SİYAHLARIN ÜLKESİ SUDAN
Sûdân sözlükte “siyah” anlamına gelen Arapça sûd kelimesinin çoğuludur.Arapçada karşılığı “Siyahların Ülkesi” anlamına gelen “Biladu’s-Sudan” ismi günümüzde ‘Bilad’ kelimesi atılmış ve bu bölgeye sadece Sudan denilmiştir. 9 temmuz 2011 yılında Güney Sudan bağımsızlığını kazanmadan önce Sudan yüzölçümü bakımından Afrika’nın en büyük ülkesi Sudan şuan ise Afrika’nın üçüncü en büyük ülkesidir. Sudan 1956 yılında İngiltere sömürge yönetiminde bağımsızlığını kazanmıştır. Afrika ülkelerinde ve sömürgeciliğin hüküm sürdüğü birçok ülkede olduğu gibi sömürge devlet yönetiminin en büyük silahlarından böl ayrıştır yönet taktiği Sudan siyasi tarihinin en büyük sorununu oluşturmuştur. İngiltere 1800’lü yılların sonunda hakim olmaya başladığında Sudanı kuzey güney olarak bölmüş ve Güney Sudan’ı özel bir yönetimle idare edip o bölgeye giriş çıkışları vize uygulaması kullanarak yapmıştır. Sudan nüfusunun %10’unu oluşturan Animistler ve % 7’sini oluşturan Hristiyanların çoğu güney bölgesinde yaşamaktadır. Sudan bağımsızlığını kazanmadan, İngiltere sömürgesi altındayken 1955 yılında ülkenin güneyinde bir ayrılıkçı hareket ortaya çıkmış ve sorunun bir parçası haline gelmiştir. Sudan ayrılıkçı hareketlerin gölgesinde diğer bir sorunuda siyasi istikrarsızlık olmuştur. Ülke kurulmasının ardından iki yıl sonra darbe yaşamış ve günümüzde de askeri yönetim iktidardadır.
KURULUŞTAN BÖLÜNMEYE GİDEN SÜREÇ:
1956’da bağımsızlıktan sonra parlamenter sistem ile yönetilen Sudan’da, ordunun başkomutanı General İbrahim Abbud 1958’de darbe yaparak parlamenter sistemi askıya almıştır. İslam şeriatını ve Arapça dilini ülke genelinde egemen kılma çabaları, Animist ve Hristiyanların çoğunlukta olduğu güney kesiminde geniş tepkiler doğurmuştur. 1963’te güneydeki yerel ayaklanmalar, silahlı milis güçlerinin oluşması ve silahlı mücadeleye yol açmıştır. 1964 yılında artan sokak eylemleri üzerine General Abbud iktidardan çekilerek, geçici bir hükümet altında anayasal yönetime dönülmüştür. 1965’te yapılan seçimlerden sonra ülkede istikrar yine sağlanamamış ve Albay Cafer Muhammed en-Numeyri’nin Albay Numeyri’nin ilk önceliği güneydeki ayrılıkçı hareketi sona erdirmek olmuş ve bu çerçevede Joseph LAGU liderliğindeki Güney Sudan Kurtuluş Cephesi (SSLF) ile 27 Mart 1972’de Addis Ababa Anlaşmasını imzalamıştır. Bu anlaşmayla; Equatoria, Bahr al Ghazal ve Upper Nile eyalet ve vilayetlerine otonomi verilmiştir.
