliliğin yol açtığı çevre ve sağlık sorunlarının yanında kısıtlı doğal kaynakların yok olma tehlikesiyle de karşı karşıyayız. Sahip olduğumuz bu kaynakların kullanımı sırasında, firmaların özellikle endüstriyel atık konusunda uyguladıkları hatalı ya da eksik yöntemler hayatımızı her yönüyle etkisi altına almaktadır.
Sahip olduğumuz şeylerin dizili olduğu bir domino tahtasında en baştaki taş, soluduğumuz havadır. Endüstriyel sebeplerle hava kalitesinin düşük olması bizleri birçok hastalıkla birden savaşmak zorunda bırakabilir. Sadece hava kirliliğinin dakikada on üç kişinin hayatını kaybetmesine yol açması, karşı karşıya olduğumuz çevresel felaketin boyutlarını gözler önüne sererken doğaya çeşitli yollarla bırakılan endüstriyel temelli atıkların tarım ürünlerinde azalmaya, bitki üretiminde düşüşe neden olması zamanla iklim değişimini dahi etkileyecek seviyelere gelebilir.
Bugün, Türkiye’nin en kirli şehirleri sıralamasına soktuğumuz endüstri kentlerinde, karbon salınımından, en yakınındaki nehre ağır metaller bırakmaya, balıkların toplu katline, ağaçlık alanlara kimyasal madde dökerek ağaçların kurutulmasına, yer altı basıncını bozmaya kadar yasal olmayan yollarla doğayı tahrip edip toplum sağlığını tehdit eden ciddi hasarlar bırakan firmalara halkın ve özellikle de devletin dur demesi gerekmektedir.
Sanayileşme, topluma ve çevreye zarar vermeye yönelik tüm risklerden arındırılmalıdır ki zarar, tehdit, felaket gibi kavramlarla yan yana getirilmesin.
                                                                                ÖZLEM ŞAHİN

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi

Bölgesel Analiz Topluluğu