Dünyanın İlk İslam Devrimi ve İran İslam Cumhuriyeti’nin Devlet Yapısı
Tarihte bir çok güçlü imparatorluğun merkezi olmuş İran coğrafyası şüphesiz hem jeopolitik hem jeostratejik konumu açısından Avrasya Bölgesi’nin kaderini ve politikasını etkileyecek bir konuma sahiptir, bu açıdan İran 19. ve 20. yüzyıllarda batılı devletlerin odak noktası olmuş ve kontrol altında tutulmak istenmiştir. İran tarih boyunca Safevi, Kaçar ve son olarak Pehlevi Hanedanları gibi hanedanlar tarafından yönetilmiş ve üzerinde güçlü monarşilerin kurulduğu bir bölgedir. Nitekim 1979’da meydana gelen devrim ile 2500 yılı aşkın Monarşi İran’da yıkılmış ve yerini teokratik temellere oturtulmuş bir demokrasiye bırakmıştır. Devrimi tetikleyici unsurlar 1953 yılında Muhammed Musaddık hükümetinin bir darbeyle devrilmesi ve bunu takiben bütün siyasi haraketlerin yasaklanması oldu, bu duruma tepki olarak farklı siyasi cenahlar birleşip Pehlevi Hanedanı’na karşı ortak bir tavır aldılar. İran İslam Cumhuriyeti’nin ilk Velayet-i Fakih’i olan Ayetullah Humeyni ise popülaritesini Muhammed Rıza Pehlevi’nin 1963’te yürürlülüğe soktuğu bir dizi reform haraketi olan ‘’Beyaz Devrim’’ haraketini taviz vermeden eleştirmesi ile kazandı. Ayetullah Humeyni Beyaz Devrim haraketini İran halkından çok Batılıların çıkarlarını korumak üzere oluşturan bir haraket olduğunu düşünüyor ve karizmatik kişiliği ile gün geçtikçe popülaritesini arttırıyordu. Bu gelişmelerin ışığında Şubat 1979’da İran devrimi başarı ile sonuçlandı. Lakin Dünyanın ilk İslami Devrimi’nin başarıyla sonuçlanması bütün problemleri çözmüş olmuyordu, muhalif kesimler devrimden sonra kurulacak olan Devlet yapısını kararlaştırmamışlardı. Devrimin gerçekleşmesinde payı olan her siyasi yapı kendi politik düşünceleri çerçevesinde bir model ortaya koyuyorlardı. Ülkede oluşan istikrarsızlığın daha fazla derinleşmesini önlemek için 1 Nisan 1979’da İran halkı referanduma giderek %98 oranında ‘’evet’’ oyu ile Ayetullah Humeyni ve taraftarlarının savunduğu ‘’İran İslam Cumhuriyeti’’ fikrini kabul etmişlerdir. Referandumun ardından Uzmanlar Meclisi (Meclis-i Hobregan) bugün bildiğimiz İran İslam Cumhuriyeti’nin Anayasası’nı oluşturmuş ve Velayet-i Fakih olarak Ayetullah Humeyni’yi seçmiştir.
Velayet-i Fakih:
Ayetullah Humeyni tarafından temellendirilen Velayet-i Fakih fikri 1979 İran İslam Cumhuriyeti ile makamlaştırılmış ve siyasi literatüre kazandırılmıştır. Ayetullah Humeyni’nin teorisine göre Velayet-i Fakih ‘’Kayıp/Beklenen İmam’ ’ olarak bilinen İmam Muhammed b. Hasan el-Mehdi’nin yerine ona vekalet edecek ve o gelene kadar İslam dininin savunucusu olacak olan kişidir.
İran İslam Cumhuriyeti diğer cumhuriyetlerin aksine yürütme erkinde farklılıklar göstermektedir. Cumhurbaşkanı yürütmenin sağlıklı bir şekilde iş görmesini denetlerken Silahlı Kuvvetler ve dış politikanın belirlenmesi gibi unsurlar Velayet-i Fakih’in elindedir. Velayet-i Fakih, Meclis-i Hobergan tarafından seçilmekteyken, 6 üyeden oluşan Anayasayı Koruma Konseyi (Şura-i Negahban-i Kanuni Esasi) ,Uzmanlar Konseyi (Meclis-i Hobergan) ile birlikte Cumhurbaşkanlığına aday olmak isteyen bireylerin uygunluğunu denetlemektedir. Bu minvalde Cumhurbaşkanı iç ve dış politikada Velayet-i Fakih’in onayını alması mühimdir nitekim Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani son dönemlerde ABD ile görüşmelere ancak Velayet-i Fakih olan Seyyid Ali Hamaney’in politik desteğini aldıktan sonra başlayabilmiştir. İran’da ordu Arteş ve Devrim Muhafızları Ordusu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Arteş Konvansiyonel Savaş taktiklerine dayalı düzenli bir ordu iken Devrim Muhafızları Asimetrik yapıda ve gayrınizami harp teknikleri üzerine uzmanlaşmış ve tertiplenmiş bir ordu özelliği göstermektedir. Bu çift başlılığın altında yatan neden Arteş’in Şah döneminde kurulmuş olması ve bu yapıya fazla güvenilmemesidir. Uzmanlar Ordunun devrimden sonra dağıtılmamasını Devrim Muhafızları’nı sınırlandırıcı bir güç bulunmasının önemi ve Cumhuriyet’in düzenli bir orduya ihtiyaç duymasının düşünülmesine bağlamaktadırlar.Devrim Muhafızları’nın bugün İran siyasetinde etkin bir güç olmaları ve etki alanlarının bir çok alana sirayet etmiş olması bu düşünceleri doğrular niteliktedir.