1972’de Etiyopya ve Afrika Birliği’nin başkenti olan Addis Ababa’da yapılan barış anlaşması sonrası ülkede istikrarın sağlanması ve barış ortamının tesis edilmesi için ciddi çalışmalar yapılmamış ve 11 yıllık ateşkesten sonra Sudan tarihindeki ikinci iç savaş 1983 yılında patlak vermiştir. Diğer taraftan yine 1983 yılında darbe ile yönetime gelen Numeyri’nin 16 yıl süren iktidarı, 1985’te yapılan başka bir askeri bir darbeyle sona ermiştir. Daha önce de birçok darbe girişimini atlatmış olan Numeyri’ye karşı bu kez başarılı olan darbeyi yapan kendi hükümetinin Savunma Bakanı General Abdurahman Siwar liderliğindeki konsey olmuştur. Derhal seçime gidileceğI açıklanarak Geçici Askeri Konsey yönetimi oluşturulmuştur. 1986’da seçime gidilmiş ve Sadık El Mehdi başbakan olmuştur. Ancak Sadık El Mehdi başarılı bir yönetim ortaya koyamamış ve bu dönemde de Güney’de çatışmalar devam etmiş, ülkede istikrarsızlık artmıştır. Umma Partisi lideri Sadık El Mehdi başkanlığındaki koalisyon hükümetleri altında geçen kısa süreli sivil yönetim, Milli İslami Cephe tarafından desteklenen Tuğgeneral Ömer El Beşir liderliğinde 1989 yılında gerçekleştirilen askeri darbeyle sona ermiştir. 1996 Mart ayında Cumhurbaşkanlığı ve Milli Meclis seçimleri yapılmış, Korgeneral El Beşir Cumhurbaşkanı, Milli İslami Cephe lideri Dr. Hassan Turabi ise Milli Meclis Başkanı seçilmiştir. Yıllarca süren iç savaşı sona erdiren 2005 barış anlaşması, Güney Sudan halkına referanduma kadar ortak hükümet önerirken referandumla birlikte kendi kaderini tayin hakkını elde etme imkânı tanıyordu. 2005’te Kapsamlı Barış Anlaşması’yla Güney Sudan’a özerklik tanınmıştır. Ayrıca Kapsamlı Barış Anlaşması ile 2011’de Güney Sudan’ın isterse referanduma gidip kendi geleceğini kendisinin tayin edebileceği karara bağlanmıştır. Bu bağlamda, Güney Sudan’da gerçekleştirilen referandum sonucundan Hartum yönetiminden ayrılma kararı almıştır.
Güney Sudan, 9 Temmuz 2011 tarihinde Güney Sudan Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını ilan etmiş ve Hartum yönetimi, Güney Sudan’ı ilk tanıyan ülke olmuştur. Tüm bunlar yaşanırken bir diğer sorun başkent Hartum’un 1300 kilometre batısındaki Darfur. Bölgede 1990’lı yıllar boyunca yerel kabileler arasında su kaynakları ve otlak alanların paylaşımıyla ilgili sorunlar yaşandı. Yüzbinlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmalarda yaklaşık iki milyon kişi de yerinden oldu. Yaklaşık bir buçuk milyon kişi çatışmaların ardından hala mülteci kamplarında barınıyor.
EL BEŞİRE DARBE VE SUDAN DA SON DURUM:
30 Haziran 1989 da yapılan darbeyle yönetime gelen El Beşir ülkeyi tam 30 yıl yönetti. Aradan geçen 30 yıl içinde sadece iç çekişmelerden değil, 2003'teki Darfur iç savaşı, 2009 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında çıkartılan yakalama kararı ve 2011 yılında Güney Sudan'ın ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesi gibi olaylardan da iktidarını kaybetmeden çıkmayı başardı. Beşir, 1996, 2000 ve 2010’da yapılan seçimlerde başkan seçilmiş, 2010 yılındaki devlet başkanlığı seçimlerinin ardından bir daha aday olmayacağını açıklamış ancak 2015'te adaylığını koyup tekrar kazanmıştı. Bu kez 2020 seçimlerinde aday olmayacağını söylemişti. El Beşirin siyasetteki istikrarı iki sebebe bağlanabilir birincisi ülkede kuruluştan beri siyasi ve bürokratik kanadın gelişmemesi ve karşısına çıkabilecek rakip olmaması ya da rakiplerini kolayca eritebilmesinden ikinci olarak da ülkede ki karışıklığı ve grupları kendi avantajına kullanabilmesinden kaynaklanmaktadır. Dış güçlerinin baskısını da 2011 de Güney sudana bağımsızlığını vererek kırmıştır.
El Beşir 89 darbesinden sonra İslamcı örgütlerle iş birliği yapmış Bin Ladin’I ülkesinde misafir etmiştir. 11 Eylül sonrası CIA ve FBI ile iş birliği anlaşmaları imzalamış ve bölgede ortak operasyonlar düzenlemiştir. Ancak 2003'te Darfur'da Arap kabileleri silahlandırıp, özellikle de Cancavid milislerini, Afrikalı kabilelerin başına musallat ettiği için Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) soykırım suçundan mahkum edilip arananlar listesine girdi. ABD ve AB Beşire karşı esnek davranmıştır. BM Güvenlik Konseyi'nden Çin, yatırım yaptığı Sudan'da statükodan yana olurken, Rusya'nın Hartum'la arası zaten iyiydi. Daha önemlisi, 2016'da İran'la ilişkileri kesip, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Yemen'de başlattığı savaşa 1000 askerle katıldı. Bu şekilde Amerikan yaptırımlarının son bulması için Körfez kapısını deniyordu. ABD bu eğilimi karşılıksız bırakmayıp, 10 yıldır uyguladığı yaptırımları 2017'de kaldırırdı ama Sudan'ı "terör destekçisi" listesinden de çıkarmadı.
Güney Sudan'ın ayrılması, Hartum'u yüzde 75 oranında petrol gelirlerinden mahrum etti. Bu toplam döviz gelirinde yüzde 60 kayba tekabül ediyor. Ülkenin borcu 50 milyar dolar. Amerikan yaptırımlarının kaldırılmasına büyük umut bağlanmıştı. Ancak ülkenin kara listede tutulması finansal kaynaklara ulaşmayı engelledi. Sonunda el Beşir, IMF'nin tavsiyelerine uyarak sübvansiyonları kaldırıp kamusal şirketleri özelleştirme yoluna gitti. Özelleştirilen demiryolları ve limanlarda çalışan on binlerce insan işsiz kaldı. Sudan halkı sübvansiyonların kaldırılmasına bağlı olarak ekmek, yakıt, tüp ve elektriğe gelen zamlar yüzünden 19 Aralık'tan beri Devlet Başkanı Ömer el Beşir yönetimine karşı sokağa çıktı.
Doktor, öğretmen, avukat, gazeteci ve işçileri temsil eden Sudan Odalar Birliği'nin çağrısı üzerine başlayan gösteriler yayıldı.
2014'te el Beşir'e karşı kurulan Sudan Çağrısı platformu buna eşlik etti. 22 muhalif partiden oluşan Ulusal Değişim Cephesi bundan geri duramadı. Bunlar arasında El Beşir'in 2015'te kurduğu uzlaşı hükümetinde yer alan partiler de var. Sufi hareketi Ensar'ın desteklediği Ümmet Partisi koalisyondan ayrıldı. Partinin 50 yıllık lideri Sadık el Mehdi 1989 darbesiyle başbakanlıktan indirilmişti. Darbeyi bugüne kadar 'İslami kurtuluş devrimi' olarak savunagelmiş İslamcıların bir kısmı da el Beşir'e 'yetti artık' deyiverdi. Darbeye ideolojik yakıt sağlamış selefi eğilimli Milli İslami Hareketi'nin uzantısı Halk Kongresi Partisi de sokakta. Bir diğer sufi hareket Demokratik İttihatçı Parti de öyle.
Sokağın en hareketli taraflarından biri de Komünist Partisi. Bu açıdan bakıldığında sufiler, selefiler, Müslüman Kardeşler, Komünistler, liberaller, merkeze silah çekenler, 1989'da devirenler ve devrilenler, yani yan yana gelemeyecek gruplar el Beşir'e karşı birleşti.
Sokaktan gelen baskı karşısında çareyi olağanüstü hal ilanında gören el Beşir ise 22 Şubat'ta ulusal mutabakat hükümeti ve 18 eyaletteki hükümetleri feshetti. Savunma Bakanı General Avad İbnu'yu iki numaralı koltuk olan Devlet Başkanı Birinci Yardımcılığı'na atarken, 16 asker ile iki istihbaratçıyı eyalet hükümetlerinin başına geçirdi.