Sonuç:
Dünyadaki ilk İslam devrimi olması itibari ile İran şüphesiz Yasama,Yürütme ve Yargı erklerinde olduğu kadar güvenlik güçleriyle de hassas dengelere dayanan eşi benzeri görülmemiş bir idari yapısı bulunmaktadır. Devrimin ve Teokrasinin bekası için hem iç hem dış politikada sert önlemler alabilen bu kurumlar aynı zamanda kendi aralarında da çekişmektedirler (Arteş ve DMO gibi). Nitekim dış politikasının önemli hedeflerinden biri olan Bölgesel Güç olma yolunda İran elindeki tek konvansiyonel güç olan Arteş’in yeniden yapılanmasına ve modernize edilmesine öncelik vermesi yakın bir zamanda kaçınılmaz olacak olması güçlü ihtimallerin arasındadır.
Kubilay Kıvanç
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Siyaset Bilimi Ve Uluslararası İlişkiler
Bölgesel Analiz Topluluğu
Velayet-i Fakih:
Ayetullah Humeyni tarafından temellendirilen Velayet-i Fakih fikri 1979 İran İslam Cumhuriyeti ile makamlaştırılmış ve siyasi literatüre kazandırılmıştır. Ayetullah Humeyni’nin teorisine göre Velayet-i Fakih ‘’Kayıp/Beklenen İmam’ ’ olarak bilinen İmam Muhammed b. Hasan el-Mehdi’nin yerine ona vekalet edecek ve o gelene kadar İslam dininin savunucusu olacak olan kişidir.
İran İslam Cumhuriyeti diğer cumhuriyetlerin aksine yürütme erkinde farklılıklar göstermektedir. Cumhurbaşkanı yürütmenin sağlıklı bir şekilde iş görmesini denetlerken Silahlı Kuvvetler ve dış politikanın belirlenmesi gibi unsurlar Velayet-i Fakih’in elindedir. Velayet-i Fakih, Meclis-i Hobergan tarafından seçilmekteyken, 6 üyeden oluşan Anayasayı Koruma Konseyi (Şura-i Negahban-i Kanuni Esasi) ,Uzmanlar Konseyi (Meclis-i Hobergan) ile birlikte Cumhurbaşkanlığına aday olmak isteyen bireylerin uygunluğunu denetlemektedir. Bu minvalde Cumhurbaşkanı iç ve dış politikada Velayet-i Fakih’in onayını alması mühimdir nitekim Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani son dönemlerde ABD ile görüşmelere ancak Velayet-i Fakih olan Seyyid Ali Hamaney’in politik desteğini aldıktan sonra başlayabilmiştir. İran’da ordu Arteş ve Devrim Muhafızları Ordusu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Arteş Konvansiyonel Savaş taktiklerine dayalı düzenli bir ordu iken Devrim Muhafızları Asimetrik yapıda ve gayrınizami harp teknikleri üzerine uzmanlaşmış ve tertiplenmiş bir ordu özelliği göstermektedir. Bu çift başlılığın altında yatan neden Arteş’in Şah döneminde kurulmuş olması ve bu yapıya fazla güvenilmemesidir. Uzmanlar Ordunun devrimden sonra dağıtılmamasını Devrim Muhafızları’nı sınırlandırıcı bir güç bulunmasının önemi ve Cumhuriyet’in düzenli bir orduya ihtiyaç duymasının düşünülmesine bağlamaktadırlar.Devrim Muhafızları’nın bugün İran siyasetinde etkin bir güç olmaları ve etki alanlarının bir çok alana sirayet etmiş olması bu düşünceleri doğrular niteliktedir.
Sonuç:
Dünyadaki ilk İslam devrimi olması itibari ile İran şüphesiz Yasama,Yürütme ve Yargı erklerinde olduğu kadar güvenlik güçleriyle de hassas dengelere dayanan eşi benzeri görülmemiş bir idari yapısı bulunmaktadır. Devrimin ve Teokrasinin bekası için hem iç hem dış politikada sert önlemler alabilen bu kurumlar aynı zamanda kendi aralarında da çekişmektedirler (Arteş ve DMO gibi). Nitekim dış politikasının önemli hedeflerinden biri olan Bölgesel Güç olma yolunda İran elindeki tek konvansiyonel güç olan Arteş’in yeniden yapılanmasına ve modernize edilmesine öncelik vermesi yakın bir zamanda kaçınılmaz olacak olması güçlü ihtimallerin arasındadır.
Kubilay Kıvanç
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Siyaset Bilimi Ve Uluslararası İlişkiler
Bölgesel Analiz Topluluğu
Kaynakça:
• İran’ın Güvenlik Politikalarında Devrim Muhafızları Ordusu’nun Yeri-Nihat Dumlupınar
• 2017 İran Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ‘’Seçim Süreci,Hasan Ruhani’nin Zaferi ve Gelecek Dört Yılı’’- Abullah Sayın, Bünyamin Tangüner, Mehmet Üzüm
• İran:Bir Devrimin Anatomisi: Al Jazeera Türk Belgeseli
• İslam Devrimi Sonrası İran- DW Türkçe
• İran İslam Devrimi’nin 40. Yılında:Şah ve Ayetullah’ın rekabetiyle kaderi değişen ülke-BBC Türkçe
Yorumlar
Yorum Gönder