El Beşir ek olarak İslam kartını kullanmaya çalıştı fakat 89 darbesinde yanında olan İslamcı partiler ve örgütler artık bunu da kabul etmeyerek ; ‘Allah adına bizi iç savaşa sürükleyen sahtekâr sloganlarınız için ölmeyeceğiz’ cevabını verdiler.
Gösteriler dalga dalga bütün ülkeye yayıldı. Ömer el-Beşir'in protestoları güç kullanarak bastırmaya çalışmasıyla birlikte gösteriler, Sudan liderinin iktidarını hedef alan bir nitelik kazandı. Ömer el-Beşir, 22 Şubat'ta olağanüstü hal ilan etti ancak aldığı askeri önlemler protestoların önüne geçemedi.
Protestocular, son olarak Ömer el-Beşir'in rezidansının da bulunduğu Savunma Bakanlığı'nın önünde kamp kurdu. Sudan Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi ile polis, şafak baskınlarıyla göstericileri dağıtmayı denediyse de başarılı olamadı ardından ordu devreye girdi. Yapılan çağrılar üzerine askerler, göstericileri korumaya aldı.
11 nisan 2019 da Sudan Ordusu Yüksek Askeri Konseyi adıyla Ömer el Beşir'in tutuklandığını, 2 yıllık bir geçiş döneminin başladığını ve üç aylık olağanüstü hal ilan edildiğini açıkladı. Sudan Savunma Bakanı, anayasa çalışmalarının askıya alındığını, Başbakanlık, Meclis ve eyalet yönetimlerinin de feshedildiğini açıkladı. 11 haziran da Askeri yönetime karşıda bir darbe girişimi yapılmış ama başarısız olunmuştur. Darbe girişiminde bulunan 23 asker gözaltına alınmış ve yönetim darbenin siyasi kanadında parmağı olduğunu söylemiştir. OHAL’ e rağmen halk hala sokaklarda gösterilere devam etmekte ve askeri yönetiminde çekilmesi taraftarıdır.
Afrika topluluklarının ve Arap kültürünün iç içe geçtiği ülke, bu son darbeyle son 60 yıla 5 askeri darbe ve 2 de iç savaş sığdırmış oldu. Ülke içinde bulunduğu ekonomik durum ve siyasi istikrarsızlık ortamında tekrar bir bölünme yaşaması veya demokratik bir sürece mi gireceği tartışılmakta. Komplo teorilerinin ardında Mursi’nin yargılanma sürecine benzer El Beşir’ide görmek pek mümkündür. İnsanı krizlerin de yaşandığı ülkede siyasi ve toplumsal beklenti durumun bir anda düzelip bölgeye insani yardımların kolaylıkla ulaşması ve ikinci bir Ruanda durumunun yaşanmamasıdır…
KURULUŞTAN BÖLÜNMEYE GİDEN SÜREÇ:
1956’da bağımsızlıktan sonra parlamenter sistem ile yönetilen Sudan’da, ordunun başkomutanı General İbrahim Abbud 1958’de darbe yaparak parlamenter sistemi askıya almıştır. İslam şeriatını ve Arapça dilini ülke genelinde egemen kılma çabaları, Animist ve Hristiyanların çoğunlukta olduğu güney kesiminde geniş tepkiler doğurmuştur. 1963’te güneydeki yerel ayaklanmalar, silahlı milis güçlerinin oluşması ve silahlı mücadeleye yol açmıştır. 1964 yılında artan sokak eylemleri üzerine General Abbud iktidardan çekilerek, geçici bir hükümet altında anayasal yönetime dönülmüştür. 1965’te yapılan seçimlerden sonra ülkede istikrar yine sağlanamamış ve Albay Cafer Muhammed en-Numeyri’nin Albay Numeyri’nin ilk önceliği güneydeki ayrılıkçı hareketi sona erdirmek olmuş ve bu çerçevede Joseph LAGU liderliğindeki Güney Sudan Kurtuluş Cephesi (SSLF) ile 27 Mart 1972’de Addis Ababa Anlaşmasını imzalamıştır. Bu anlaşmayla; Equatoria, Bahr al Ghazal ve Upper Nile eyalet ve vilayetlerine otonomi verilmiştir.
1972’de Etiyopya ve Afrika Birliği’nin başkenti olan Addis Ababa’da yapılan barış anlaşması sonrası ülkede istikrarın sağlanması ve barış ortamının tesis edilmesi için ciddi çalışmalar yapılmamış ve 11 yıllık ateşkesten sonra Sudan tarihindeki ikinci iç savaş 1983 yılında patlak vermiştir. Diğer taraftan yine 1983 yılında darbe ile yönetime gelen Numeyri’nin 16 yıl süren iktidarı, 1985’te yapılan başka bir askeri bir darbeyle sona ermiştir. Daha önce de birçok darbe girişimini atlatmış olan Numeyri’ye karşı bu kez başarılı olan darbeyi yapan kendi hükümetinin Savunma Bakanı General Abdurahman Siwar liderliğindeki konsey olmuştur. Derhal seçime gidileceğI açıklanarak Geçici Askeri Konsey yönetimi oluşturulmuştur. 1986’da seçime gidilmiş ve Sadık El Mehdi başbakan olmuştur. Ancak Sadık El Mehdi başarılı bir yönetim ortaya koyamamış ve bu dönemde de Güney’de çatışmalar devam etmiş, ülkede istikrarsızlık artmıştır. Umma Partisi lideri Sadık El Mehdi başkanlığındaki koalisyon hükümetleri altında geçen kısa süreli sivil yönetim, Milli İslami Cephe tarafından desteklenen Tuğgeneral Ömer El Beşir liderliğinde 1989 yılında gerçekleştirilen askeri darbeyle sona ermiştir. 1996 Mart ayında Cumhurbaşkanlığı ve Milli Meclis seçimleri yapılmış, Korgeneral El Beşir Cumhurbaşkanı, Milli İslami Cephe lideri Dr. Hassan Turabi ise Milli Meclis Başkanı seçilmiştir. Yıllarca süren iç savaşı sona erdiren 2005 barış anlaşması, Güney Sudan halkına referanduma kadar ortak hükümet önerirken referandumla birlikte kendi kaderini tayin hakkını elde etme imkânı tanıyordu. 2005’te Kapsamlı Barış Anlaşması’yla Güney Sudan’a özerklik tanınmıştır. Ayrıca Kapsamlı Barış Anlaşması ile 2011’de Güney Sudan’ın isterse referanduma gidip kendi geleceğini kendisinin tayin edebileceği karara bağlanmıştır. Bu bağlamda, Güney Sudan’da gerçekleştirilen referandum sonucundan Hartum yönetiminden ayrılma kararı almıştır.
Güney Sudan, 9 Temmuz 2011 tarihinde Güney Sudan Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını ilan etmiş ve Hartum yönetimi, Güney Sudan’ı ilk tanıyan ülke olmuştur. Tüm bunlar yaşanırken bir diğer sorun başkent Hartum’un 1300 kilometre batısındaki Darfur. Bölgede 1990’lı yıllar boyunca yerel kabileler arasında su kaynakları ve otlak alanların paylaşımıyla ilgili sorunlar yaşandı. Yüzbinlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmalarda yaklaşık iki milyon kişi de yerinden oldu. Yaklaşık bir buçuk milyon kişi çatışmaların ardından hala mülteci kamplarında barınıyor.
EL BEŞİRE DARBE VE SUDAN DA SON DURUM:
30 Haziran 1989 da yapılan darbeyle yönetime gelen El Beşir ülkeyi tam 30 yıl yönetti. Aradan geçen 30 yıl içinde sadece iç çekişmelerden değil, 2003'teki Darfur iç savaşı, 2009 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında çıkartılan yakalama kararı ve 2011 yılında Güney Sudan'ın ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesi gibi olaylardan da iktidarını kaybetmeden çıkmayı başardı. Beşir, 1996, 2000 ve 2010’da yapılan seçimlerde başkan seçilmiş, 2010 yılındaki devlet başkanlığı seçimlerinin ardından bir daha aday olmayacağını açıklamış ancak 2015'te adaylığını koyup tekrar kazanmıştı. Bu kez 2020 seçimlerinde aday olmayacağını söylemişti. El Beşirin siyasetteki istikrarı iki sebebe bağlanabilir birincisi ülkede kuruluştan beri siyasi ve bürokratik kanadın gelişmemesi ve karşısına çıkabilecek rakip olmaması ya da rakiplerini kolayca eritebilmesinden ikinci olarak da ülkede ki karışıklığı ve grupları kendi avantajına kullanabilmesinden kaynaklanmaktadır. Dış güçlerinin baskısını da 2011 de Güney sudana bağımsızlığını vererek kırmıştır.
El Beşir 89 darbesinden sonra İslamcı örgütlerle iş birliği yapmış Bin Ladin’I ülkesinde misafir etmiştir. 11 Eylül sonrası CIA ve FBI ile iş birliği anlaşmaları imzalamış ve bölgede ortak operasyonlar düzenlemiştir. Ancak 2003'te Darfur'da Arap kabileleri silahlandırıp, özellikle de Cancavid milislerini, Afrikalı kabilelerin başına musallat ettiği için Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) soykırım suçundan mahkum edilip arananlar listesine girdi. ABD ve AB Beşire karşı esnek davranmıştır. BM Güvenlik Konseyi'nden Çin, yatırım yaptığı Sudan'da statükodan yana olurken, Rusya'nın Hartum'la arası zaten iyiydi. Daha önemlisi, 2016'da İran'la ilişkileri kesip, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Yemen'de başlattığı savaşa 1000 askerle katıldı. Bu şekilde Amerikan yaptırımlarının son bulması için Körfez kapısını deniyordu. ABD bu eğilimi karşılıksız bırakmayıp, 10 yıldır uyguladığı yaptırımları 2017'de kaldırırdı ama Sudan'ı "terör destekçisi" listesinden de çıkarmadı.
Güney Sudan'ın ayrılması, Hartum'u yüzde 75 oranında petrol gelirlerinden mahrum etti. Bu toplam döviz gelirinde yüzde 60 kayba tekabül ediyor. Ülkenin borcu 50 milyar dolar. Amerikan yaptırımlarının kaldırılmasına büyük umut bağlanmıştı. Ancak ülkenin kara listede tutulması finansal kaynaklara ulaşmayı engelledi. Sonunda el Beşir, IMF'nin tavsiyelerine uyarak sübvansiyonları kaldırıp kamusal şirketleri özelleştirme yoluna gitti. Özelleştirilen demiryolları ve limanlarda çalışan on binlerce insan işsiz kaldı. Sudan halkı sübvansiyonların kaldırılmasına bağlı olarak ekmek, yakıt, tüp ve elektriğe gelen zamlar yüzünden 19 Aralık'tan beri Devlet Başkanı Ömer el Beşir yönetimine karşı sokağa çıktı.
Doktor, öğretmen, avukat, gazeteci ve işçileri temsil eden Sudan Odalar Birliği'nin çağrısı üzerine başlayan gösteriler yayıldı.
2014'te el Beşir'e karşı kurulan Sudan Çağrısı platformu buna eşlik etti. 22 muhalif partiden oluşan Ulusal Değişim Cephesi bundan geri duramadı. Bunlar arasında El Beşir'in 2015'te kurduğu uzlaşı hükümetinde yer alan partiler de var. Sufi hareketi Ensar'ın desteklediği Ümmet Partisi koalisyondan ayrıldı. Partinin 50 yıllık lideri Sadık el Mehdi 1989 darbesiyle başbakanlıktan indirilmişti. Darbeyi bugüne kadar 'İslami kurtuluş devrimi' olarak savunagelmiş İslamcıların bir kısmı da el Beşir'e 'yetti artık' deyiverdi. Darbeye ideolojik yakıt sağlamış selefi eğilimli Milli İslami Hareketi'nin uzantısı Halk Kongresi Partisi de sokakta. Bir diğer sufi hareket Demokratik İttihatçı Parti de öyle.
Sokağın en hareketli taraflarından biri de Komünist Partisi. Bu açıdan bakıldığında sufiler, selefiler, Müslüman Kardeşler, Komünistler, liberaller, merkeze silah çekenler, 1989'da devirenler ve devrilenler, yani yan yana gelemeyecek gruplar el Beşir'e karşı birleşti.
Sokaktan gelen baskı karşısında çareyi olağanüstü hal ilanında gören el Beşir ise 22 Şubat'ta ulusal mutabakat hükümeti ve 18 eyaletteki hükümetleri feshetti. Savunma Bakanı General Avad İbnu'yu iki numaralı koltuk olan Devlet Başkanı Birinci Yardımcılığı'na atarken, 16 asker ile iki istihbaratçıyı eyalet hükümetlerinin başına geçirdi.
El Beşir ek olarak İslam kartını kullanmaya çalıştı fakat 89 darbesinde yanında olan İslamcı partiler ve örgütler artık bunu da kabul etmeyerek ; ‘Allah adına bizi iç savaşa sürükleyen sahtekâr sloganlarınız için ölmeyeceğiz’ cevabını verdiler.
Gösteriler dalga dalga bütün ülkeye yayıldı. Ömer el-Beşir'in protestoları güç kullanarak bastırmaya çalışmasıyla birlikte gösteriler, Sudan liderinin iktidarını hedef alan bir nitelik kazandı. Ömer el-Beşir, 22 Şubat'ta olağanüstü hal ilan etti ancak aldığı askeri önlemler protestoların önüne geçemedi.
Protestocular, son olarak Ömer el-Beşir'in rezidansının da bulunduğu Savunma Bakanlığı'nın önünde kamp kurdu. Sudan Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi ile polis, şafak baskınlarıyla göstericileri dağıtmayı denediyse de başarılı olamadı ardından ordu devreye girdi. Yapılan çağrılar üzerine askerler, göstericileri korumaya aldı.
11 nisan 2019 da Sudan Ordusu Yüksek Askeri Konseyi adıyla Ömer el Beşir'in tutuklandığını, 2 yıllık bir geçiş döneminin başladığını ve üç aylık olağanüstü hal ilan edildiğini açıkladı. Sudan Savunma Bakanı, anayasa çalışmalarının askıya alındığını, Başbakanlık, Meclis ve eyalet yönetimlerinin de feshedildiğini açıkladı. 11 haziran da Askeri yönetime karşıda bir darbe girişimi yapılmış ama başarısız olunmuştur. Darbe girişiminde bulunan 23 asker gözaltına alınmış ve yönetim darbenin siyasi kanadında parmağı olduğunu söylemiştir. OHAL’ e rağmen halk hala sokaklarda gösterilere devam etmekte ve askeri yönetiminde çekilmesi taraftarıdır.
Afrika topluluklarının ve Arap kültürünün iç içe geçtiği ülke, bu son darbeyle son 60 yıla 5 askeri darbe ve 2 de iç savaş sığdırmış oldu. Ülke içinde bulunduğu ekonomik durum ve siyasi istikrarsızlık ortamında tekrar bir bölünme yaşaması veya demokratik bir sürece mi gireceği tartışılmakta. Komplo teorilerinin ardında Mursi’nin yargılanma sürecine benzer El Beşir’ide görmek pek mümkündür. İnsanı krizlerin de yaşandığı ülkede siyasi ve toplumsal beklenti durumun bir anda düzelip bölgeye insani yardımların kolaylıkla ulaşması ve ikinci bir Ruanda durumunun yaşanmamasıdır…
Halil İbrahim Taş
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Bölgesel Analiz Topluluğu
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
Yorumlar
Yorum Gönder